♧ Bölüm - 19 ♧

28.1K 2.1K 116
                                    

Nefesi boğazında takılı kaldı. Biraz daha burada kalırsa bayılabileceğinden emindi. Bu yüzden hiçbir şey söylemeden hızla uzaklaştı. Yaptığı kaçmaktı. Lakin elinden gelen daha iyi bir şey yoktu. Defne denilen o kadını rezil etmeye çalışırken, kendini rezil etmişti. Ne zaman anlayacaktı? Kimseye gücü yetmiyordu. Ancak kendi kendine zarar verebiliyor, kendi kendinin canını yakabiliyordu. Bunu anlaması daha ne kadar sürecekti? Gözünden yaşlar akarken aklından geçen düşüncelerin hepsi bundan ibaretti. O kadar dalmıştı ki sendelemesine engel olamadı. Alp'in onu tutan eli olmasa büyük ihtimal düşerdi. Kendi başına acısıyla bile yüzleşmeyi beceremiyordu işte.

Temiz havaya çıktığında elinin tersiyle gözyaşlarını sildi. Ne yapacağını bilemiyordu. Artık hiçbir şey yapmak istemez hale gelmişti. Aslan ile ilgili her şeyden kaçıp gitmek istiyordu. Onun bir daha değil hayatına dâhil olmak adını bile duymak istemiyordu.

"İyi misin?"

Alp'in endişeli ses tonunu duymasıyla kendini toparlamaya çalıştı. Herkesin önünde bu kadar zayıf olduğunu göstermek tamda ona yakışan bir davranıştı.

"İyiyim," dedi olabildiğince soğuk bir sesle.

"Nereye gidiyoruz şimdi?"

"Bugünlük bu kadar yeter. Ben eve gideceğim."

"Araba?"

"Gazeteye bırakırsın. Yürüyeceğim ben," dedikten sonra Alp'in bir soru daha sormasına fırsat vermeden hızlı adımlarla caddede yürümeye başladı. Ağlamamak için aldığı derin nefesler biraz olsun yardımcı olmuştu.

Kendini kapana kısılmış gibi hissediyordu. Ne bir adım ileri ne de bir adım geri gidebiliyordu. Sadece olduğu yerde durup kaderine kahredebiliyordu. Daha fazlasına ne gücü vardı ne cesareti. İşte bu yüzden tam da bir asalak gibi yaşıyordu. Bir ömrü de böyle geçip gidecekti. Ve tam da bu yüzden anne ve babası o yokmuş gibi davranarak, bir nevi onu hayatlarından defetmişlerdi. Bu düşüncesi hırslanmasına sebep oldu. Aylardır ailesiyle konuşmuyordu bile. Telefonunu çantasından çıkararak annesinin numarasını buldu. Elleri titrerken zar zor arama tuşuna basabildi. Tam olarak dördüncü çalışta açıldı telefon.

"Duygu?"

Annesinin sesindeki şaşkınlık ve soru işaretini çok rahat algılamıştı.

"Anne... Ben..." demişti ki annesi hızla sözünü kesti.

"Acil bir şey değilse ben seni daha sonra ararım... Bu akşam ağabeyinin kız arkadaşının ailesi gelecek ve hazırlık yapmam gerek..."

"Peki," dedi ve annesinin bir şey söylemesine izin vermeden telefonu kapattı. Zaten bir şey söyleyeceğini de düşünmüyordu. Ağabeyinin kız arkadaşı olduğunu bile bilmiyordu. Belki de birkaç aya nişanlanırdı ama bundan Duygu'nun büyük ihtimalle haberi olmazdı.

Annesinin onu geri arayacağını açıkçası düşünmüyordu. Aramayacaktı. Yine de... Kahretsin! Annesiydi o onun. Şimdi bu şekilde telefonu kapatması değil, konuşması lazımdı. Annesine içine düştüğü zor durumu anlatması gerekti. Kalbinin nasıl acıdığını, bu kocaman dünya da kendini nasıl yalnız hissettiğini söylemesi gerekti. Gözyaşları tüm yüzünü kaplarken kendinde yürüyecek dermanı bulamadı. Bulduğu bir duvar kenarına çökerken, hızlı hızlı nefes alıp veriyordu. Böyleydi işte onun hayatı. Bu kadardı. Fazlası değil... Ağlayacak bir omuzu bile yoktu.

*****

Elindeki fotoğrafa bakarken tüm bedeni öfkeyle kasıldı. Aslında onun hakkında hiçbir şey bilmek istemiyordu ama en yakın adamı aynı zamanda dostu olan Demir'e bir türlü söz geçiremiyordu.

Ateş BöceğiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin