Hayatının son iki yılını öfke, sabır ve özlemle geçirmişti. En çok hangisini hissettiği konusunda hiçbir fikri yoktu ki ta ki bugüne kadar. Onu tekrar görmek, onun o sevdiği bal rengi gözlerine bir kez daha bakmak hangi duyguyu daha yoğun hissettiğinin farkına varmasını sağladı. En çok özlem onu mahvediyordu. Parçalara ayırıyor, nefesini kesiyordu. Her güne büyük bir öfkeyle başlıyordu. Bir insan her gün ölmek için gece gözlerini kapatır mıydı? Aslan kapatıyordu. Duygu hayatından gitti gideli tam olarak yaptığı buydu. Onsuzluk sanki ciğerlerindeki tüm havayı aldıktan sonra yaşamak gibi... Tabii buna yaşamak denirse.
Karşısındaydı. Tüm güzelliğiyle. Geçen yıllar ona cömert davranmıştı. Aslan'ın neredeyse saçlarına aklar düşmeye başlamışken Duygu aynı duruyordu. Hala çok güzeldi. Hala çok masumdu. Ve hala Aslan'ın ihtiyaç duyduğu tek şeydi. Bu ihtiyaç onu mahvediyor, parçalara ayırıyordu. Hayatında hiçbir zaman böyle güçlü bir duygu hissetmemişti. Hissettiklerinin büyüklüğü karşısında kendinden korkar hale gelmişti.
Karşısındaki kadının korku dolu gözlerini gördüğünde bir kez daha nefret etti kendinden. Onun eseriydi bu. Ama elinde değildi. Buna mecburdu. Kendine savurduğu bahanelerini duymazdan geldi. Her şey onun suçuydu. Duygu'nun bu halde olmasının tek sorumlusu kendisiydi.
"Git buradan!" diye öfkeyle bağırınca Duygu, sakin kalma çabaları bir anda boşa çıktı. Bugün fazlasıyla öfkelenmişti. Az önce gördüğü manzara ise bu öfkesini daha da katlamıştı. İçindeki yangın o kadar güçlüydü ki ikisini de yakıp kül etmekten korkuyordu.
"Onun gelmesini mi isterdin?"
"Defol."
Alay dolu bir gülümseme belirdi dudaklarında bir anda aralarındaki tüm mesafeyi kapatarak, Duygu'nun belini sararak sertçe kendi bedenine yasladı. Onun kollarındaki çırpınmasını umursamadan başını boynuna yasladı. Kokusunu içine çekerken yıllardır içinde olan boşluğun dolduğunu anlayabiliyordu. Bu kadın onun her şeyiydi. Bu hayatta ki tek kurtuluşuydu. Ama Aslan onun için karanlıktan ve kötülükten başka bir şey değildi.
"Bırak beni, lütfen bırak..." diye fısıldayan kadın ile tüm öfkesi bir anda yok oldu. Ondan hafifçe uzaklaşarak, narin yüzünü ellerinin arasına aldı.
"Bırakamam..."
"Daha önce bıraktın..." diyen genç kadının gözleri öfke doluydu. "Şimdi de öyle bırak!"
"Ben seni hiçbir zaman bırakmadım," dedi Aslan. Onu hiçbir zaman bırakmamıştı. Bırakmayacaktı da.
Duygu alayla güldü. Gözyaşlarıyla ıslanmış yüzünde tezat duran gülümseme ile o kadar sevimli duruyordu ki. Aslan onu kollarına alıp saatlerce öpmek istedi.
"Konuşmamız gereken şeyler var."
"Benim seninle konuşacak hiçbir şeyim yok!"
"Senin benimle konuşacak çok şeyin var! Hep te olacak."
"Benimle ne konuşacaksan bunu iki yıl önce yapacaktın. İki yıl önce o hastane odasında adamlarından birini gönderip, İstanbul'u terk etmemi emretmek yerine gelip benimle konuşacaktın!" diye tüm öfkesiyle bağırarak Aslan'ı itti. Kendini korumak istercesine biraz daha uzaklaştı ondan. "Şimdi defol git!"
"Yapamam... Neden anlamıyorsun?"
"Daha önce yapmıştın! Şimdi de yap."
Aslan derin bir nefes aldı. Karşısındaki kadının öfkesi onu delirtiyordu. Evet, böyle bir şey bekliyordu ama onun dinlemeye bile katlanamayacağını hiç düşünmemişti. En azından dinlenmek için bir şansı olacağını zannetmişti. Çünkü anlatması gerekti. Her şeyi ona anlatması gerekti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ateş Böceği
Humor"Biliyorsun," dedi genç kız gözleri korkudan yuvalarından fırlarken. Adamın yüzünde tehlikeli bir gülümseme oluşmuştu. Bu gülümseme ile genç kız cevabını almıştı. Dağınık saçlarını yüzünden çekerek siyahlar içinde ki adama korkuyla bakmaya devam ett...