''Mezar Tabloları''Bölüm:108

98 13 9
                                        


Harry ile yola çıktığımız vakit kendimi tedirgin bir şekilde hissederken bulmuştum. Onunla yan yana bile değildik, her zaman birkaç adım öndeydi. Hiçbir şey demeden onu takip ettim, attığı adımlardan heyecanlı olduğunu anlayabiliyordum. Ayağımızın altında ezilen yaprakların sesi kulağıma ulaşırken soluğum gittikçe hızlanıyordu. Bazı yollardan daha önce geçtiğimize yemin edebilirdim hatta öyle ki beni öldürmek için doğru zamanı kolladığını hayal ediyordum. 

''Korkma,'' diye mırıldandı, göz ucuyla bana bakarken yakalamıştım. ''seni yemeyeceğim.'' 

Aman ne komik... Orman içinde ilerlerken espride yapabilirmiş, büyük yetenek! 

Sonunda bir kulübe çıkmıştı karşımıza, Harry de derin bir nefes alarak önce oraya sonra bana baktı. 

''Burası mı?'' 

Dudağını ısırarak onaylar şekilde başını salladı. Nazik beyefendi beni önemsemeden kulübeye girerken bende onu takip ettim. İçerisi boya kokuyordu ama sanat vardı bunu hissedebiliyordum, bunu gerçekten hissedebiliyordum. Kulübe karanlık olduğu için Harry'nin nerede olduğunu kestirememiştim fakat adımlarından odanın içinde dolaştığını çıkarabiliyordum. Ben değil keskin bir şekilde görmek, en ufak çizgiyi bile hayalete benzetirken o nasıl korkusuzca yürüyebiliyordu? Sonunda elinde, odayı aydınlatacak bir mum ile geri döndü. Yüzünde daha önce görmediğim bir ifade vardı, tam bir yakıştırma yapamasam da mutluydu, gerçekten mutluydu. 

''Pekala, gel benimle.'' Elini uzattı, hiçbir şey demeden elini tuttum. Hala neden ona güvendiğimi bilmiyordum. 

Beraber basamakları inerken Harry elimi sıkıca kavramıştı. Muhtemelen düştüğümde elim kopacak bedenim bu tahta merdivenlerin üzerinde yuvarlanarak aşağıda ne olduğunu bilmediğim yere düşüp kaybolacaktı ve trajik son! Her neyse, bu Shakespeare'e taş çıkaracak olayları bir kenara not edip aklımdan dağıtmalıydım. Bir an önce. Aşağı indiğimiz de koku yoğun bir biçimde burnuma dolmuştu, etrafımda dönüp tablolara bakmaya, üzerine çizilmiş resimleri görmeye çalıştım. Her şey büyük ağlayan bir gözü görmem ile başladı, Harry mumu etrafta döndürürken ayin yapıyormuş gibiydi ve ben ne yaptığını soramadan yere çöktüm. Sesler artık boğuk geliyordu ama boğuk gelebilecek bir ses yoktu... Ağlayacak gibi hissediyordum, bütün bedenim sıkılıyordu. Gözlerim kararırken içimde çıkmak için kendini zorlayan çığlığı büyük bir güç ile bastırdım. Sonra her şey geri geldi, sanki zaman geriye alınmış gibi işte burada dikiliyordum, yeniden. Harry bana bakıyordu, tuhaf bir biçimde. Sonra ona dönüp gülümsedim, bunu neden yaptığımı bilmesem de yapmıştım işte. 

''Ne düşünüyorsun?'' Diye sordu, muhtemelen tabloları kast ediyordu. 

Mumu bana uzattı ve onu alıp tabloların yanına gittim. Arka arkaya dizilmiş birçok tablo vardı, her birine baktıkça değişen ruh halini görebiliyordum. En başta simsiyah bir tablonun üzerine çizilmiş kanat vardı sonra ise buna bir baş eklenmiş bir başka tablo vardı. İlerledikçe bunun kadın olduğunu görebiliyordunuz. İkinci sıraya bakmak için eğildiğim sıra eriyen mum tablonun üzerine aktı ve sanki sihirliymiş gibi parladı, önemsemeden devam ettim. Arka sırada çocuk tabloları vardı genel olarak küçük kız resimleriydi ve bu... Bana gereğinden fazla benziyordu ya da delirdim, kız kardeşi de olabilir değil mi? Devam ettikçe küçük kızın mutlu ifadesi o büyüdükçe hüzünle dolan bir ifadeye büründüğünü görebiliyordunuz. Harry'e göz ucuyla baktım, kollarını arkasında birleştirerek duvara yaslanmıştı. Bir diğer sıraya geçip kızın çocukluktan genç kızlığa geçiş dönemini gördüm, köpeği ile olan resim ise beni hayretlere düşürmüştü çünkü benim köpeğime oldukça çok benziyordu, hızla resimleri incelerken arada kaynayan enteresan kilise motifleri ve erkek bebekleri saymazsak hatta ölülere benzeyen korkunç resimleri saymazsak geneli tek bir kızın hayatını içeren resimdi. Gittikçe beni ürküten bu durumu aldırmamaya çalışarak devam ettim, sonlara doğru kız yatakta yatıyordu, çıplak ve gülümseyerek bakıyordu. Uzun zamandır üzerinde olan bu yorgunluğu atmış, mutlu, aşık gibiydi. Birkaç sıra sonra ise aynı kız nefretle bakıyordu, bir eli havada durmuş avucunda tuttuğu şeyi sıkarak kan akmasını sağlıyordu. Muhtemelen bu kalpti ve diğer eli ise gümüş, yılan başlı hançeri kavramış bir şekilde tutuyordu. Yutkunarak devam ettim, sonlara doğru kordona bağlı ağlayan bebek resmedilmişti, bebek kanlar içindeydi, kordonu kopmak üzere olan bir ip gibiydi. Hemen yanında ise yere çökmüş ağlayan bir kadın vardı, beyaz elbisesi kanlar içindeydi ve köşede onu izleyen bir karanlık vardı, sonra kadının bir sonraki resminde değiştiğini görebiliyordunuz. Hızla geçip sona ulaştığımda ise kadın bana bakıyordu ve o... Bendim. Hızla Harry'e dönüp bir açıklama yapması için bekledim ama bu sırada kendimi dengede tutamıyordum, o bendim çünkü ''Lucy'' yazıyordu kadının yanında. 

''Bu ne?'' diye sordum, sesim titriyordu. Çünkü korkutucuydu yani düşünsenize bir adamla iddiaya giriyorsunuz, sanki sizin beyninize ulaşmış gibi sizi büyülüyor ve aptalca bir soru sorarak kasıtlıymış gibi kazanmasını sağlıyorsunuz ve işte sonuç burası. Kendi tablolarınız, bebekliğinizden çocukluğunuza hatta şu an hangi yaştaysanız o yaşa kadar olan hayatınızı tek bir noktada toplayarak özetliyor...

''Sana bunu açıklayamam.'' Sesi oldukça sakin ve bir o kadar da ürkütücüydü. 

''Nesin sen? Tanrım,'' elimle alnımı ovdum, bana doğru bir adım atınca elimi kaldırıp durmasını rica eder gibi işaretler yaptım ''senden korkmuyorum.'' 

Bu kez güldü. 

''Önemli değil, istediğim bu değil.'' Nefesini üfleyerek konuştu. 

Buradaki ciddi sorunu sadece önemseyen ben miydim? Başımı kaldırıp yüzüne baktığımda hala bana bakıyor olduğunu gördüm, durum bana ilginç geldiği kadar gelmiyordu da. 

''Bundan kimseye söz etmeyeceğim şimdi beni geri götür.'' 

Harry bana yaklaşmaya başlayınca geriledim. 

''Harry... Lütfen,'' durmadı, gelmeye devam etti bu kez bağırdım. ''BENİ EVE GERİ GÖTÜR!'' 

Kedi yavrusuna yaklaşır gibi yaklaşırken arkamda hissettiğim tablolardan birini alıp ona fırlattım ama o havada yakalayıp köşeye nazikçe koydu. 

''Cassandra, sakin ol!'' 

''O halde beni geri götür, seni sapık!'' 

Olduğu yerde durdu ve sadece baktı. Yüzünde acıyan bir ifade vardı sanki beni tanıyormuş da tanıyamamış gibi. Elimdeki mumu daha sıkı kavrayıp merdivenlere yöneldim. Tam yukarı çıkarken arkamda işittiğim hıçkırık sesi ile yerime çivilenmiş gibi oldum. Düşündüğüm şeyin sadece bir hayal olduğunu düşünürken dönüp baktığımda aslında öyle değildi. Harry dizlerinin üzerine çökmüş, avucuyla yüzünü kapatarak ağlıyordu. İçimde bir şeylerin koptuğunu hissettim, beni tablolara resmederek öykülendiren sapık olabilirdi, belkide delinin tekiydi ama içimdeki ses ona böyle davranma diye bana bas bas bağırıyordu. Gitmek ile gitmemek arasında savaşırken bacaklarım benden bağımsız hareket ederek yanına doğru yürüdü. Harry'nin başında ona gölge ederken yere çöküp önce mumu bir köşeye bıraktım sonra başını ellerimin arasına alarak göğsüme yasladım. Bu kez daha içli bir şekilde gözyaşı döküyordu, o kadar içliydi ki ben de ağlamaya başlamıştım. Sonunda ıslan yüzünü ellerimle kavrayıp bana bakmasını sağladım, mumun sağladığı aydınlık ile yüzünü seçebiliyordum. Gözleri kızarmıştı, yeşilleri ise hüzünle bana bakıyordu. Kalbi kırılmış küçük oğlan çocuğu vardı sanki karşımda. Her ne olduysa onu yaralamıştım onun yarasını açarak onu bir de ben yaralamıştım. Kızaran dudaklarına bakışlarım indi, dayanamayıp üzerine eğilerek dudaklarını dudaklarımla örttüm. Yüzü buz gibiydi oysa dudakları bu kadar kızarmışken bu biraz tuhaftı yinede ayrıntılı düşünmeden onu öpmeye devam ettim. Belimi tuttu, gözlerimizden yaşları akarken öpüşmeye devam ettik ki biliyordum bu yanlıştı. Üzerine eğildim ve o da yere uzanarak bana alanı genişletmişti, yavaş yavaş bedenlerimiz özgürlüğe kavuşurken aynı hatayı iki kez yapıyormuş gibi hissettim. Ama durmadım çünkü durmak istemiyordum, Tanrı biliyor, bir günahkar hep günahkardır, tövbe etmedikçe... Bedenlerimiz birleşirken odada sadece bizim seslerimiz yankılanıyordu, inlemek ve nefes seslerimiz. Peki, neden bu kadar teslim olmuştum? Neden acıdığım adama bunu yapmıştım ve neden ona kendimi teslim edecek kadar burada kaybolmuştum? Oysa korktuğum bu değil miydi? Korktuğum ölmek mi yoksa bekaretimi tanımadığım birine vermek mi? Nedenler aklımı kurcalarken şu anda bildiğim tek şey ile savaşıyordum; Esir olarak...

Küçük oğlan çocuğunun esiri olarak kaybolmuştum, hem de beklemediğim bir anda. Ve hissediyordum, bir dua bir laneti kırarken bir laneti baştan yaratmıştık. Kendi mezarlığım da kendi şeytanımla dans ediyorum, ah Harry, bu ölümün kokusu, bu lanetimizin başlayan o bizi tutsak eden koku... 


BEĞENMEYİ UNUTMAYIN COLD FLOW İNSANLARI :)))))) YAHU BAKIN BEN DOUBLE IMI BU BÖLÜMDE YAŞADIM TAMAM MI DOYA DOYA AŞIK OLUN SONRA BEN HEYECANLA GERİ DÖNECEĞİM ANLAŞALIM :DDX -Lilith

Cold FLOWHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin