Bunu sormamalıydı. Hayır, hatta bu konuyu hiç açmamalıydı. Dün Defne'nin yanına gidip ona Aslan hakkında bir şeyler sormakla zaten yeterince büyük bir hata yapmıştı şimdi bir de gelip Aslan'a hesap soruyordu. Yapması gereken tek şey işiydi fakat işi dışında her şeyi yapıyordu.
"Evet desem..." dedi Aslan ciddi bir ses tonuyla "Mutlu olacak mısın?" diye sordu. Olmayacaktı. Aksine hayatı kararacak, kendisini bu şekilde kullandırdığı için kendinden bir kez daha nefret edecekti. Bu kadar zayıf ve aciz birisi olduğu için kendini hırpalayacak duracaktı.
Adamın sorusunu cevapsız bıraktı. Sadece ona bakmaya devam etti. Daha fazlasına gücü yoktu ki.
"Cevap ver..." diye haykırdı Aslan. Yüzü fazlasıyla yüzüne yakındı.
"Bırak... Bırak beni."
Duygu'nun şu an yapması gereken tek şey buradan hızla uzaklaşmaktı. Kendini yeterince küçük düşürmüştü, daha fazlasına gerek yoktu.
"Bana cevap vermeden seni hiçbir yere bırakmayacağım."
Genç kadının gözünden bir damla yaş yanağına doğru süzülürken kendisine öfkeyle bakan simsiyah gözlerin içine baktı. Bu gözler farklı hissettiriyordu. Hem korkutup hem de fazlasıyla etkileyici olabiliyordu. Tıpkı Aslan gibiydiler. Ve bu Duygu'yu karman çorman ediyordu. Kendinden, isteklerinden ve duygularından büyük bir ikileme düşüyordu.
"Senden nefret ediyorum," diye fısıldadı. Bu da yalandı. Etmiyordu ondan nefret falan. Nefret ettiği tek kişi kendisiydi. Kendini bu kadar küçük bir duruma düşürdüğü için sadece kendisinden nefret edebilirdi.
"Etmiyorsun," diyen Aslan'ın ses tonu sertti. "Benden nefret etmiyorsun aksine şu an bana gerçekleri söyleyemediğin için deliriyorsun."
Etmiyordu. Ona delicesine tutulmuş bir haldeydi. Bunu kendi bile kabullenemezken ona nasıl söyleyebilirdi ki? Üstelik şu durumda... Mümkün değildi. Onlar için bir yol ya da ortak bir kader yoktu.
"Bırak..." dedi hıçkırıklarının arasında. Canı çok yanıyordu. Dayanamıyordu. Bu ikilem çok ağırdı. Hem çekip gitmek istiyor hem de bir adım bile geriye gidemiyordu.
"Gerçekleri itiraf edemeyecek kadar yüreksiz bir kadınsın."
Gerçekler çok acıtıyordu. Kendine saklamaya çalıştığı gerçekler boğazını bir ilmik gibi sıkıyordu.
"Gitmek istiyorum," diye fısıldadı titreyen sesiyle. Gitmediği takdir de kendini Aslan'ın kollarına bırakacaktı. Bırakmakla kalmayıp kendisine bile yeni itiraf etmiş olduğu duygularını söyleyecekti. Bir kez daha rezil olup, kendisiyle dalga geçtiremezdi. Dayanamazdı buna. Hayatının bu dönemine kadar her zaman bir ezik gibi yaşamış, kendi benliğinden ödünler verip durmuştu fakat bu çok başkaydı. Bu kalbiyle alakalı bir durumdu. Yaşama tutunabilmesi için bir kalbi kalmıştı zaten. Onu da bu adamın ayaklarının altına parçalaması için verdikten sonra başka bir şey kalmıyordu ki.
"Neden?" diye sordu Aslan yüzünde alaycı bir gülümseme ile. "Buraya benimle röportaj yapmak için gelmedin mi? Hakkımda ki her şeyi öğrenip gazetene haber yapmak değil mi amacın?"
Amacı içini rahatlatmaktı. Kendi düştüğü rezil durumdan kalkabilmekti fakat görüyordu ki ne kadar kalkmak istedikçe o kadar çok düşüyor, o kadar çok yaralanıyordu.
Gözyaşları yanaklarında birer çizgi halini alırken onun simsiyah gözlerine zorlukla bakabildi. "Ben... Pes ediyorum. Haber falan yapmayacağım ve..."
"Ve ne?"
"Bir daha karşına çıkmayacağım."
Aslan hiçbir şey söylemedi. Bu sessizlik daha can sıkıcıydı. Sessizliğin arttığı her saniye korkusu gün yüzüne çıkıyor, daha fazla geriliyordu.
"Buna sen mi karar veriyorsun?"
