Her şey anlamını yitirmişti. Sanki zaman kavramı durmuş, dünya dönmüyor gibiydi. Fakat tüm bunlara zıt hiç durmadan çalıp duran telefonunun sesi onu kendine getirdi. Kaçıncı kez aradığını bilmiyordu Aslan'ın. Ne konuşacaklarını da bilmiyordu. Her şeyin bir yanlış anlaşılmadan ibaret olabileceğini kendine hatırlatmaya çalışsa da sevdiği adamın elinin o kadının belinde olması için mantıklı bir neden bulamıyordu kendine. O kadar çok istiyordu ki... O elin o kadının belinde olmasına sebep olabilecek mantıklı bir neden bulmayı delicesine istiyordu. Yanılmış olamazdı. Olmaması gerekirdi. Buna kesinlikle hazır değildi. Aslan'ı seviyordu. Hayatında hiç kimseyi böyle sevmemişti. Yapmazdı o. Bu kadar büyük bir yara açamazdı Duygu'nun yüreğinde. Buna öyle inanmak istiyordu ki...
Gözünden akan yaşlar rimelini dağıtmıştı. Üzerindeki gömleğin yakaları gözyaşları ile ıslanırken titreyen eliyle telefonunu açtı. Onun mantıklı bir açıklama yapmasına ihtiyacı vardı. Hiçbir şeyin gördüğü gibi olmadığını söylemesini bekliyordu. Evet, Aslan ona bunları söyleyecekti. Ve bu yaşadığı iğrenç acı geçecekti.
"Duygu..." diyen Aslan'ın sesi sert ve öfkeliydi.
"Efendim," diyen Duygu'nun sesi ise titriyordu. Ona ağladığını belli etmeme zahmetine bile girmedi.
"Haberi gördün mü?"
"Gördüm."
Bu muydu yani? Sadece haberi gördün mü? Bu kadar basit miydi her şey. Neden inkâr etmiyordu? Neden açıklayabilirim demiyordu? Kesik bir nefes çekti ciğerlerine. Onun sessizliği her saniye biraz daha acı vermeye başlamıştı. En sonunda dayanamayarak "Defne'ye mi âşıksın?"diye sordu.
"Aşağı in seni bekliyorum," diyerek Aslan bir cevap verme zahmetine bile girmemişti. Duygu kafayı yemek üzereydi. Bu yaşadıkları çok mu normaldi? Nasıl bu kadar sakin olabiliyordu? Öfkelenmesi gerekmez miydi? Düğünlerine sayılı günler kala böyle haberlere en az Duygu kadar canı sıkılması gerekirdi. Sonuçta bu haber yalandı. Emindi Duygu. O lanet olası fotoğrafın bir açıklaması vardı.
Sakin kalmalıydı. Sonuçta Aslan onu seviyordu. Ona böyle bir şey yapmazdı. Sakin kalmadığı takdirde onu tamamen kaybedebilirdi. Bu yüzden sakin davranmaktan başka bir şansı yoktu.
Telefonunu çantasına koyarak hızlı bir şekilde odadan çıktı. İnsanların bakışlarını üzerinden hissediyordu ama olabildiğince görmezden gelmeye çalıştı. Sonuçta bu yanlış anlaşılmayı düzelteceklerdi. Emindi bundan.
Asansöre bindiğinde birkaç kişinin meraklı bakışlarına denk gelmişti. Olabildiğince takılmamaya çalıştı bu bakışlara. Hiçbirinin önemi yoktu. Önemli olan tek şey Aslan ve oydu.
Dışarı çıktığında Aslan'ın arabasını gördü. Hiç vakit kaybetmeden arabaya bindi. Bakışlarını Aslan'a doğru çevirmişti ki o umursamaz bir şekilde arabayı çalıştırdı. Ne olduğunu anlamaya çalışıyordu. Hafifçe yutkundu.
"Bir şey söylemeyecek misin?"
"Konuşacağız."
Aslan'ın ses tonu sertti. Bu yüzden daha fazla konuşarak onu germemek adına sustu. Bir de bu sebepten araları açılsın istemiyordu.
Sessizlik uzadıkça yolda çekilmez bir hal almaya başlamıştı. Duygu delirmek üzereydi artık. Bir türlü sakin kalamıyordu. Bu kadar sakin kalması bile zaten mucizeydi.
Araba evlerinin önünde durduğunda ikisi de indi. Aslan'ın direk olarak bahçeye yönelmesi ile peşinden gitti Duygu da. Bir süre susarak yürüdüler. En sonunda daha fazla dayanamadı genç kadın. Bir şeyler konuşmaları gerekti. Bir şeyler açıklaması gerekti. Sonra yine susabilirlerdi. O bu şekilde kendi içinde bir savaş halindeyken böyle sakinmiş gibi davranmak zoruna gidiyordu artık.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ateş Böceği
Humor"Biliyorsun," dedi genç kız gözleri korkudan yuvalarından fırlarken. Adamın yüzünde tehlikeli bir gülümseme oluşmuştu. Bu gülümseme ile genç kız cevabını almıştı. Dağınık saçlarını yüzünden çekerek siyahlar içinde ki adama korkuyla bakmaya devam ett...