♧ Bölüm - 9 ♧

30.7K 2.2K 126
                                    

Kurduğu tuzağa kendisinin düşmesi kesinlikle utanmaz ve arlanmaz kaderin bir oyunuydu. Yoksa bu kadar aptal olamazdı. Olmazdı değil mi? Olurdu. Tam olarak bu kadar aptaldı.

Dudaklarında işgal ise tüm savunma kalelerini yıkıyordu. Pes etti. Madem bir yola girmişti bu yolda her şey mubahtı. Aslan'a karşılık verirken amacı bu öpüşmeyi daha da ateşli bir hale getirmek değildi ama ne zaman planladığı gibi gitmişti ki olaylar? Hiçbir zaman. Bu da öyle olmamıştı. Öpüşmeleri daha ateşli bir hal alırken bedeninde gezinen adamın elleri ile inlemesine engel olamadı. Daha önce tatmadığı, bilmediği duyguların girdabına düşmüştü. Bedeninin Aslan'ın bedenine yaslanması ile bir inleme daha kaçtı dudaklarından. Bedenine sürtünen beden, dudaklarını acımasızca esir alan dudaklar fazlasıyla acımasızdı. Nefesi hızlanmaya başlamıştı. Soluk soluğa dudaklarından ayrılan adamın durmaya hiç niyeti yoktu. Duygu daha nefesini düzene sokamadan, acımasız dudaklar boynundan şah damarına doğru yol alırken artık kendinde ayakta durabilecek gücü bulamıyordu. Ateş gibi yanıyordu.

"Şimdi..." dedi Aslan boğuk bir sesle. "Benimle geliyorsun."

Zar zor çıkabilen sesiyle "Nereye?" diye sorabildi. O an adamın arzuyla koyulaşmış gözleri kendi gözleriyle buluştu. Bir kez daha titredi. Aslan'ın bakışlarından çok net görebiliyordu ne istediğini. Aptaldı ama bunu anlamayacak kadar da değildi.

"Odama..."

Beş harften oluşan bu tek kelime beyninin içinde tekrar edip duruyordu. Arzu, korku her yanını sarmıştı. Kızgınlıkta vardı aslında. Burada ki amacını unutup kendini düşürdüğü durumlar gerçekten rezilceydi.

"Ben..." diyebildi. Gerisini bir türlü getiremiyordu. Gözlerini bir çekebilse Aslan'ın gözlerinden belki her şey daha kolay olabilirdi ama bunu da yapamıyordu. O gözler o kadar güzel bakıyordu ki... Aman Allah'ım! Ne saçmalıyordu böyle? Karşısında ki adam bir mafyaydı. Hatta bir katildi. Hatta ve hatta toplu katliam yapan bir katildi. Ondan etkilenmesi olamazdı. Olmamalıydı. Mert gibi adamlardan etkilenmeliydi. Kibar, esprili, yakışıklı ve güvenilir... Tamam, güvenilirliği tartışılabilirdi ama kesinlikle Aslan'la kıyaslandığında etkilenmesi gereken adam Mert oluyordu.

"Hadi..." diye fısıldadı boğuk sesiyle. Sabırsız bir halde bakıyordu. Ama yapamazdı ki... Bu eve giriş amacı çok farklıydı ve elinde olan tek şey namusunu da bu mafyaya kurban edemezdi ki.

"Hayır," diyebildi zorlukla. Bu hayır kendine miydi yoksa Aslan'a mı tam olarak emin değildi. Emin olduğu tek şey hiçbir şekilde olmayacak olmamasıydı.

"Evet," diyen adamın sesi fazlasıyla sabırsızdı. Dudaklarını Duygu'nun yanağından kulağına doğru yaklaştırırken "İkimiz de istiyoruz," diye fısıldadı. İstiyordu. Duygu bunu inkâr edemiyordu zaten. Şu an kalbi gözü kapalı kendini hiç tanımadığı bu adamın kollarına bırakmak isterken azıcık olan aklı ise ona direniyordu. Bunu yaptığı takdir de her şey mahvolacaktı. Belki de sabahına bu katil tarafından öldürülecekti. E ne de olsa bir tanık bırakmak istemezdi arkasında. Daha kötüsü ise onunla sıkılana kadar birlikte olup sonra acılı bir ölüm... Dayanamazdı! Bunların hiçbirine dayanamazdı. Hem o öyle kitaplarda ki kızlar gibi sadist adamlardan ya da çakma tehlikeli ve kötü adamlardan hoşlanan biri değildi ki. O Mert gibi esprili, şakacı, eğlenceli adamlardan hoşlanırdı.

"Duygu..." dedi ve kulağının dişlerinin arasına alarak hafifçe ısırdı. O an Duygu acı ve zevk ile inlemesine engel olamadı. Ne oluyordu ona böyle? Hayatında hiç bilmediği duyguları bu gece Aslan tarafından öğrenmişti. Öğrenmekle kalmamış bir de tatmıştı.