Adamın sözleri alt üst olmuş olan durumlarını daha karmaşık bir hale sokmaktan başka bir işe yaramaz hale getiriyordu. Titreyen bedeni güçlü olması için ona hiç yardımcı olmasa da direnmek zorundaydı. Evine gittiğinde saatlerce ağlayıp, saatlerce bağırabilirdi. Fakat burası değildi yeri, kesinlikle burası değildi.
"Bırakın..." dedi son direnme gücüyle.
"Bırakmam!"
Aslan'ın tek kelimelik sözü Duygu'nun kalbini kor ateşlerle yakarken, kulakları doğruluğundan emin olamadı.
"Artık çok geç..." diyen adam onun şaşkınlığını umursamadan günlerdir susadığı dudaklara doğru eğildi. Duygu'yu incitmemeye çalışarak hafif bir öpücük bıraktı ama yetmedi. Kollarının altında titreyen narin bedene kıyamasa da içindeki açlık gözünü kör etmiş noktadaydı. Dudaklarına kendi dudaklarıyla sahip çıkarken kollarındaki kadına fazlasıyla çarpıldığını bir kez daha anlamıştı.
Yanlıştı. Yapmamalıydı. Hataydı. Kendi kendine sıraladığı bu kelimeler Aslan'ın onu öpmesiyle bir anda yok olup gitmişti. Tüm o sözlerden sonra hiçbir şey olmamış gibi onun kollarına kendini, kalbini bırakamazdı.
Gözyaşları bir bir yanaklarından kayarken, öfkesinin kendisine mi yoksa Aslan'a mı daha çok olduğunu bilmiyordu. Tek bildiği artık bitmiş ve tükenmiş bir haldeydi. Ve hayatının bu şekilde devam etmeyeceğinin farkındaydı.
Dudaklarından uzaklaşan dudaklar ile ayaz yemiş gibi üşüdü. Gözleri yaşlarla parlarken çaresizce Aslan'ın geceyi barındıran gözlerine baktı. Ne dese boştu... Ne yapsa boştu... İkisi de suçluydu. Ona suçlasa kendi hataları buna engeldi. Yapamıyordu hiçbirini.
"Ağlama," diye fısıldadı Aslan. Sesi sertti. Öfkeliydi hatta. Öfkesinin kendisine mi yoksa Duygu'ya mı olduğunu her ikisi de bilmiyordu.
"Beni ağlatan sensin."
"Benden kaçan sensin."
"Ben..." dedi ama gerisini getiremedi. Ne diyecekti senden kaçmadım mı? Kaçmıştı. Evine bir muhbir gibi girmiş, onu mahvetmeyi hedef edinmişti. Sebep neydi peki? Saçma sapan bir kendini ispatlama isteği... Neye, kime kendini ispatlayacaktı? Ona kadın olarak değil insan olarak bile saygı duymadan patronu Mert için mi?
"Neden?" diye sordu Aslan tüm öfkesiyle. "Nereden girdin hayatım ve sonra neden gittin?"
"Suçluyum," diye itiraf etti. Suçluydu.
"Kesinlikle suçlusun."
Güçlü durmaya çalıştıkça her saniye bu biraz daha zor bir hal alıyordu. Son yarım saattir hayatında dört mevsimi birden yaşamıştı.
"Duygu..." dedi Aslan kararlı bir ses tonuyla. "Bana sorgulamadan güveneceksin... Hiçbir şey sormadan yanımda olacaksın."
Aslan'ın istediği çok büyük bir şeydi. Duygu bu hayatta kendine bile güvenemezken hakkında pekte iyi dedikodular olmayan bir adama nasıl güveneceği konusunda kendisiyle bir iç savaşa çoktan girmişti. Lakin bu sefer kalbi kazanacaktı. Sonunda mahvolsa da kalbi ne derse o olacaktı. Bu kararlılıkla gözyaşları ile parıldayan yanakları hafifçe gevşedi. "Deneyeceğim... Sana güvenmeyi deneyeceğim."
Adam da gülümsemişti. Alnını genç kadının alnına yaslarken, yüzünü ellerinin arasına aldı. "Seni artık bırakamam... Benden kaçışın yok."
-
İyi geceler arkadaşlar uzun bir zaman oldu farkındayım fakat hayatımda benim için fazlasıyla önemli olaylar yaşanacağı bir döneme giriyorum ve bundan kaynaklı gecikmeler oldu ve olacaktır :) Anlayışınıza sığınıyorum...
Yorumlarınızı büyük bir heyecan ile bekliyorum ♥
İnstagram hesabım : dilektaygun takip etmeyi unutmayın :)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ateş Böceği
Humor"Biliyorsun," dedi genç kız gözleri korkudan yuvalarından fırlarken. Adamın yüzünde tehlikeli bir gülümseme oluşmuştu. Bu gülümseme ile genç kız cevabını almıştı. Dağınık saçlarını yüzünden çekerek siyahlar içinde ki adama korkuyla bakmaya devam ett...