♧ Bölüm - 14 ♧

31.8K 2.3K 167
                                    

Korkuyordu. Delicesine. Bu korkunun yanına bir de daha önce kelime anlamını hiç bu kadar net hissetmediği arzu eklenmişti. Kabullenmek zoruna gitse de karşısındaki tehlikeli adamı arzuluyordu. Bunlar hep Mert'in yüzündendi. Şimdi onu öpen Aslan değil o olmalıydı. Ona böyle arzuyla bakan Aslan değil Mert olmalıydı.

Kendini toparlamak amacıyla ciğerlerine derin bir nefes aldı. "Beni buraya zorla getirdiniz... Bu yetmedi şimdide zorla bana sahip mi olacaksınız?" diye sordu. Deli gibi korkuyordu. Küçük bir kız çocuğu gibi birazdan altını ıslatırsa hiç şaşırmazdı. Aslan o kadar heybetli ve korkutucu duruyordu ki... Elinde değildi. Onun simsiyah bakışlarının karanlığı bile ruhunun donmasına neden oluyordu.

Aslan'ın çehresinde alaycı bir gülümseme yer edindi. Aralarındaki mesafeyi birkaç adımda kapayarak yine fazlasıyla yakınına yaklaşmıştı. Duygu'nun kaçacak bir yeri kalmamıştı artık.

Adam elinin tersiyle Duygu'nun kızarmış yanaklarını okşadı. "Buna gerek olmayacağını düşünüyorum."

"Ne?"

Korkudan ve şaşkınlıktan irileşen bal rengi gözlerini bir an bile kendisine alay ve arzuyla bakan adamdan çekememişti. Bir insan nasıl bu kadar pervasız olabilirdi ki? Hayır, alışmıştı tabi. Git dediği gidecek, gel dediği gelecek... Öl dediği ölecek... İşte bu son cümle bedeninin yeni bir korku dalgasına esir olmasını sağladı. Karşısındaki acımasız bir adamdı ve belki birazdan onu öldürebilirdi. Ya da yarın... Ya da diğer gün... Belki de sıkıldığı bir gün... Korku tüm hücrelerine sinsi bir hastalık gibi yayılırken yapabildiği tek şey ona öylece bakabilmek olmuştu.

"Korkuyorsun..." diye fısıldayan adamın yüzünde kendinden emin bir ifade vardı. Bu ifadeden nefret ediyordu. Hatta bu adamdan nefret ediyordu.

Belki de en iyisi her şeyi itiraf edip bu yalanlardan bir an kurtularak kendi hayatına dönmekti. Bu düşünce en mantıklı olandı ama anlattıklarından sonra Aslan'ın onu hiçbir şey olmamış gibi bırakacağını düşünmek fazla mı iyimser düşünmek oluyordu? Yok canım. Sonuçta ne yapabilirdi ki? Duygu da emir kuluydu. İşi için yapmıştı. Mertle paylaşırdı herhalde kozlarını. Ya Mert onu satarsa? İşte bu olabilirdi. Mert böyle bir şey yapabilirdi. Yapmazdı diyen iç sesini duymamanın daha mantıklı olduğuna karar verdi. Zira son bir haftadır Mert öyle şeyler yapıyordu ki Duygu onu öldürmek istiyordu.

Sakin kalmaya çalışarak "Bir şey soracağım..." dedi. En iyisi konuyu dağıtmaktı. Yoksa çok değil birkaç dakikaya Aslan'ın yatağını süsleyen kuklalardan biri olabilirdi.

"Şimdi mi?"

"Evet."

"Zamanlaman harika."

Duygu hafifçe gülümsedi ve kesik bir nefes bırakarak dudaklarından "Sana yalan söyleyenlerin cezası ne olur?" diye sordu fazlasıyla samimi tutmaya çalıştığı bir sesle. O an Aslan'ın kaşları çatılmış, yüzünü okşayan eli ise bir anda boynuna doğru kaymıştı. İşte bu tehlike çanlarının çaldığının en büyük göstergesiydi. Duygu neredeyse ardı ardına dört beş kez yutkunduktan sonra sakin kalmayı zor da olsa başarabilirdi. En azından başarabildiğini umuyordu.

"Bana yalan mı söyledin?" diye soran adamın sesi ise rahatsız edici derecede sakindi. Zaten katillerin çoğu da böyle soğukkanlı değil miydi? Belki de konuyu değiştirerek hayatının en büyük hatasını yapmıştı. Ölümünü daha fazla yakınlaştırmış olmamayı temenni ederek direk "Hayır," dedi. Sesindeki panik dünyanın öbür ucundan duyulacak derecedeydi lakin umurunda değildi. Korkuyordu ve bunu daha fazla saklayamıyordu. Ölürken bari duygularını tam yaşamak istiyordu. Şu yaşına kadar her zaman birilerinin istediği gibi yaşamıştı. Annesi ve babası istiyor diye hiç gitmek istemediği derslere ve kurslara gitmişti. Çok istediği halde yapamadığı bir sürü şey olmuştu. Üniversite de gazetecilik okudu diye neredeyse ailesi onu ret edecek hale gelmişti. Şimdi ise ret etmemiş olsalar da öyle gibiydiler. Ayda yılda bir konuşuyorlardı o kadar. Onlara oğulları yetiyordu. Türkiye'nin en ünlü yazarlarından olan oğullarıyla fazlasıyla mutlu bir aile tablosu çiziyorlardı. Ve o ailede yeri yoktu.

Ateş BöceğiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin