11. Bölüm 'Ölüm'

1.2K 151 14
                                    

Geçidin arkasında kalan büyücüler ve Paris ellerinden kaçırdıkları av yüzünden öfkeli olabilirlerdi.

Yine de şu anda öteki tarafta, yere diz çökmüş erkeklerle çevrili olan kalabalık için durum daha vahimdi.

Tori, Safir'e sabitlenmiş gözleriyle heykel gibi duruyordu. Yer de diz çökmüş ve ona dokunamadan, üzerine eğilmişti. Alexander, geçidin kapandığı en uçta kalakalmıştı. Ancak onun tepkisini kimse göremiyordu. Göz kapakları kocaman açılmış, çikolata rengi gözleri yaşla dolmuştu. 1 damla yaşın o kocaman çerçeveli gözlerinin kenarından düştüğünü sadece hırsız görmüştü. Her şeyden önce şaşkındı.

Burası bir çölün ortasıydı. Kumun ortasında yatan Safir'in saçları kum taneleri altına saklanmış koca bir gölge gibi duruyordu. Anında bembeyaz olan teni, dudaklarından sızan kanın rengiyle zıtlık oluşturuyordu. Bu kadar masum olduğu için, ölüm onun üzerinde çok daha korkutucu durmuştu sanki. Kaşmir, avuçları içinde kalmış hançerleri sıkıca tutmuş, ne yapacağını bilemez bir şekilde ayakta kala kalmıştı. Yıkılmış gibi görünüyordu. Şafak herkesten daha az üzgün değildi. Bu, aile olmanın en kötü tarafıydı. Birini kaybettiğinde herkes sırtından bıçaklanmış gibi kala kalmıştı.

Hırsız bu tip şeylere alışık değildi. Bağlılık onun için uzak bir kavramdı. Onlar şimdiye kadar sadece ölenlere tören yapıp, her şeyi boş vermişti. Buradaki hava hırsıza babasını hatırlattı. O, öldüğünde içinde kanın durduğunu hissetmişti, ondan beri hiç kimse için bu kadar durulduğunu hatırlamıyordu. Yüzünü Kaşmir'e çevirdi, ellerinden sızan kanı fark edince, yanına doğru yaklaştı. Tek hareket eden o olduğu için, çöl kumunun hareketi arasında düzensiz bir melodi oluşturmuştu. Hırsız, Kaşmir'in bileğine yavaşça dokundu. Bu, onu uyarmak ve ellerini gevşetmesi için bir işaretti. Suikastçı yavaşça hırsıza baktı. Gözlerinde hiçbir anlam yoktu, sadece dalgınlıkla ona baktı. Hırsız elini tuttu ve hançerleri yavaşça çekti. Kaşmir buna izin vermişti ancak hala dalgındı.

Şuan burada olan erkekler, hayatlarını yumuşatan birini kaybetmenin verdiği şaşkınlıkla, neredeyse yavaş yavaş ölmüşlerdi. Hem de hepsi.

***

Hırsız yatağa yattığında 8 saattir konuşmadığını fark etti. Ekiptekilerin hüznü, ona da ister istemez yansımıştı. Safir'i çok kısa bir zaman görmüştü ancak içinde, üzüntülerini hissedebiliyordu. Bu ekipten farkında olmadan çok şey öğrenmeye başladığını düşündü. Ancak hüzün ve bağlılık aslında bunlardan biri olmasın isterdi, yine de artık yapabileceği bir şey yoktu. Onlara alışmıştı bir kere. Safir'in de ona alışabileceği kadar çok yanında kalmasını umut ederdi. Hırsız, Tori'nin kendini odasına kapamasını, Safir'i çölde gömdükleri o ağaç altında, şahinlerine çığlık attıran üzüntüsünü düşündü. Öylece durmuştu ancak tepelerinde daireler çizen şahinler her şeye tercüman olmuştu sanki. Safir'in kendi şahinleri yavaş yavaş ölmüştü. Onları da yanına gömmek için kazmıştı Alexander ve diğerleri.

Şafak, kendini suçluyordu. Onu koruyamadığı için sessizdi.

Alexander, hayatına anlam veren bir kadına sahip olduğunu düşünüyordu. Onu koruyamadığı için sessizdi.

Kaşmir, ekibinin lideri olarak büyük sorumlulukları olduğunun farkındaydı. Onu koruyamadığı için sessizdi.

Hırsız, onlara ne söyleyebileceğini bile bilmiyordu. Cenaze monkun dualarıyla yapılmıştı. Etraflarında oluşan mavi daireler, kutsal gücün enerjisinin etkisiydi. Safir'i gitmesi gereken diğer dünyaya götürürken onu koruyacak olan meleklerin sinyaliydi. Alexander etrafında parlayan ışık içinde kaybolmuştu. Onu görmek imkânsızdı. Dua bitene kadar da ışık huzmesinin içinde kalmıştı. Hırsız, yaptıkları o cenazenin gördüğü en ilginç şey olduğundan emindi. Mucizevi ve aynı derecede can acıtıcı bir etkisi olmuştu.