Bedeninin her tarafında gezinen eller de hiç yardımcı olmuyordu. Aslan'ın da onu bırakmak gibi bir niyeti yoktu. Adeta kurbanlık koyun gibi kaderini kabullenecekti cennetten gelen ilahi bir ses ile bir anda ışıklar belirdi, karanlık yok oldu. O ses tekrar ismini zikrettiğinde cennetten değil mutfaktan geldiğini ve ilahi bir ses değil Gönül teyzesinin sesiydi.

Ateşe değmiş gibi hızla kendini Aslan'ın kollarından ayırdı. Onun öfkelendiğini görebiliyordu ama umurunda değildi. Büyü bozulmuştu. "Buraya gelmeden gideyim ben."

"Gitme!"

"Gitmem gerek."

"Kaçıyorsun," diyen adamın ses tonu fazlasıyla suçlayıcıydı. Kaçıyordu evet ama onu bu duruma mecbur bırakan kendisiydi ki.

Alt dudağını hafifçe ısırarak "Kaçmıyorum, gitmem gerek," diye fısıldadı.

"Ateşle oynuyorsun Duygu..."

"Gidiyorum..." demişti ki bir anda Aslan onu belinden tutarak kendine hızla çekti ve dudaklarına acımasızca bir öpücük kondurdu. Sızlayan dudakları ile onu öylece bahçenin ortasında bırakıp gitti. Asıl oyun oynayan adamdı ama işte suçlu Duygu oluyordu. Üstelik bu oyun her geçen gün biraz daha tehlikeli bir hal oluyordu. Korkuyordu genç kadın. Bu oyunun sonunda canının yanmasından fazlasıyla korkuyordu ama biliyordu ki önünde sonunda canı yanacaktı.

*****

Öfkeli bir halde odasına çıktığında ilk işi kendini soğuk duşun altına bırakmak olmuştu ama o bile yardımcı olamıyordu durumuna. Üzerini değiştirerek tekrar odasına geçtiğinde aklında hep o bal rengi gözler vardı. Ne oluyordu böyle? O böceğin bu eve hangi amaçla geldiğini biliyordu. Ondan etkilenmesi değil ona dünyayı zindan etmesi gerekirdi. Lakin şu an dünyası zindan olan sadece kendisiydi. Duygu bu eve girdiği andan itibaren her gece rüyasında onu görüyordu. Onun gözleri bir an bile gözlerinin önünden gitmiyordu. Ne vardı bu kızda böyle? Hoşlanmayacağı bir vücut... Bakımsız bir surat... Neyi çekiyordu? Anlamıyordu. Anlamadıkça daha fazla öfkeleniyordu.

Belki bu gece... Belki bu gece onunla birlikte olsa bu içinde ki arzu onu terk edip rahat bir nefes almasını sağlayacaktı. Ama aptal sandığı kız çokta aptal değildi. Onu kışkırtıp bu hale getirmiş bir de üzerine hiçbir şey yapmamış gibi davranmıştı.

Kafayı yemek üzereydi artık. Bir çözüm bulamıyordu. Sırt üstü kendini yatağına bırakırken şu an onun yanında olmasını istiyordu. Ve bu isteğinden delicesine nefret ediyordu. Belki de baştan beri yapması gerekeni yapmalıydı. O aptal kızı kovmalı ve Mert denilen o şerefsizi de mahvetmeliydi. Evet, kesinlikle yapması gereken buydu. Böyle oyunlar ona göre değildi. Çocuk değildi sonuçta. İlgilenmesi gereken işler vardı. Ama Duygu sayesinde hiçbirine kafasını veremiyordu. O kadını bu evden uzaklaştırdığında hatta hayatından her şey daha güzel olabilirdi.

Bir çözüm yolu bulmanın verdiği rahatlıkla gözlerini kapattı. Baş ağrısı fena halde artmaya başlamıştı. Aklı bulduğu çözüm ile biraz rahatlarken kalbinde bir sızı peyda olmuştu. Duygu'nun gitmesine hazır mıydı?

-

Herkese merhabalar :) Karlı bir pazar gününden sizlere sesleniyorum :p Gidip gelen elektrikler yüzünden hemen yayınlayayım dedim :D İlginiz ve alakanız için çok teşekkür ederim harikasınız hepiniz...

İnstagram hesabım : dilektaygun takibi unutmayalım :) Şu ana kadar çıkmış kitaplarımı alan arkadaşlarım alıntılar ve kitap resimlerini paylaşıp beni etiklerlerse sevinirim :) Ankara ve Adana fuarlarına ne yazık ki bu sene katılamıyorum :D

Seviliyorsunuz ♥

Ateş BöceğiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin