Sıfırdan başlamak hiçbir zaman bu kadar zor olmamıştı. Hiçbir zaman kendini bu kadar zayıf ve kötü hissetmemişti. Zaten hayatının hiçbir döneminde öyle filmlerde ki ya da kitaplarda ki gibi güçlü bir kadın olamamıştı. Olamazdı da zaten. Onun kişiliği böyleydi. Elinden gelen bu kadardı.
Gözyaşları yanaklarını bir kez daha ıslatırken bu sefer silmeye uğraşmadı. Saatlerdir ağlıyordu. Geçmek gitmek bilmeyen saatlerdir ağlamaya devam ediyordu. Üstelik ağlamaktan başka elinden gelen hiçbir şeyin olmadığının da farkındaydı. En ağırı da buydu ya zaten. Çaresizlik çok kötü hissettiriyordu.
Bugün ondan ayrı geçirdiği üçüncü günüydü. Bir otel odasında üç gündür kendine hapis hayatı yaşatıyordu. Ne yapacağını bilmiyordu. Nereye gideceğini, ne yapması gerektiğini bir türlü kafasında oturtturamıyordu. İşin en berbat yanı ise içinden hiçbir şey yapası gelmiyordu. Yaşamak bile artık ona artık zorunluluktan ibaretti.
Bembeyaz çarşafın üzerine, dizlerini karnına çekmiş bir halde oturmuştu. Ne kadar süredir böyle oturduğunun farkında değildi. Belki bir dakika belki bir saat... Ya da daha fazla... Ne önemi vardı ki? Artık zaman kavramı onun gözünde tüm önemini kaybetmişti. Bir insana bu kadar bağlanmak sağlıklı değildi. Bir insanı bu kadar sevmek belki de hastalıktı ama umurunda değildi. Duygu hayatında ilk defa kendini bir yere ait hissetmişti. İlk defa sevilmenin ne kadar muhteşem olduğunu görmüştü. Tabi gerçek olmayan bir sevgiydi bu.
Sakin kalmalıydı. Her dakika kendine söylediği şey buydu. Sakin kalmalı ve hayatına bir yön vermeliydi. Artık bu hayatta tek başınaydı. Kimsesiz ve tek başına... Gidebilecek hiçbir yeri yoktu. İlk başta bir iş ve sonrasında da kalacak bir yer bulmalıydı. İş bulabilir miydi işte bundan pek emin değildi.
Bir şeyler yapmalıydı. Böyle çaresiz durmak onu mahvediyordu. Neden böyle hissettiğini anlamıyordu. Hayatının hiçbir döneminde zaten anlamlı ve güzel bir şey başaramamıştı ki. İlk defa Aslan ile güzel şeyler başardığını düşünmüştü ta ki son yaşadıklarına kadar. Ondan uzaktaydı. Onu düşünmemesi gerekirdi fakat beynine bir türlü bu komutu veremiyordu. Sanki dünyada ondan başka düşünecek bir şey yok gibiydi. Bu iğrenç bir histi.
Ailesinden bir arama beklemişti doğrusu. Onu böyle bir zamanda yalnız bırakmazlar diye umut etmişti ama tek bir arama bile almamıştı. Belki de şu an yaşadığı bu şeyi mutlulukla izliyordu anne ve babası. Zaten hiçbir zaman onu seven bir anne ve baba olmayı başaramamışlardı. Emre'yi bu kadar çok severlerken onu bu kadar az sevmelerinin sebebini bir türlü anlayamıyordu. Evet, Emre ona göre çok başarılıydı. Hayatını kendi istediği gibi yaşayan ve bu uğurda kimseyi dinlemeyecek kadar gözü kara biriydi. Duygu ise onun tam tersiydi. Bu hayatta inat ettiği iki şey olmuştu. Birisi hayallerindeki meslek olan gazetecilik diğeri ise Aslan... İkisinde de başarısız olmuştu. Ve bu başarısızlıkları karşısında ağlamaktan başka elinden hiçbir şey gelmiyordu.
Eline telefonu alarak hiç düşünmeden rehberden Emre'nin numarasını buldu ve aradı. Telefonunun her çalışında içinden bir şeyler kopup gitti. Cesareti tükenmek üzereyken telefon açıldı.
"Duygu?" diyen adamın sesi fazlasıyla sabırsızdı.
"Benim... Şey uygun musun?"
"Pek uygun olduğum söylenemez. Önemli mi?"
Derin bir nefes aldı. Önemli olmasa zaten onu aramazdı. Aralarında bulunun üç yaşa rağmen Emre hiçbir zaman onu ağabeyi gibi davranmamıştı. Oysa Duygu onu koruyacak, saçlarını okşayacak ve her zaman yanında olduğunu varlığıyla belli edecek bir ağabeye ihtiyaç duymuştu.
"Evet, önemli."
"Bak gazetede çıkan haberleri diyorsan..."
"O beni terk etti."
"Şaşırmadım. O adam sana göre değildi."
"Bu mu yani?"
"Ne dememi bekliyorsun Duygu? Küçük bir kız çocuğu değilsin artık. Tehlikeli adamlardan uzak durmanı sana söyleyecek yaşı geçtin."
Aslan onun gözünde hiçbir zaman tehlikeli bir adam olmamıştı ki. Evet, belki ilk zamanlar... Lakin onu tanıdıkça, onun güzel kalbine... Of, onun kalbini güzel bulmaması gerekirdi. O adama ait ne varsa her şey kötüydü. Kalbi de bu işin içindeydi.
"Gidecek yerim yok."
"Nerdesin?"
"Otelde..."
Emre'nin derin bir nefes aldığını duydu. "İzmir'e gel."
"Annem ve babamla yaşayamam."
"Biliyorum... Benimle bir süre yaşarsın."
"Emin misin?"
"Başka şansım yok."
"Benimde..."
"O halde küçük kardeş hemen otelden çıkıp İzmir için yola çıkıyorsun."
"Tamam."
"Kapatıyorum..."
"Emre," diyerek onun kapatmasına mani oldu.
"Efendim?"
"Teşekkür ederim."
"Dikkatli ol ve hemen gel," diyen adam bir daha konuşmasına fırsat vermeden telefonu kapatmıştı. Duygu'nun içindeki boşluk en azından biraz olsun dolmuştu. Artık gidecek bir yeri vardı. Emre onu yanına çağırmıştı. Bunu düşünmek bile içine düşmüş olduğu bu zor durumdan kurtulacağının göstergesi gibiydi. Hemen oturduğu yerden kalkarak hızlı bir şekilde üzerini giyindi. Siyah kazak ve siyah pantolon tam olarak içinde bulunduğu durumu özetliyordu. Saçlarını sıkı bir topuz yaptıktan sonra hiç dağıtmamış olduğu valizini kapattı. Odasından çıkarken içinde garip bir heyecan vardı. Yaşadıklarından sonra açık bir kapı bulmayı hiç beklemiyordu ama işte bulmuştu. Üstelik bu neredeyse yıllardır görüşmediği Emre'dendi.
Anahtarı teslim ettikten sonra bir saniye bile oyalanmadan otelden çıktı. Hava serindi. Üzerindeki siyah kazak onu tam olarak soğuktan korumayı başaramıyordu. Valizinden kabanını alması daha mantıklıydı ama oyalanmak istemiyordu. Bir an önce gitmek istiyordu bu şehirden.
Taksi durağına doğru ilerlerken bir anda yanında duran siyah arabayla şaşırsa da aldırmamaya çalışarak yürümeye devam etti fakat kolundan tutulup çekilmesi elindeki valizi düşürdü ve bağırmaya çalıştı. Ağzına tutulan bir bez parçası ile tek hatırladığı çıkmayan sesiydi. Sonrası tamamen karanlıktı.
*****
Elleri arkasında, çalışma odasının camından boğaz manzarasını izliyordu. Hava fazlasıyla pusluydu. Sanki yüreğindeki acıyı havada hissetmiş gibiydi. Üç gündür nefes alamadığını hissediyordu. Üç gündür kendini berbat hissediyordu. İlk defa yaşamaya nedenini sorgular olmuştu. Hayatının hiçbir zamanında kendini bu kadar zayıf ve basiretsiz hissetmemişti.
"Aslan..." diyen içeriye kapıyı çalmadan giren Demir'e doğru çevirdi yönünü. Öfkeli ve kötü görünüyordu.
"Ne oldu?"
"Duygu'yu... Onu kaçırdılar."
-
İyi akşamlar arkadaşlar :) Hepinize bir önceki bölüme yaptığınıoz yorumlar için çok teşekkür ederim... Bu bölümde daha fazlasını yaparız diye düşünüyorum :)
İnstagram : dilektaygun takip etmeyi unutmayalım ♥ İnstagramda 2000 kişi olduğumuzda ateş böceğiyle ilgili alıntı paylaşacağım... Seviliyorsunuz ♥
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ateş Böceği
Humor"Biliyorsun," dedi genç kız gözleri korkudan yuvalarından fırlarken. Adamın yüzünde tehlikeli bir gülümseme oluşmuştu. Bu gülümseme ile genç kız cevabını almıştı. Dağınık saçlarını yüzünden çekerek siyahlar içinde ki adama korkuyla bakmaya devam ett...