Öyle dağılmış bir haldeydi ki şu an ki durumunu anlatmaya hiçbir kelimenin yeterli kalmayacağının farkındaydı. Öğrendikleri şeyler, kalbinde hissettikleri her şey onunla dalga geçiyor gibiydi. Öfke ve şaşkınlık arasında gidip geliyordu. Doğrusu tam olarak ne hissetmesi gerektiğini bir türlü bilemiyordu. Kızmalı mıydı? Mutlu mu olmalıydı? Yoksa tüm bütün duyduklarını yok sayıp hayatına devam mı etmeliydi? Hiçbirinden emin değildi. Buraya gelmeden önce Aslan'a karşı içinde hiçbir duygu barındırmadığına kendini o kadar çok inandırmıştı ki... Şimdi ise yaşadığı hayal kırıklığı mahvediyordu onu. Bu adamı hala unutamamıştı ve kalbi hala onun için atıyordu. Ona fazlasıyla kızgın ve öfkeliydi. Ve bu durumun pek kolay düzeleceğini düşünmüyordu.
"Duygu..." diyen Aslan ile bakışlarını boşluktan çekerek onun gözlerine çevirdi. Aralarındaki mesafeyi yavaş, temkinli bir şekilde kapatmasını izledi. Aslında ona uzak durmasını söylemesi gerekti. Yaklaşma demesi gerekti. Ama sanki dili lal olmuş gibiydi. Hipnotize edilmiş gibi sadece onun gözlerine bakıyordu. Aralarındaki mesafe tamamen kapandığında, Aslan'ın elinin tersiyle yanağını okşamasına izin verdi. Özlemişti. Onu, dokunuşlarını... Sahiplenişi... Bu adama ait olan her şeyi deli gibi özlemişti. Lakin içindeki kırgınlık o kadar büyüktü ki bu özlemi yakıp yıkıp kül ediyordu.
"Sana dokunmayı o kadar özledim ki..."
Aslan'ın boğuk sesindeki özlem anlaşılmayacak gibi değildi. Duygu da onu özlemişti. Çok fazla.
"Bize bir şans daha ver..." diye fısıldadı Aslan.
Bir şans daha... Ne kadar kolay söylemişti öyle. Ama her şey bu kadar kolay değildi işte. Duygu içinde yaşadığı acıları düşündükçe öfkesi daha da artıyor ve dayanılamayacak bir noktaya geliyordu.
"Bir cevap ver..." dedi Aslan hafif kızgın bir tonda. Duygu gülümsedi. Sadece güldü. Ne diyeceğini bilmiyordu çünkü. Öyle bir noktadaydı ki hiçbir yöne gitmek istemiyordu. Biliyordu çünkü. Neyi seçerse seçsin yine kendine edecekti. Yine acı çeken sadece o olacaktı.
"Duygu..."
"Git lütfen," diyebildi sadece zorlukla. Bir iki adım gerileyerek onun elinin sıcak temasından kurtuldu.
"Gitmek istemiyorum."
"Bunu söylemek için çok geç kalmadın mı?"
Aslan'ın gerilen yüz hatlarını izledi. Öfkelendiğini görebiliyordu. Doğrusu önceden onun öfkeli hallerinden fena halde korkardı şimdi ise sadece izliyordu. Ona boş geliyordu her şey. İki sene de yaşadıklarından sonra artık korkusu kalmamıştı hiçbir şeyden.
"Bize bunu yapma!"
"Bize bunu yapan sendin Aslan. Artık çok geç."
"Seni seviyorum ben."
Kalbi öyle bir hızda atmaya başlamıştı ki... Hala onun tarafından sevildiğini duymak midesinde kelebekler uçuşmasına sebep oluyordu. Çünkü hala onu deliler gibi seviyordu. Çok seviyordu.
"Sevgi yetmiyormuş..." diyebildi zorlukla. "Eğer yetseydi benden uzak kalamazdın."
"Neden beni anlamıyorsun?" diye öfkeyle soludu Aslan. "Sana zarar vermekten korktum. Ve sana bir kez daha benim yüzümden bir zarar gelseydi mahvolurdum ben."
Genç kadının dudaklarında alay dolu bir gülümseme belirdi. Hatta kendini tutamayıp kahkaha attı. Kahkahaları bir süre sonra gözyaşlarını dönüşürken farkında bile değildi ta ki Aslan'ın "Duygu kendine gel!" demesiyle gözyaşlarıyla parlayan bal rengi gözlerini ona çevirdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ateş Böceği
Humor"Biliyorsun," dedi genç kız gözleri korkudan yuvalarından fırlarken. Adamın yüzünde tehlikeli bir gülümseme oluşmuştu. Bu gülümseme ile genç kız cevabını almıştı. Dağınık saçlarını yüzünden çekerek siyahlar içinde ki adama korkuyla bakmaya devam ett...