17. Bölüm 'Fırtına'

1.1K 126 13
                                    


Gri bulutlar üzerlerinde birikmeye başladığında, kalabalıklaşan şahinler, yuvarlak çizerek uçuyorlardı. Tam üzerlerinde olan biten herkesi şaşkına uğratıyor olmalıydı ancak hırsız yine sadece kendisinin tepki şaşkınlıktan açılmış gözlerini gördükçe, bu düşüncesinden vazgeçiyordu. Tori gözlerine biriken gri renkte mürekkeple, bulutları boyuyor gibi hızla fırtına için hazırlık yapıyordu. 1 saatten fazla geçmişti. Ama sadece 10 dakikadır gökyüzü kendini göstermeye başlamıştı. Bulutlar toplanıyordu.

Fırtına ne kadar büyürse, bahçeye girmeleri o kadar kolay olacaktı. Fırtınada fark edilmek zordu, nöbetçiler azalırdı ve labirent değişmezdi. Bunların hepsini aslında yine, fırtınayı yapabileceğini daha önce keşfetmiş Safir'e borçlu olduklarını Alexander'dan öğrenmişti. Safir'den beri monk uyuyamıyordu ya da uyumayı başardığında kâbusla uyanıyordu. Hırsız buna birkaç kez denk gelmişti. Ama yine kusursuz bir maskeyle gününü geçirmeye ve görevine odaklanmaya devam ediyordu. Özellikle artık ikinci kez hayatını kurtardığından beri hırsız, monkun zayıf noktası olduğuna inanmaya başlamıştı. Ona çok değer veriyordu, korumak için ne gerekirse yapacaktı. Alexander'ın sahip olduğu güçleri düşündüğünde, en azından elinden geldiğince bölümünü de eklemesi gerekiyordu elbette.

Bulutlar birikmeye devam ederken, Şafak, hırsızın yanına geldi. Bu tedirgin edici hissettirmişti çünkü özel olarak konuşmaya yanına geldiğinde en son bu işin içine dahil olmuştu. Hırsız yan gözlerle, efsuncuya baktı.

- Tedirgin olma, sadece birkaç şeyin üzerinden geçmek istedim.

Hırsız, Şafak'ın hafif tebessümüne karşın gülümsedi. Bu arada yanlarına Kaşmir de gelmişti. Gözlerinin maviliğinin parlaklığı uzun zamandır ilk gördüğü andaki gibi değildi. Bunun Safir'le alakası olduğunu düşünüyordu ama artık sadece ona bağlayamazdı. Kaşmir için de ortam gerilmeye başlamıştı. Hırsız, onun bile korktuğunu düşünüyordu.

- Kızı tedirgin etmesen olmaz değil mi?

Şafak gülümsemesini hafifçe genişletti, ama çok hafifti. Kaşmir, kollarını bağlayıp ağaca yaslanmıştı. Efsuncu genelde tozlarını çıkardığı çantasından bir küçük iksir şişesi çıkardı. Tam olarak iki parmağının arasında tutabileceği kadar küçüktü.

- Bunu yanına almanı istiyorum sadece. Çok sıkışır, ortada kalırsan buna ihtiyacın olacak. Sadece bir kaç dakika sürece işe yarayacak, o yüzden gerçekten ihtiyacın olduğunda kullan.

- Ne bu?

Hırsız eline aldığı şişeyi havaya kaldırarak gözlerini kıstı. Çok açık pembe rengi olan, biraz da tortulu bir sıvıydı. Şişenin içine bakarken, gözleri Kaşmir'le buluştu. Onu da hala gülümsetebilmek güzeldi. Göz kırpmasına karşın hırsız da gülümsemesini genişletip, sonra Şafak'a odaklandı.

- Görünmez olmanı sağlayacak.

- Eh bundan birkaç litre içerek girsem daha kolay olmaz mıydı?

Şafak gülümsedi. Tek kaşını kaldırıp, ciddi olamazsın ifadesini takınmıştı. Yine de gerilmediğine emindi. O da hırsızın gülümsetebilme yeteneğinden nasibini almıştı.

- Bunu yapamamanın iki sebebi var hırsız. İlki; çok zor bulunan malzemelerle yapılıyor olması ki bu onu gerçekten değerli kılıyor. İkincisi; içindeki bazı kimyasal maddeler vücudun için çok tehlikeli. Sadece bir kere bu değişimi törele edebilir. Sonra birkaç gün içmemelisin.

Hırsız bıkkınlıkla gözlerini devirdi.

– Harika, büyülü bir dünyamız var hiçbir şeyi içimizden geldiği gibi yapamıyoruz. Şahinler sözümü dinleyecek mi diye tedirgin olan bir şahinci, sevişememesi yetmiyormuş gibi sadece tek bir gücüne odaklanabilen bir monk ve bir kaç dakikadan daha fazla seni görünmez yapamayan bir efsuncuyla geziyoruz. Yani küçük olup, hızlı ve çevik olmak dışında - ki monk da aşağı yukarı aynı çeviklikte – bir gücü olmayan hırsıza mecbur kalmanızın altını çizmiyorum bile. Henüz senin limitini çözemedim ama takipteyim.

Çöl Hırsızları (Kitap Oldu!)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin