Birkaç saatlik uykuyla ayağa kalktığında ilk başta sendeledi. Aynada ki yansımasına baktığında bir kez daha kendisine en güzel hakaretleri etmeye başladı. Tam olarak aptaldı. Tanımadığı bir mafya hatta katil bir adamın evindeydi. O da yetmiyormuş gibi adamla öpüşüyor ve hatta ve hatta adamla yatacak konuma kadar geliyordu. Son anda kurtulmuştu.
Gitmek istiyordu. Küçücük evinin huzurlu duvarları arasında yaşamak, eski hayatına dönmek istiyordu. Ona göre değildi böyle tehlikeli işler. Zaten beceremiyordu da. Evet, kesinlikle gitmeliydi. Dün gece yakalanmasına ramak kalmıştı. Yakalansa olabilecekleri düşünemiyordu. Kim bilir cesedinin hangi uzvunu nereden bulacaklardı. Büyük ihtimal parçalara ayıracaklardı onu. Belki canlı bir şekilde eziyet de edebilirlerdi. Düşüncelerinin iğrençliği ve korkunçluğu ile titredi. Ölmek için gençti. Böyle bir şeyi kesinlikle kabul etmiyordu. Evet, Mert'i seviyordu lakin onun için bile ölemezdi. Çok istiyorsa haberi gelip kendisi öğrenecekti.
Telefonunu eline alarak kendine düşünme payı vermeden Mert'i aradı. Vazgeçmek istemiyordu. Onun sesini duyduğunda da yumuşamaktan korkuyordu ama direnecekti. Kanının son damlasına kadar onu ikna etmek için direnecekti!
Dördündü çalınışında telefon açılmıştı. "Efendim," diyen Mert'in sesi fazlasıyla uykulu çıkıyordu. Bir an bu sese içi erise de hemen onu niçin aradığını aklına getirdi. Şimdi yumuşama zamanı değildi.
"Ben bu işi yapamayacağım."
Telefonun ucunda bir dakikaya yakın bir sessizlik oluştu. Bu sessizliğin her saniyesi Duygu için birer eziyete dönüşse de eli mecbur bir cevap bekledi. Vazgeçmemek içinde kendisiyle büyük bir savaşın içerisine girmişti. Yapamazdı. Bunu içinden kendine ne kadar tekrarladığını artık unutmuştu.
"Ne saçmalıyorsun?"
Mert'in sesi fazlasıyla öfkeliydi. Bu öfke korkmasına sebep olsa da geri çekilmedi. Zira Aslan'ın öfkesinden ve yapacaklarından daha çok korkuyordu.
"Yapamıyorum dedim. Bugün ayrılacağım buradan."
"Mahvederim seni!"
Adam'ın tehdidi karşısında kaşlarının çatılmasına engel olamadı. Onun tanıdığı Mert bu kadar kaba ve acımasız bir adam değildi. Sabahın köründe aradığı için belki de bu kadar asabiydi. İçten içe kendini buna inandırmak istiyordu.
"Korkuyorum ben o adamdan."
"Sebep?"
"Sebep mi?" diye bağırdı. İnanamıyordu. Gerçekten sebep mi soruyordu? Aslan'ın karanlık işler çevirdiğini düşünerek onu bu eve gönderen kendisiydi ki birkaç gün önce verdiği bilgilerle de haklı olduğunu görmüşken şimdi sebep diye sormasını anlayamıyordu.
"Korkuyorum işte!"
"Böcek saçmalamayı kes! Sen oraya giderken her şeyi kabullendin."
"Ben böyle bir adamla karşılaşacağımı bilmiyordum."
"Umurumda değil senin ne ile karşılaşıp karşılaşmadığın... O adamdan bilgi almak için elinden geleni yapacaksın. Elinden gelen yetmiyorsa bedeninden geleni yapacaksın. Hoş o bedenle zor ya..."
İşte bu son cümleler Duygu'nun patlama noktası olmuştu. Gözünden akan yaşlar, titreyen bedeniyle zorlukla yatağın üzerinde oturabildi. Buydu işte. Sevdiği adamın gözünde ki değeri buydu. Üstelik onunla dalga geçiyordu bir de. Ağzından firar eden hıçkırık ile ağlaması daha da şiddetlendi.
"Duygu..." diyen telefonun ucunda ki ses az öncekine göre fazlasıyla ılımlıydı. "Ben aslında öyle söylemek istemedim."
Sessiz kaldı. Onun aslında ne söylemek istediğini az önce gayet iyi duymuştu. Evet, saf olabilirdi. Belki herkes kadar çalışan bir zekâsı yoktu ama aptal da değildi. Mert resmen onunla dalga geçiyordu. Ona ne olacağı umurunda bile değildi. Tek derdi gazetesini iyi yerlere getirecek bir haberdi. Bu gerçeği yeni fark ediyor olmak içten içe Duygu'yu öfkelendiriyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ateş Böceği
Humor"Biliyorsun," dedi genç kız gözleri korkudan yuvalarından fırlarken. Adamın yüzünde tehlikeli bir gülümseme oluşmuştu. Bu gülümseme ile genç kız cevabını almıştı. Dağınık saçlarını yüzünden çekerek siyahlar içinde ki adama korkuyla bakmaya devam ett...