Yağmurun cama çarpan o güzel sesiyle beraber uyandım. Şimşek öylesine güçlü çakıyordu ki odaya vuran gölgenin bir insana ait olduğuna bile yemin edebilirdim. Oysa sadece ağacın dalıydı. Elimle alnımı ovuşturup yerimde doğruldum, başımı çatlatan bir şeyler vardı. Ayağa kalkmakta karar kılarak bu düşüncemi gerçekleştirdim. Biraz temiz hava iyi gelebilirdi, balkonun kollarını aşağı indirip kendime doğru çektiğim anda içeri girmeye zorlanan fırtına sanki kapıyı ellerimin arasından çıkartmak istermiş gibi hızla itip beni sersemletti. Havanın fazlası bile zarar yahu! Panikle yakaladığım bir kapıyı hızla geri iterken fırtına bana direnirmiş gibi aksini zorlayarak daha çok ittirdi. Kısılan gözlerimin arasından zar zor gördüğüm kapıya daha çok sarılıp itmeye zorladım. Nihayet bunu başardığımda birkaç adım gerileyerek derin nefesler aldım, doğa bile benimle alay ediyor gibiydi. Yatağa geri dönerek bu olayı aklımdan savmaya çalıştım, yorgunluğun verdiği ve doğanın verdiği ders ile artık rahat bir uyku çekebilirdim.
Sabah olmuştu, gerinip yataktan kalktım. Hala üzerimde dün gecenin yorgunluğu olsa da önemsememeye çalışarak köşede duran, benim için hazırlatılıp konulan elbiseye uzanıp aldım. Böyle şeyler gerçekten itici geliyordu, kadının korse giyme zorunluluğu ve şu elbiseler... Boş vermeye çalışarak aşağı indim. Masa hazır bir şekilde duruyordu, Bayan Blaire, Juliana ve o çocuk oradaydı. Beni fark eden ilk o olmuştu, yüzünün düşmesinden bile anlaşılıyordu. Umursamadım, tam karşısına oturarak masadakilere gülümsedim. Buna o dahil değildi tabii ki.
''Elbise çok yakışmış.'' Dedi, Bayan Blaire. Gülümseyerek ona döndüm.
''Teşekkürler.''
Biraz zaman geçtikten sonra Harry sandalyesine o kadar sert yaslanmıştı ki neredeyse tahtanın birkaç kısmına kırıldığına emindim.
''Yeter artık,'' diyerek masadan kalktı, ''sana o lanet yere oturma demiştim!''
Gözler tamamen benim üzerimdeydi. Juliana sanki bu tavrına alışıkmış gibi baksa da Bayan Blaire adeta gözleriyle konuşarak Harry'e ''SUS!'' diyordu.
''Pekala,'' dedim önce soluklanarak sonra kaşlarımın altından ona bakıp dirseklerimi masaya dayadım, ''burada kabalık yapmak istemem ama bir misafire kabalık yaptığına göre bana cevap hakkı doğuyor. Sırf sen biri burada kıçını eskitti diye beni buradan kaldıramazsın!''
Bayan Blaire'ın yanında söylediğim bu kaba kelime yüzünden boynum bile vurulabilirdi fakat böyle bir şey yapmayacağına dair dürtü vardı içimde. O kadar rahattım ki sanki bu insanlar benim ailemdi. Harry cümlelerimin ardından kızararak hiçbir şey demeden çıkıp giderken ben gözlerimi tabağa çevirdim.
''Özür dilerim.'' Pişmanlığım Harry'e söylediğim şeylerden değildi, kendimi kaybederek büyük insanın yanında terbiyesizlik yaptığım içindi. Bir anda herkes gülmeye başladı, şaşkınca yüzlerine baktım.
''Önemli değil,'' Bayan Blaire uzanıp elimi kavradı, ''aslında bunu birinin söylemesi gerekiyordu.''
Ne garip bir aile...
Öğleden sonra herkes kiliseye gitmek için hazırlanıyordu. Bende bunun için sürüklenenlerden birisiydim, kilise yakınlarda olduğu için oraya gitmek zor olmayacaktı, evime gitmeyi talep etme şansını ancak daha uzak bir yerde olsaydı edebilirdim. Bugün bir cenaze törenine katılacak olmamın hissi başkaydı, daha önce pek cenazelerde bulunmadığımdan olsa gerek. Bayan Blaire, Juliana ve Harry'nin davranışları oldukça garipti çünkü bugün cenaze olduğunu öğrendiğimde gayet normal bir ifadeleri vardı. Kimse ölen kişi için üzgün değildi sanki evlilik töreni varmış da ona gidiliyormuş gibi davranıyorlardı. Özellikle Bayan Blaire sakladığı şeyi tam anlayamasam da çok belli ediyordu, devamlı gözlerini kaçırması, kaçamak konuşmalar...
Hepimiz siyah giyinerek kilisenin yolunu tuttuk. Zamanın hangi ara geçtiğini bile anlamadığım vakit hepimiz kilisedeydik. Bir çiftçinin cenazesiydi ve muhtemelen bu aileye hizmet ediyordu, ailesi arkada ağlarken Bayan Blaire omzumu kavrayıp sanki ben yakınımı kaybetmişim gibi hafifçe sıktı. Bu ürkütücü ortama Harry de son anda dahil olmuştu, o başlı başına ürkütücü bir insandı. Kaşları çatık, elleri toz toprak içinde kiliseye daldı. Bu havada nasıl gömecekler hiçbir fikrim yok tabii... Harry hemen ön sıramıza oturarak duaya eşlik etti, bu şaşırtıcı çünkü onda tam bir şeytan tipi var. Ellerini pantolonuna sürüp göz ucuyla bize baktı, Bayan Blaire ile iletişim kuruyor gibi görünse de saniyelik olan bir şey olduğu için sadece 'öyle gelen' bir şeydi. Dua bittiği zaman herkes ayaklandı ve cenazeyi kilisenin fakirler için arka tarafa gömmeye izin verdiği mezarlığa taşıdılar. Arka kapıdan çıkan cenaze çok hızlı bir şekilde gömülmüştü. Biz içeride beklemiştik, yağmur saatler geçtikçe şiddetini gösteriyordu. Bu yüzden erkekler ellerinde kazma kürek ile gittiler. Döndüklerinde hepsi yine normal bir tavır takınarak içeri girmişti. Cenaze boyunca soru sormadım, baş sağlığı dileyerek hepimiz oradan ayrıldık. Eve girdiğimiz an sanki sorularıma maruz kalmak istemezlermiş gibi hızla odalarına çekildiler, biri dışında; Harry. O mutfağa giderken bende onun peşinden gittim.
''Sana bir şey sorabilir miyim?'' oldukça hızlı topladığım cesaretimi fark etmeden sorumu sormuştum. Kaşlarını çatarak bana döndü.
''Seninle konuşmak isteyebileceğimi nasıl düşünebiliyorsun, şaşırıyorum.''
Gözlerimi devirdim, ''Haklısın, domuzlar konuşamaz.'' dedim. Güldü ve arkasını döndü.
''Domuzun konuşamaması mı bir hata yoksa konuşamıyor diye bir insanın onu ''suçlaması mı'' çok normal?''
Damarlarıma pompalanan bu öfkenin haddi hesabı yoktu. Ayaklarımı önce yere vurup sonra topuklarımın üzerinde döndüm.
''Seni fare bozuntusu.'' diye mırıldandıktan sonra kaldığım odaya çıktım.
Odanın içinde tek başıma hiçbir şey yapmadan oturmak canımı sıkıyordu, gerçekten çok sıkılmıştım. Kitap okumayı pek seven biri olmadığım için zaman hiç geçmiyordu. Tam kalktığım sıra gözlerim karardı ve tekrar kalktığım yere oturdum.
''Unutmak istediğin...''
''Hatırlayamadığın,''
''Bir anı gibiydin!''
''Tanrı, sizi birbirinize yollamışken,''
''Nasıl olur da şeytani meleklere kanarsın?''
''Dua kitabında yazıyor muydu ki?''
''Unuttun, Cassandra!''
''Baş kader yazan sen,''
''HER MELEĞİN BİR ŞEYTAN'A,''
''HER ŞEYTANIN DA BİR MELEĞE AİT OLDUĞUNU,''
''UNUTTUN!''
Sanki bir rüyanın içinde dans eden gölge gibiydim ve o gölgenin içine sığınmış birkaç karanlık kafamın içinde binlerce ses oluşturarak beni olduğumdan başka bir dünyaya taşıyor gibiydiler. Ve ben o çok sevgili ezgilerin arasından fırlayan, hep var olan ama hiç anılmayan müzik gibiyim. Sen ise hatırlayamadığım fakat hep olduğunu bildiğim lakin bulamadığım maskeli yüzsün...
BEĞENMEYİ UNUTMAYIN... DÜN PAYLAŞAMADIM ÇÜNKÜM ÇOK YORGUNDUM KUSURA BAKMAYIN! :))X -Lilith
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Cold FLOW
Fanfiction''Soğuk, kan dolu şişelerin üzerinde parmaklarımı gezindirirken içim ürperti ile doldu, bir şeyler yanlış gidiyordu. Elbette yanlış gidecekti, bu insan hayatında 'Genel' olan şey değil miydi? Durun biraz, insan mı dedim? Hayır, kesinlikle insan deği...
