Bir baloncuğun içinde hapsolduğunu fark ettiğinde, hırsız henüz ağacın altından bile çekilememişti. Ne olduğunu anlamak için çok fazla şaşırmıştı. Endişeleniyordu. Büyücülerle nasıl mücadele edebilirdi ki?
Büyüyü hiç tanımıyordu. Yerinde nefes alamamaya başladığında, aslında bu baloncuğun ne işe yaradığını anlamıştı. Bu, büyücülerden birinin işiydi. Nefes almasını engelleyecek, ortadan kolayca kaldırılacaktı. Üstelik gerçekten de bu kolay olurdu. Bu durumdan nasıl kurtulacağını bilmiyordu.
Şahin sesleri çalındı kulağına. Yine de baloncuğun içindeki boğuk ortamda seslerin neler olduğundan da çok emin olamıyordu. Hırsız, sembollerin parıltısına doğru gözlerini kaldırdı. Sonra monkun yanından aşağı indiği 'Kafes' tabelasına doğru baktı. Sallanan, parlak şeyin düşündüğü şey olmadığın umuyordu. Gözleri bu kez boynuna doğru indi. Alexander'ın verdiği kolye yoktu. İnerken oraya takılmış olmalıydı. Nasıl hissedememişti?
Karşısında olan biteni de anlamaya çabalıyordu. Endişeyle daha dikkatli, bunu anlamaya odaklandı. Safir, ona doğru geldiği kapıdan çıkan arkadaşlarını telaşla karşıladı. Monk aşağı inmişti. Bir an monkun Safir'i tek koluyla kendine çekip sarıldığını gördüğünü düşündü hırsız. Gözlerini kıstı, ne gördüğüne emin olmaya çalışıyordu ama nefessiz kaldığı için artık görüşü kaybolmaya başlamıştı. Yine de Alexander'ın endişeyle ona bakıp, durumu fark ettiğini anlayacak kadar aklı yerindeydi.
Monk, son olarak Safir'e bir şeyler söyleyip, alnını öptü; koşarak hırsıza doğru gelmişti. Monkun sorusunu net olmasa da duydu.
- Kolyen nerede senin?
Aslında biraz sinirli olduğunu anlayabiliyordu, ancak gitgide azalan oksijenden dolayı, bundan da pek emin olamıyordu. Bu sırada tepesinden uçuşan birkaç ateş topu, bir kaç tane de şimşekle aydınlanan sokağın neler yaşayacağını kestiremiyordu. Monk kolunu bir an için gürültü yüzünden başına siper etti. Önce gökyüzüne ve neler olduğuna doğru baktı. Sonra kendine gelip, gözlerini kapayarak bir şeyler fısıldamaya başladı. Dua ediyor gibiydi. Ninni gibi gelen bir aksanı vardı. Hırsız yine oksijen kaybı nedeniyle emin olamasa da, monkun kanatlarının olduğunu ve ışıkla parladıklarını görmüştü sanki. 'Ölüyor olmalıyım' diye geçirdi içinden.
Monkun tam arkasına süzülerek inen ve tamamen bordo bir cübbeyle sarılı, yüzünü göremediği kişi bir büyücü olmalıydı. Monk dua ediyordu. Bu, acaba onun olup biteni duymadığı anlamına mı geliyor diye geçirdi aklından hırsız. Büyücünün parmak uçlarında birikmeye başlayan enerjiden bunun olduğuna artık emindi. Bu sıcaklığı ve sesi duyamıyor olamazdı. Balonun içindeyken bile tüm bu olanı fazlasıyla hissediyordu hırsız. Havasızdı, sıcak yayılıyordu ve başını ağrıtan bir ses, delirtircesine canını acıtıyordu. Çığlık atmak ya da monka bir şekilde uyarı gönderebilmek için kendini zorladı ancak elinden hiçbir şey gelmiyordu. Biyolojisi onu tedirgin etmeye başlamıştı.
Büyücünün parmaklarındaki enerji birikmiş, neredeyse yansıması her yere ulaşmaya başlamıştı. Monk dua etmeye devam ediyordu. Hiçbir şeyden haberi yoktu.
Sonra bir an için hırsızın bile nefessiz kalmış aklını açan şey oldu. Kaşmir'i gördüğünü düşündü. Önce büyücünün bileğini bir hançer kesti. Sesini duydu hırsız, ancak görüntüde hiçbir şey yok gibiydi. Çok hızlıydı. Sonra büyücüye çığlık attıracak bir diğer kesiği, diğer bileğine attı. Bu arada büyücünün parmaklarında biriken enerji kaybolmuştu. Düşman, diz çökmüştü. Bu arada hırsızın balonu erimeye başlamış, o da yavaş yavaş nefes almaya başlamıştı. Gözleri açılıyordu, netleşiyordu. Yine de Kaşmir'i silik bir histen daha fazlasıyla algılayamıyordu. Sonra hançer büyücünün boğazını kesti. Ve kırmızı bir gölet içine tamamen serilen düşman, bir anda toza dönüşerek uçuştu. Kaşmir'in ayakları yere bastığında gözleri neredeyse bir aurayla parlıyordu. Öfke yüzüne sinmişti. Hançerini yavaşça belindeki kemere asarken, hırsızla göz göze geldi. Hafifçe tebessüm etmeyi başardı. Şefkatli ve sakinleştiriciydi. Yine de ne olacağından çok emin bir şekilde onun kendine yaklaştığını gören hırsız, balon tamamen ortadan kaybolduğunda, gözlerinin karardığını hissederken, suikastçının kollarına düştü. Ne olmuştu? Cevabı yine zihnini okumuşçasına monk verdi. Tamamen bilinci kapanırken duyduğu son şey de onun sesiydi.
- Çok fazla nefessiz kaldı. Kendine gelecektir.
Bu arada gökyüzünü yavaş yavaş hükümdar olan karanlık, beyazların esintisini beraberinde getiriyordu. Büyücüler aralarından birine gelen ölümle sarsılmışlardı. Neredeyse 20 yıldır aralarından kimse öldürülememişti. Bulutlar bir anda bir araya gelip, şimşek oluşturdular. Fırtına, büyücülerin acısını dindirmek için harekete geçmişti sanki. Etrafta çok fazla gürültü vardı. Kaşmir'in kucağında hırsız, Monk ve Safir ile beraber sığındıkları yer altı tüneline doğru koşarak kaçtılar.
Büyücüler için artık yeni bir savaş başlamıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Çöl Hırsızları (Kitap Oldu!)
Fantasyhttps://www.tilkikitap.com/kitaplar/?a=Çöl%20hırsızları https://www.dr.com.tr/kitap/col-hirsizlari/edebiyat/roman/turk-romani/urunno=0002115725001 https://www.tilkikitap.com/kitaplar/kitap-baski-zumrut-tanrioven-col-hirsizlari-3649.html https://www...