10. Bölüm 'Paris'

1.5K 149 12
                                    

Tüm gürültü, yer altındaki küçük koridorda deprem etkisi yaratıyordu. Hırsız gözlerini kısık kısık açmaya başladığında tüm görünenler bulanık bir histen daha ileri gidememişti. Karşısında iki kişi vardı bunu gölgeler olarak görebiliyordu. Kim olduklarını anlamakta zorluk çekiyordu. Başı dönüyor, hoş hissettirmeyen bir sersemlik hissi yerden kalkmasını engelliyordu. Ancak bir süre sonra üzerine düşen toz parçalarıyla zihni de, görüşü de netleşmeye başlamıştı. Sütunlarla dolu bir yer altı tüneliydi burası. Tünele göre geniş ancak bir oda olamayacak kadar da şekilsizdi. Duvarlar yamuk çizgilerle sarmalamıştı etrafı. Sütunlar çoktu, bu yüzden içeri de birileri varsa bile hepsini görmek imkansızdı.

Hırsızın karşısındaki kişiler netleşmeye başladı.

Monk sırtını sütunlardan birine yaslamıştı. Safir ise göğsünde uyuyordu. Hırsızın gözleri kısıldı. Bu çok tatlı bir sahneydi ama aklındaki soru işaretleri farklıydı.

Alexander gözlerinin bütün parlaklığı ve inanılmaz güzel yüzüyle, hırsıza baktı. Gözlerini kıstığını gördüğünde gülümsemesi genişledi.

- Bu durum aramızda kalsın olur mu? Çok kötü bir gün geçirdi, biraz destek gerekiyordu.

- Anlamadım, Dedi hırsız yerinden yavaşça doğrulurken.

- Yani sevgili hırsız, sevgilimin, korkutucu bir abisi var, Alexander insanda kocaman bir gülümseme isteği yaratan, kısa bir mimik yapmıştı. Konuşuyordu ancak parmakları dalgınlıkla, Safir'in saçlarını okşuyordu.

- Ah, anladım, hırsız gülümsedi. – merak etme, sırrın benimle güvende. Yine de sizin nasıl, yani işte... o kısmı hala çözemedim.

- Evet, yine sevişme konusu değil mi? Derken monk gülümsemesine devam etti. – Sevişmiyoruz. O kadar da hayati bir şey değil.

Kaşlarını kaldıran hırsız gülümsemesine hayranlığını kattı.

- Gerçekten mi? Ben de aynı fikirde olabilsem keşke.

- Eğer tanrılara yemin edip, benim gibi yetişseydin, sen de böyle düşünürdün. Görevimin en zorlanmadığım kısmı, o kısımdı. Nelere katlanmak zorunda olduğunu bilsen, bana hayran olurdun.

- Evet öyleyim zaten. Bunu bilmeden de insanda böyle bir etki bırakıyorsun.

Monk gülümsedi, mütevazılıkle başını eğmişti. Hırsız, monkun hayranlık yaratan bir asilliği olduğunu düşündü. Amacı ve görevi çok netti. İyi bir çevre, aile diyebileceği kişilerle beraberdi. Üstelik sevişmiyor olmasını dert edinmeyen, iyi yürekli ve güzel bir kadına da sahipti. Güçlü, cesur ve zekiydi. Muhteşem bir fiziği, hayranlıkla oturup, günlerce sıkılmadan izleyebileceğiniz güzellikte yüzüyle, yaratılmış en güzel varlıklardan da biri olmalıydı. Ayrıca o kadar asil ve olgundu ki, ona sırtını dayamamak, ona güvenmemek imkânsız olmalıydı. Tanrılar tarafından kutsanmıştı ama zaten bunu hak eden biri varsa, kesinlikle oydu. Hırsız kendi kendine gülümserken, gürültülere doğru kafasını kaldırdı.

- Yukarıda ne oluyor?

- Beyazlardan biri yukarıda. Seni korumakla görevlendirildim, uyandığına göre birazdan ben de çıkmalıyım. Yardıma ihtiyaçları var.

- Bizimkiler geldi mi?

- Evet, hatta Kaşmir'in kollarında buraya kadar taşındın, herkes için yapmaz, seni sevmiş olmalı.

- Aman ne güzel, bir suikastçı beni sevdi. Bir hırsızı yani.

- Ne olduğun onun için önemli değil, seni ailesine dâhil ettiyse, canını senin için verebilir. Hepimiz için. Bunun değerini bilmelisin. Kaşmir özel bir adamdır.

Çöl Hırsızları (Kitap Oldu!)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin