♧ Bölüm - 5 ♧

33.1K 2.3K 118
                                    

Gözlerini bir türlü kendinden uzaklaşan kızdan çekemiyordu ki. Eliyle boynunu ovarken bu kadar kolay etkilenmiş olması öfkelendiriyordu. Bilerek o dar formayı odasına bıraktırmıştı. O bol gömleklerinin altında ne olduğunu fazlasıyla merak etmişti ama görüyordu ki fazla merak iyi değildi. Duygu'nun adeta gömlekten taşan göğüsleri ile aklı başından gitmiş, bir an her şeyi unutmuştu. Kıza ders vereyim derken kendisi en büyük dersini aldı.

Kızın birde göğüslerinin ortasını öpmüştü. Tam bir sapık gibi... Hoş şu an yine aynı durumda olsa yine yapardı. Aldığı zevki inkâr edecek değildi.

Öfkeyle soluyarak üzerini değiştirdi. Altına bir eşofman giyerken üzerine de siyah bir tişört geçirdi.

Ne oluyordu ona böyle? O ince belli, manken gibi kadınlardan hoşlanırdı. Duygu gibi orantısız vücut ölçülerine sahip, fazlasıyla kalın belli bir kadın onun kriterlerine tamamen tersti.

Bir an önce hem bu kıza hem de o Mert denilen şerefsize haddini bildirip normal yaşantısına dönecekti. Bu iş uzarsa kendisi için hiç iyi sonuçlar doğurmayacağa benziyordu.

Çalan telefonu ile düşüncelerini bir kenara bırakıp arayan numaraya baktı. Büyük ihtimal adakla ilgiliydi.

"Efendim," dedi telefonu açarak.

"Aslan Bey biz hayvanları aldık. Sizin dediğiniz gibi birazdan kesip, yardıma muhtaç olan ailelere dağıtımını yapacağız."

"Adaletli bir dağıtım istiyorum. Kimsenin hakkı kimsede kalmasın Hasan Efendi."

"Yok, beyim merak etme sen hiç."

Merak etmiyordu lakin yine de uyarmaktan kendini alıkoyamıyordu. Babasının yıllardır sürdürdüğü bu geleneği kendisi de sürdürüyordu. Gözü camdaki yansımaya kayınca Duygu'nun kapının ağzında durup konuşmayı dinlediğini anladı. Dudakları alayla kıvrılırken, yüzüne sert bir ifade takındı.

"Önce gözlerini kapatın," dedi tehlikeli bir sesle. "Sonra da dua ile kesin."

"Her zaman ki gibi beyim."

"Evet, her zaman ki gibi yapın. Kolay gelsin," dedikten sonra telefonu kapattı. Hızla arkasını dönerek kızı gördüğünü belli ederek fazlasıyla tehlikeli bir ifade takındı suratına. Gülmemek için yanak kaslarını sıkmak zorlamaya başlasa da kendini frenlemeyi başardı.

"Duygu hemen buraya gel."

Adama asır gibi gelen saniyeler sonrasında titreyen bedeni ile genç kadın karşısındaydı. Üzerine yine bol bir gömlek, altında bir kot vardı. Elinde ise eğreti duran bir kahve fincanı... Gülmemek için verdiği savaş her saniye daha çok artıyordu.

"Sen ne kadardır oradaydın?" diye sordu öfkeli bir sesle. Duygu'nun bal rengi gözleri korkudan irileşmişti.

"Ben..." diyen kız kekelemeye başladı. Gözleri mümkünü varmış gibi daha da irileşiyordu her saniye. "Yeni... Yeni geldim ben."

"Yeni geldin demek..." derken tek kaşı şüpheci bir şekilde havalanmıştı. Duygu'ya yaklaşarak elinde ki kahve fincanını aldı. Titremekten kahvenin yarısını zaten tabağa dökmüştü. Diğer yarısını kaybetmemek adına Aslan camın kenarında ki ufak sehpanın üzerine bıraktı ve tekrar şüpheci gözlerini kendine korkuyla bakan Duygu'ya çevirdi.

