İzmir'e döneli bir ay olmuştu. Bu bir ay boyunca her gün Aslan tarafından siyah bir gül geliyordu ona. Ve her zaman gülün üzerindeki kartta aynı yazı yazılıydı.
"Sen bana dönmediğin sürece kalbim hep böyle simsiyah."
İlk başlarda bu güllerin varlığı onu rahatsız etse de her geçen gün heyecanla beklemeye başladığını fark etmişti. Aslında böyle olmamalıydı. Kalbinin böyle kolay yumuşamasına izin vermemesi gerekirdi lakin bunu bir türlü başaramıyordu. Ona ne kadar çok kızmak isterse kalbi o kadar çok acıyordu. Seviyordu. Onu çok seviyordu.
Hiçbir zaman çok akıllı bir kadın olmayı becerememişti. Hep biraz saftı. İsterdi tabi akıllı bir kadın olup, Aslan'a dünyanın kaç bucak olduğunu göstermek ama istemiyordu bunu. Tek istediği onun tarafından sevilmekti. Ona öfkeliydi. Hem de fazlasıyla. Bunun bir anda geçmeyeceğinin farkındaydı lakin kalbi bu öfkeyi görmezden gelebilirdi. Sevgisi öyle yoğundu ki kendine engel olamıyordu. Olmakta istemiyordu doğrusu. Ondan yıllardır uzaktaydı. Ona hasretti. Kokusuna, gülüşüne... Öfkelendiğinde koyulaşan gözlerine... Arsız öpücüklerine. Ona dair ne varsa hepsine hasretti.
Kapının çalınması ile düşüncelerinden sıyrılarak içeri giren ağabeyine baktı. Şaşkındı. Emre ile aynı evi paylaşan iki yabancı gibiydiler. Her zaman ki gibi... Üstelik o nadir evde olurdu. Şimdi evde olmasına da şaşırmıştı. Aslında İstanbul'dan döndüğünden beri araları biraz daha yumuşamıştı. Bunu saklayacak değildi. Önceki kadar kötü değildi. İki kardeşti onlar. Ve onları bu duruma getiren kendi anne ve babalarıydı. Buna inanması bile güçtü. Bir aile nasıl böyle düşman olurun en büyük örnekleriydi. Anne ve babası ile zaten arada bir konuşuyordu. Uzak ve mesafeli... Bu yeterliydi. Çünkü ne zaman gerektiğinden bir saniye dahi fazla kalsa annesi aptallığından başlayıp, bir erkeği bile elinde tutamayacak kadar asalak olmasından çıkıyordu. Artık ezberlemiş olduğu cümleleri daha fazla dinleyerek kendine eziyet etme gibi bir alışkanlığı yoktu. Kurtulmuştu bundan. Tek kurtulamadığı kalbinde hükmünü sürdüren adamdı.
"Ne yapıyorsun?"
"Uyuyacaktım. Ya sen?"
"Eve yeni geldim," dedi Emre dağılmış bir haldeydi. Duygu bir süre ne diyeceğini bilemez bir halde ona baksa da en sonunda "Gelsene," diyerek odasının içine çağırdı. Yatağında geceliğiyle abisine meraklı gözlerle bakmaya devam etti. Onun gelip gelmeyeceğini merak ediyordu. Yeniden eskisi gibi, çocukluklarında ki gibi kardeş olabilecekler mi diye umutla baktı ona. Tam gelmeyeceğini düşündüğü anda Emre içeri girdi ve yatağın üzerine oturarak ona baktı.
"İyi misin?" diye sordu Duygu. Bu anı mahvetmekten korkarak... İlk defa aralarında resmiyet yoktu uzun bir aradan sonra.
"Değilim..." dedi Emre. Bu açık itiraf karşısında şaşırsa da Duygu bunu belli etmemeye çalıştı. Emre o kadar mükemmeldi ki kötü olması gibi bir durum olanaksızdı. Yakışıklıydı, peşinde bir sürü kız vardı. Ona gıptayla bakan insanlar ve hayranları vardı. Bunları düşündükçe onun kötü olmasına bir anlam veremiyordu.
Duygu sessiz kalarak onun devam etmesini bekledi. Emre'yi tanıyorsa kendi istemediği dışında asla onu konuşturamazdı. Bu yüzden sadece onun yorgun yüzüne bakmaya devam etti. Ondan bir cevap bekliyordu ya da bir şey söylemesini umuyordu. Ummadığı tek şey Emre'nin başını göğsüne yaslamasıydı. Ağzı açık bir halde onun göğsünün üzerinde duran hafif sarı saçlarına baktı. Ne diyeceğini ne yapacağını bilemez bir haldeydi. Nefes almaya dahi korkuyordu.
"Şu an Aslan burada olsa beni öldürebilir sanırım," dedi Emre alaycı bir ifadeyle.
"Bende onu öldürürüm."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ateş Böceği
Humor"Biliyorsun," dedi genç kız gözleri korkudan yuvalarından fırlarken. Adamın yüzünde tehlikeli bir gülümseme oluşmuştu. Bu gülümseme ile genç kız cevabını almıştı. Dağınık saçlarını yüzünden çekerek siyahlar içinde ki adama korkuyla bakmaya devam ett...