Aklında onlarca hikaye vardı.
Oturup, karşılıklı güldüğü adamın, onun için gelecek planlamasını bekliyordu. Ya da 10 yaşındayken ona verdiği öğüt gibi, yalnız başına yürümenin yollarını bulacaktı. Bugün bu kararı verme günüydü. Bugün yoluna yalnız devam edeceğini öğreneceği gündü. Eğitmeni şehirden ayrılmaya karar vermişti.
Son gördüğü kâbusun Şafak'ı kaybetmek üzerine olduğuna inanamıyordu. İç çekip nefes bıraktı. Hiç kimse için endişe etmeme kararı alıp, yalnız olduğunu kabul ederek, ömründe iz bırakmış herkesi hafızasından çıkardığını sandığı günden beri 5 sene geçmişti. Böyle olamayacağını biliyor olmalıydı. Şafak bir keresinde söylemişti "başkalarını umursamadan, bencil bir hayat yaşama hayali, senin hamurunda yok çocuğum. Sen önemsemek için varsın." Bu söylediğini tam olarak neyin üzerine söylediğini hatırlamıyordu ama hak etmiş olduğuna emindi. Tam olarak hatırlamıyordu yine de sorgulamadı.
Gözlerini hafifçe açtığında karanlık bir bataklığın içine çökmeden önce sayısız kalın sarmaşık ile tutulmuş halde duruyordu. Ağlarla bataklığın üzerine gerilmişti sanki. Hala labirentte olduğunu umdu. Biraz doğrulduğunda daha da iyisi olduğunu fark etti. Labirentin sonuna çıkmıştı. Bu nasıl olmuştu hiçbir fikri yoktu ama mutluluğun kısa sürmesine neden olan geni yüzünden endişeyle yüzü buruştur. Hırsız ve Monk! Neredeydiler?
- Yine o ifade, daha uyanalı 1 saniye oldu, yaralı mıyım diye baksaydın önce, seni takdir etmeye çok yakındım.
Kaşmir, mavi gözlerini, her zaman yaptığı gibi kıstı ve hafifçe tebessüm etti. Bataklık üzerinde gerilmiş halde duruyor olmak onu çok rahat hissettirmiyordu ama Şafak'ın sesini duymak içine soğuk su serpmişti.
- Nasıl oldu da oyuna dahil oldun sevgili oyun kurucu?
- Kendin dedin oyun kurucuyum ben, fazla uzak kalamazdım, sadece planım olduğuna güvenmeniz gerekiyor. Her zaman bir planım var.
- Evet, bu doğru. Ömrüm bunu izlemekle geçti. Bu konuda içim rahat etmese, işe dahil olmazdım. Hayatımda her şey yolundaydı.
- Nasıl oldu da bir beyazın üzerine tek başına atlayacak kadar akılsız bir hale dönüştün?
Kaşmir cevap vermeden önce tek kaşını kaldırıp, Şafak'a baktı. Sonra gözleri onu tutan sarmaşıkları gösterdi. Ayaklarının zemine değmesini istiyordu artık. Şafak, her zamanki gibi harcamaktan korkuyormuşçasına kullandığı gülümsemesini dudaklarında olabildiğince hafif gösterdi. Sonra elini oldukça önemsiz bir şey yapıyor gibi kaldırdı ve avucundaki kızıl aura sarmaşıkların Kaşmir'i yavaşça bataklık üstünden alıp, Şafak'ın olduğu sert zemine bırakmasını sağladı. Hükmetme konusunda Şafak'tan daha kudretli bir adam yok gibiydi sanki. Sakin ve ürpertici derecede soğukkanlıydı.
- Aslında öyle bir arzum yoktu. Önce o başlattı.
Bu sırada Kaşmir üzerinde tozları silkeliyordu ve yüzünde rahatlamış, hafif bir tebessüm vardı. Başını kaldırdığında, Şafak'ın ciddi bir ifadeyle kaşını kaldırmış ona baktığını gördü. Gözlerini devirdi ve iç çekti. Yaptıklarına her seferinde şaşırmaktan vazgeçmiyordu. Kaşmir, çoğu zaman dövüşe hesap yapmadan girerdi. Yine de bunu açıklamak zorunda olduğunu fark etti.
- Hırsız bayıldı, monkun onunla ilgilenmesi gerekiyordu ve tam o sırada karşımıza çıktı. Aklıma daha iyi bir fikir gelmemişti.
Şafak cevabı makul bulduğunu anlatırcasına başını salladı ve kollarını bağlayarak önlerinde uzanan labirente doğru baktı. İçeride bir yerde, buraya gelmeye çabalıyorlardı. Başaracaklarına emindi. Yine de öncesinde onlara daha rahat bir ortam sunmak iyi olabilirdi.
- Peki söylesene nasıl oldu da labirentten çıktın? Yani madem bu kadar kolaydı?.
- Değildi, elbette. Pallena istemeden bize yardım etmiş oldu.
- Sahi o nerede?
- Kraliçeye gittiğinden eminim.
- Ne yani, öylece bıraktık mı?
- Evet ama unuttun mu ben bir efsuncuyum. İstediği her şeyi o kadar da rahat söyleyemesin diye birkaç numara yaptım. Hatta kraliçenin yolunu bile bulamayabilir.
- Vay canına, beyazlarda bu kadar etkili olabileceğini bilmiyordum.
- Hepsinde değil, ama bir kaçı eski kurtlara göre daha güçsüz.
Kaşmir, kollarını bağlayarak, Şafak'la aynı ifadeyle önlerinde uzanan labirente baktı. Onların iyi olduğunu umuyordu. Monk varken, hırsızın incinmesi çok zordu, ancak monk gittiğinde, labirent hırsız için çok haşin bir mücadele olacaktı. Böyle olmamasını umdu. Safir'den sonra Alexander'ın hayat enerjisini kaybetmiş olması ihtimali düşündürücü olsa da, görev adamıydı. İşini halletmek için mücadele edeceğine emindi. Ekibi için gerçek bir mücevherdi. Onsuz devam edemezdi.
Kaşmir, Alexander hakkındaki düşüncelerini, eğitmenine bakarak dağıttı. Şafak, odaklanmış bir şekilde labirentin durdukları yerden uçsuz bucaksız görünen uzantısına bakıyordu. Nasıl o koca labirenti geçeceklerdi, merak içindelerdi. Şafak onlara güveniyordu ancak ne olursa olsun burası kurtlar sofrasıydı. Başların ne gelebileceği, labirentin nasıl oyunlar oynayabileceği kestirilebilir değildi.
Şafak, sıkılmış bir şekilde iç çekip, başını düşünmek isteyen bir alim gibi eğdiğinde Kaşmir de endişelenmeye başlamıştı. Önce Şafak'ın ne düşündüğünün ipucunu alabilmek için ona baktı. Sonrasında hiçbir işaret göremediği için bakışlarını labirente yeniden çevirmişti. Şafak birden Kaşmir'e bakıp "bizim yapacaklarımız var, hadi" dediğinde Kaşmir şaşkınlıkla kaşlarını kaldırmıştı ama bir şey soramadan onu takip etmek için döndü.
İşin kötüsü ise; sarayın içine doğru giriyor olmalarıydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Çöl Hırsızları (Kitap Oldu!)
Fantasíahttps://www.tilkikitap.com/kitaplar/?a=Çöl%20hırsızları https://www.dr.com.tr/kitap/col-hirsizlari/edebiyat/roman/turk-romani/urunno=0002115725001 https://www.tilkikitap.com/kitaplar/kitap-baski-zumrut-tanrioven-col-hirsizlari-3649.html https://www...