"İtiraf etmek istediğin bir şey var mı?"

Duygu hızla başını olumsuz anlamda salladı.

"Emin misin?" derken aralarında ki tüm mesafeyi de bir anda kapattı.

"E- eminim ben."

Gülmemek için verdiği çaba her saniye biraz daha zorlar hale geldi. En sonunda daha fazla uzatmamak adına öfkeli bir bakış attı ve Duygu'dan uzaklaşarak camın önünde bulunan koltuğa bedenini bıraktı. Kızın bakışlarının üzerinde olduğunu hissediyordu ama umursamadı. Gözü sehpada ki yarısı kalmış kahveye kaydığında neşesi kaçtı bir anda. İşte katlanamadığı bir şey varsa o da beceriksizlikti.

"Beceriksiz olduğunu söylememiştin."

"Ben..."

"Kendini savunma. Beceriksiz insanlar kendilerini savunur."

"Ben beceriksiz değilim!"

Duygu'nun ona karşı çıkması ile şaşırdı. Bakışlarının hafifçe ona doğru çevirdiğinde az önce korkudan irileşen bal rengi gözler bu sefer açık bir öfkeyle ona baktı.

"Gel," dedi. Duygu'nun yerinden bir adım bile kımıldamadığını görünce sert bir sesle "Sana gel dedim," diye tekrarladı. Bunun üzerine kendisine doğru yavaş adımlarla gelmeye başlamıştı. Tam yanında durunca sehpada ki kahveyi göstererek "İlk sen içeceksin," dedi.

"Ne?"

"Seni daha yeni işe aldım. Sana güvenmiyorum. İlk sen içeceksin."

"Ama..."

"İtirazın mı var?" derken sesi fazlasıyla tehditkârdı.

Duygu'nun çatılan kaşlarını umursamadan onun söylediğini yapmasını bekledi. En sonunda genç kadın kahve fincanını eline alarak bir yudum aldı ve tekrar sehpaya bırakacaktı ki elinden Aslan aldı. Tam Duygu'nun içtiği yerden kendisi de kahveyi bir yudumda içti. Duygu'nun gözlerinde ki şaşkınlık belirgin bir düzeye ulaştığında, Aslan kendine de şaşırdı. Ne yapmıştı az önce? Kıza kahvesinden içirip, sonra da onun içtiği kısımdan içerek amacı neydi?

Bakışlarını Duygu'ya yönlendirdiğin de onunda aynı düşüncelerle ona baktığını anladı. Bu sebepten itiraz istemeyen bir ifadeyle "Çık dışarı," dedi. Birkaç saniye içerisinde o hantal kız hızla odadan çıkmıştı.

Aslan bir eliyle yüzünü kavradı. Ne oluyordu böyle? Daha yarım saat geçmeden iki hata yapmıştı. Bu Duygu denilen kız onun dengesini alt üst ediyordu. Ve bu durumdan hiç memnun değildi. Artık emindi bir an önce bu oyunu sonlandırması gerekti. Aksi takdirde sonuçları kendisi için de o saf kız içinde hiç iyi olmayacaktı. Saf kız... Saf falan değildi o kız. Görmüştü. Gözlerinde görmüştü onun. Sadece ezik bir karakterdi o kadar. Ama onun dışında damarına basıldığı takdir de bir panter gibi o kişinin üzerine atlamaktan çekinmeyeceğini anlamıştı.

Sorun şuydu ki Aslan panterleri değil ceylanları severdi. Bu bile o kızın evde olmaması gerektiğinin en büyük kanıtıydı.

-

İyi akşamlar arkadaşlar :) Bölüm kısa farkındayım... İnşallah diğer bölüm daha uzun olacak. Yorumlarınızı beklemekteyim.

İnstagram hesabım : dilekyelomi takibi unutmayalım :) Seviliyorsunuz. ♥

Ateş BöceğiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin