Her zaman kalbi ağzında atıyor sözünü saçma ve gereksiz bulurdu ama şu an tam olarak kalbi ağzında atıyordu. Korku, heyecan dört bir yanını sarmıştı. Birkaç derin nefes aldı sakinleşebilmek adına ama ne mümkün! O duyduklarından sonra nasıl sakin kalabilirdi ki? Tabi ki kalamazdı!
Elinde ki boş tepsiye gözü kayınca bir aptal gibi fincanı içerde unuttuğunu anladı. Aptaldı tabi! Başka ne olabilirdi ki? Karşısında ki adam bir katildi ve Duygu ona hala laf yetiştirme derdine girmişti.
Tepsiyle birlikte odasına girdi. Daha doğrusu onun için ayrılan odaya. Yüreği hala kıpır kıpırdı. Adam tam bir psikopattı bundan artık emindi ve bu daha fazla korkmasına neden oluyordu. Hatta bir an önce bu evi terk edip gitmesini söyleyen iç sesini baskılamak fazlasıyla zor oldu. Diğer yandan da heyecanlıydı. Çünkü her şey beklediğinden daha kolay ilerliyordu ve bu kesinlikle harikaydı! Çok yakında bir asalak gibi yaşamaktan kurtulacaktı.
Yatağın üzerinden gelen titreşim sesiyle, elinde ki tepsiyi önemsizce yatağa fırlattı ve hızla çantasını açarak içinde ki telefonu çıkardı. Arayan kişiyi görmesi ile kalbi on ikiden vuruldu. Gözlerinden kalpler fışkırmaya başladı ve dudakları arsızca kıvrıldı. Kendine edepsiz diye mırıldanmayı ihmal etmeden telefonu açtı.
"Ne halt yiyordun kaç saattir?"
"Ne?"
"Telefonuna diyorum niye bakmıyordun?" diye soran adamı birkaç saniye önceye daha sakin çıkıyordu.
"Onun yanındaydım..." diye fısıldadı Duydu. Bir taraftan da gözü kapıdaydı. Sanki her an o mafya bozuntusu gelecekmiş gibi hissediyordu.
"Elde tutulur bir şey var mı?"
"Var..." diye heyecanla atladı.
"Söyle böcek!" diyen adamın sesiyle bütün heyecanı alt üst oldu. Böcek... Yine ona layık görülen isim buydu demek. Alıngan bir sesle "Böcek..." diye mırıldandı. Telefonun ucundan Mert'in sakinleşmek adına aldığı derin nefesi duysa da umursamadı. Sanki adam onu görebilecekmiş gibi kaşlarını çatıp, dudağını sarkıttı. Elinden gelse bu böcek kelimesini sözlüklerden kaldıracaktı. Ama ne yazık ki öyle bir gücü yoktu!
"Duygu... Güzelim..." diyen sesle tam bir tereyağı kıvamında erirken, yüzünde de şapşal bir ifade belirdi.
"Duygu! Söylesen artık."
"Tamam... Biriyle telefonda konuşuyordu. Önce gözlerini kapatın, sonra da dua ile kesin dedi..."
Sesi yine bir fısıltı halini aldı. Sonuçta hayati riski vardı. Her an yakalanabilir ve bu anlattığı şeylerin hepsi başına gelebilirdi.
"Emin misin?"
"Evet."
"Senin duyduğunu biliyor mu?"
"Hayır, benim saf ve aptal olduğumu düşünüyor... Bir de beceriksiz... Oysa hiç öyle değilim değil mi?" diye sordu arsızca.
"Hı hı..." diyen Mert'in onaylaması o kadar yavandı ki. Yine de ses çıkarmadı.
"Duymak yetmiyor, kanıt lazım. Kanıt bulmaya bak ve kendini deşifre etme. Son olarak da her şeyden haberdar et beni!"
Telefonun kapanacağını anlayınca heyecanla "Mert..." dedi ve anında dudaklarına bir şaplak atarak "Bey... Yani Mert Bey," diye düzeltti.
"Efendim," diyen adamın sesi fazlasıyla sabırsızdı. Sanırım bu konuşmadan fazlasıyla sıkılmıştı. Bunu anlamak Duygu'yu hafif incitti. Sonuçta buraya onun gözüne girebilmek için gelmişti. Tamam, tam olarak onun gözüne girmek için değil ama o da vardı nedenlerinin arasında!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ateş Böceği
Mizah"Biliyorsun," dedi genç kız gözleri korkudan yuvalarından fırlarken. Adamın yüzünde tehlikeli bir gülümseme oluşmuştu. Bu gülümseme ile genç kız cevabını almıştı. Dağınık saçlarını yüzünden çekerek siyahlar içinde ki adama korkuyla bakmaya devam ett...