"İşin ilişkimizin bitmesine neden olacak olsa bile mi?"
Akıtmamak için direndiği gözyaşları teker teker yanaklarından süzüldü. Sakin kalması gerekti. Kendine bunu hatırlatarak derin bir nefes aldı. "İşimin ilişkimizle ne alakası var?"
"İstemiyorum Duygu... Anlıyor musun?"
"Ama neden?" diye diretti son bir güçle. Aslan'ın ondan böyle bir saçmalık isteyeceğini hiç düşünmemişti.
Aslan sabırsız bir şekilde masanın üzerinden ona doğru eğildi. "Sana istemiyorum diyorum yeterince açık değil mi? Sen benim kadınımsın... İleride de karım olacaksın ve senin çalışmanı özellikle de o gazete de çalışmanı istemiyorum."
Duyduklarını sindirmek için kendine birkaç saniye verdi. Yanlış duymuştu. Evet, kesinlikle yanlış duymuştu. Doğru değildi bu. Olmamalıydı. Onun tanıdığı Aslan böyle bir adam değildi. Ondan böyle bir şey istemezdi.
Daha fazla düşünmeye katlanamayarak oturduğu yerden kalktı. Sakin kalmak artık onun için imkânsız bir hale gelmişti. "Üzgünüm ama ben kendi hayatımı yaşayabilmek adına aileme bile savaş açtım... Seninle ne kadar birlikte olmak istesem de kendi hayallerim ve geleceğimden vazgeçmem mümkün değil!"
"Otur."
Duygu oturmadı. Gözyaşlarıyla ıslanmış bal rengi gözlerini yakışıklılığına hayran olduğu adamdan çekemedi.
"Sana otur dedim!" diyen adamın sesi şimdi daha sertti ve kesinlikle itiraz kabul etmeyeceğini belli ediyordu.
"Emretmek yerine rica edersen otururum!"
Aslan'ın kaşları çatılmıştı. Öfkesi gerilen yüz hatlarından gün gibi meydandaydı. İçten içe Duygu'nun yüreği korku ile sarmalansa da dirayetini korumaya devam etti.
"Sanırım bir yanlış anlaşılma var..."
"Ne?"
Aslan'ın dudakları alayla kıvrıldı. "Ben bir salon erkeği değilim güzelim... Ben buyum. Sevdiğim kadından mutlak itaat isterim ve bende aynı şekilde ona mutlak itaat ederim."
Gerçek yüzüne bir tokat acımasızlığından çarparken sadece yapabildiği gözünden akan birkaç damla yaş olmuştu. Hiçbir şey düşündüğü gibi değildi. Aslan gibi bir adamı yola getirebileceğini düşünerek hayatının hatasını yapmış olduğunu şu an daha net anlıyordu. Onun bir hatası yoktu. Bütün hata Duygu'nun idi. Çünkü Aslanı kendi kalıplarında, kendi hayallerindeki adama sığdırmaya çalışmıştı. Lakin Aslan ne Duygu'nun hayallerinde ki ne de onun için ölçüp biçtiği kalıplara sığabilecek bir adamdı.
"Olmaz..." diye mırıldandı ve o an Aslan'ın oturduğu yerden öfkeyle kalktığını zar zor fark edebildi. Sakin kalması gerektiğini kendine birkaç kez daha hatırlattıktan sonra onun öfkeli gözlerinde kaybolmamak için direndi ama bunda pek başarılı olduğu söylenemezdi.
Aslan bir anda onun çenesini sertçe tuttu ve kendi yüzüne doğru yaklaştırdı.
"Artık olmaz diye bir şey yok Duygu... Sen bana kendi ayaklarınla geldin. Artık seni bırakmam mümkün değil... Gitmek gibi bir düşünceyi aklından tamamen çıkar."
Nefesi kesilmişti. Ondan bir adım bile uzaklaşmak istemiyordu fakat bu akşam görmüştü ki hayat tarzları ve istedikleri birbirine tamamen iki farklı insandılar. Bunun üstesinden gelemeyecekleri belliydi. En azından Duygu bunun üstesinden gelemeyeceğinden emindi.
"Birbirimiz gibi düşünmüyoruz... Çok farklıyız."
"Baştan beri öyleydik."
Haklıydı fakat yine de bu gerçeği değiştirmiyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ateş Böceği
Hài hước"Biliyorsun," dedi genç kız gözleri korkudan yuvalarından fırlarken. Adamın yüzünde tehlikeli bir gülümseme oluşmuştu. Bu gülümseme ile genç kız cevabını almıştı. Dağınık saçlarını yüzünden çekerek siyahlar içinde ki adama korkuyla bakmaya devam ett...