Şimdi herkes sarayın karşısındaki eve gitmeden önce, şehrin çok dışında küçük birkaç haneli bir kasabada kalmaya karar vermişti. Beyazlardan uzaktaydılar, önce geçirmeleri gereken bir süreç vardı.

Hepsi için ayrı ayrı oda tutulmuş, yemeği sessizce, kendi hallerinde yemişlerdi. Gerçekten kimsenin ağzından tek kelime çıkmamıştı. Bu süreçte tek hareket, hırsızın Kaşmir'in kesilen ellerini bandajlamak için malzeme arayışı üzerine olmuştu. Onunla ilgilenmiş olmak, kendini iyi hissettirmişti, sonuçta kurtarıcısı olduğu için borçlanmıştı.

Safir'in şahinlerinden sonra, Tori'nin şahinleri de sessizleşmiş, uzaklara gitmişti. Masadan ilk kalkan da neredeyse bir ölüye dönüşen haliyle o olmuştu. Bir insan ailesi olan tek kişiyi kaybettiğinde, amacını da kaybetmişçesine yalnız hissediyordu. Hırsız da babasını kaybettiğinde böyle hissettiğini hatırlıyordu. Yalnızlıktan öleceğini düşünmüştü. Ölmemişti ama kesinlikle içinden bir şeyler gitmişti. O zamandan bu zamana hissedemediği çok duygu vardı, bunu biliyordu.

Hırsız uyuyamadığını fark edince Kaşmir'in yanına gitmeye karar verdi. Alexander ve Tori bunun için çok hüzünlüydü, Şafak ise çok sessizdi. Yine en iyi seçim Kaşmir diye düşündü.

Kaşmir'in odasının kapısını çalıp araladığında, onu pencere pervazının üzerinde sigara içerken buldu. Cam açıktı, dışarıyı seyrederken, odanın içi çölün mis gibi kokan akşam rüzgarıyla dolmuştu. Aralanan kapıya dönen suikatçi, hırsıza başıyla girmesi için onay verdi. Sonra yeniden sigarasından bir nefes çekti ve bakışlarını dışarıya çevirdi.

- Sizi nasıl toparlarız?

- Yarın herşey normale döner.

Kaşmir kısık ve her zamanki alaycı tonlamalarından çok uzak, buruk bir sesle konuşmuştu. Hırsızın yaklaşıp, pervazda karşısına oturmasını izledi. Sarılmış tütünlerinden bir tanesine uzanmasına karışmadı. Hırsız da ona destek olmak için orada olmak konusunda ısrarcı görünüyordu.

İç çeken Kaşmir, bir nefes daha sigaradan çektikten sonra, iyice arkasına yaslandı.

- Safir çok kırılgandır. Hepimiz için çok değerliydi. Enerji verirdi, gülümsediğinde hepimizi kendine getirirdi. Bizi toparlama konusunda çok başarılıydı. Lider ben olabilirim ama manevi liderimiz oydu.

- Ona aşık mıydın yoksa?

Kaşmir, geçidin kapanışından sonra ilk kez gülümsemişti. Bu hafif bir tebessümdü ancak yine de buz mavisi gözlerinden ışık çıkmasını engelleyememişti.

- Ah, hayır. Ben aşık olmam hırsız. Ama monk için durum farklı tabii.

Hırsız göz kapaklarını kocaman açmıştı.

- Bu bir sır değil miydi.?

- Benim için değildi. Monk bilmediğimi düşünüyor olsa da, ben şahsen Safir'e, Alexander'dan daha iyi bakabilecek kimseyi tanımamıştım şimdiye kadar. Ama hayat her zaman adil olmuyor tabii.

Hırsız da bu cümleyle beraber arkasına yaslandı. İçine dolan hüzün, onu bile şaşırtıyordu. Hepsinin içinden bu kederi alabilmek için elinden bir şey gelmesini istiyordu. Onları üzülürken görmek, düşündüğünden daha etkileyici olmuştu.

- Belki bu işi bırakmanın artık zaman gelmiştir. Beyazlar bizi paramparça etmeden önce. Ne dersiniz?

Hırsız sakince bunu söylerken, Kaşmir bitirdiği sigarayı camdan aşağı fırlatmıştı. Yüzünde beliren öfke izleri, gözlerinin içinden süzülen buz mavisi ışığı daha da belirgin hale getirmişti sanki. Konuştuğunda ise sesinde keskin bir intikam tonu vardı.

- Beyazlar bunu yapamadan, onları çöle gömeceğiz hırsız, artık bu iş için her zamankinden daha da büyük bir sebebimiz var. Yarın her şey yeniden başlıyor... 

Çöl Hırsızları (Kitap Oldu!)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin