♧ Bölüm - 25 ♧

27.2K 1.8K 40
                                    

Gergindi. Fakat şu an ki ruh halini ve durumunu anlatmaya sadece bu kelime yeterli değildi. Aynı zamanda fazlasıyla da endişeliydi. Ailesinden hiç beklemediği şeyler duymuştu ve bunları nasıl Aslan'a söyleyeceğini bilmiyordu. Kafası allak bullak olmuştu. Gün içerisinde bu telefon konuşmasını hep erteleyip durmuştu ve şimdi de saat neredeyse geç olmuştu. Ne yapacağını bilemez bir halde dolanıp durdu küçük odanın içerisinde.

Ailesini kesinlikle ezip geçmek istemiyordu. Evet, birçok sorun yaşamıştı onlarla ama ne olursa olsun ailesiydi onlar onun. Bu hayatta ki tek sahip olduğu insanlardı. Üstelik Aslan'ı duyunca verdikleri tepki hoşuna gitmişti. Onun gibi biriyle evlenecek olduğu için tebrik etmişlerdi ama işte bu kadarla kalmamıştı. Şimdi onları İzmir'e bekliyorlardı. Böyle bir şeye onu zorlayamazdı. Gitmek istemeyeceğinden emindi. Onun gibi bir adamı böyle şeylerle ancak boğardı ki bu hayatında isteyebileceği en son şey bile değildi. Artık onsuz olamazdı. Onun gözlerine bakmadan, sesini duymadan bir yaşam geçirebileceğini sanmıyordu. Nefesi, yaşam sebebi olmuştu.

Elini saçlarının arasından geçirdi. Ne yapacağını bilemez bir haldeydi. İçindeki sıkıntı her saniye daha fazla artıyordu. Eğer Aslan gelmezse ailesinin tüm iyi düşünceleri yerle bir olacaktı ve belki de düğününe bile gelmeyeceklerdi. Bunu da kaldıramazdı. En mutlu gününde onların orada olmasını istiyordu. Belki de ilk defa onunla böyle gurur duymuşlardı ve bu gururu söndürmek istemiyordu. Bencilce düşünüyor olabilirdi ama kendine engel olamıyordu.

Kapının çalması ile irkildi. Gözü saate kayınca neredeyse gece yarısı olduğunu gördü. Bu saatte kim niye gelirdi ki? Aslan gelecek olsa zaten haber verirdi. Gerildi. Kendini sakinleştirmeye çalışarak kapıya yaklaştı ve ses çıkarmadan dürbünden baktı. Gördüğü kişi ile rahat bir nefes aldı. Aslandı. Kapıyı hemen açarak ona gülümsedi ama aynı karşılığı göremedi. Öfkeli bir çift göz ona bakıyordu. Bir şey söylemeden içeri geçti. Duygu da sessiz kalarak kapıyı kapattı ve onun neyin bu kadar öfkelendirdiğini anlamaya çalıştı. Sonunda adam cebinden telefonunu çıkararak gözüne tuttu.

"On yedi cevapsız arama, on tane mesaj... Söylesene amacın beni delirtmek mi?"

Duygu hemen telefonunu arama girişiminde bulundu ve yatak odasında yatağın üzerine bırakmış olduğunu hatırladı. Odaya girip telefonu eline aldığında sessiz de olduğunu gördü. Büyük ihtimalle ailesiyle konuşurken sessize geçirmişti fark etmeden telefonu. Arkasını dönerek kendisine hala öfkeyle bakan adama baktı.

"Bilerek yapmadım... Sessizdeymiş. Özür dilerim."

Aslan hızla aralarındaki mesafeyi kapatarak yüzünü iri ellerinin arasına aldı. "Öldüm meraktan... Sana bir şey oldu sandım. Aklıma saçma sapan şeyler geldi. Ben hayatımda kimse için böyle endişelenmedim."

Bu açık itiraf karşısında yüzünde hoş bir gülümseme oldu. Kendini onun gözünde daha değerli ve önemli gördü. Ve hep böyle kalmak istedi. Sonsuza dek.

"Hep böyle olsun..." diye fısıldadı.

"Nasıl?"

"Hep en çok benim için endişelen... Hep ben olayım en çokların içinde."

Aslan hafifçe gülümsemişti. Kaşları hala çatıktı ama gülümsemesi ile Duygu da rahatlamıştı.

"Beni en çok kızdıran kişi de sensin... En çok merak ettiren..."

Bu sefer kaş çatma sırası Duygu'ya gelmişti. Yanakları da yalandan bir öfkeyle hafifçe kızarmıştı. Aslan ona biraz daha yaklaştı ve direk gözlerinin içine baktı. "En çok arzuladığım ve istediğim kadında sensin."

Duygu'nun yanaklarının kızarıklığı iki kat daha artmıştı ama bu seferki yalandan bir öfkeden değil gerçek bir utanmadandı. Ne diyeceğini ne yapacağını bilemez bir haldeydi. Tüm bedeni heyecanın verdiği etkiyle titriyordu. Kızarıklığı ise her geçen saniye biraz daha artıyordu.

Ateş BöceğiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin