Labirent değişir mi diye düşünmekten kendilerini alamadıkları için müthiş bir korku içine saplanıp kalmıştı 3'ü de. Bu korku öylesine büyük bir endişeye dönüşüyordu ki her saniye, zaman yarışında geride kaldıkları gerçeğinden kaçamadıkları için sessizlikten buharlaşmak üzere kaynıyorlardı.
Labirent hareketlenmiyordu ama zaman geçtikçe ve sessizlik arttıkça hırsız, yanındaki bu iki adamı daha çok merak etmeye başlıyordu. Çünkü aklında dönen sorular, binlerceydi. Onların yaşamlarını yanları başında şahit olmayı istediğini düşündü. Alexander'ın şu gizemli, kıvırcık arkadaşını merak ediyordu. Neler atlatmışlardı, nasıl tanışmışlardı mesela? Ya da Kaşmir'in hayatında kimler olmuştu? Ailesi var mıydı? Tüm bu sürece kadar nasıl gelmiş ve neler atlatmıştı, bunları merak ediyordu.
Merak ediyordu; acaba onun için de bunları düşünüyorlar mıydı?
Babasını anlatmak isterdi. Annesiyle ilgili pek anısı yoktu. Onu babasıyla bırakıp, bir sabah ortadan kaybolmaya karar veren bir kadındı. Suikastçı olduğunu söyleyenler vardı ama hırsız buna inanmakta genelde zorluk çekmişti. Hırsızları ve ölüm makinalarını bir araya getirmek, hele de aralarında bir bağ, aşk yaratmak zor bir işti. Eskiden daha çok reddediyordu ancak bu işe girdi gireli hırsız da biraz farklı düşünmeye başlamıştı. Her şey mümkün olabilir gibi görünüyordu.
Yağmur ve fırtına o kadar sertleşmişti ki, zaman zaman monkun onları içine aldığı koruma bile korkutan bir ses çıkarıyordu. Bu korumanın kendi durdukları yere etki etmeme gibi de bir huyu vardı. Bu yüzden de zehirli sarmaşıkların milyonlarcasının olduğu bu labirent bahçede, hırsızın açıkta kalmış bileklerine dolanan yapraklar için etkili olmamıştı. Yavaş yavaş ilerlerken kafasında dolanan tilkilerle ilgili kendini meşgul eden biri olarak, hırsız da, tenine, derince batan sivri iğneye kadar hiçbir şey hissetmemişti. Çığlık atarak, sendelemiş ve Kaşmir'in koluna bir anda iki eliyle yapıştığında, sessizlik o kadar keskin bozulmuştu ki, 3 kişi de aynı anda kocaman açılan gözlerine karşı bir şey yapamadan kala kalmışlardı.
Kaşmir endişeyle hırsızı kucağına aldı. Kaşları çatık, ne olduğunu anlamaya çalışıyordu. Monk ise çoktan durumu fark etmiş ve gözlerini zemine doğru kaydırmıştı. Büyüyen sarmaşıklardan biri acımasızca, hırsızın bileklerine dolanmış ve dikenini batırmıştı. Monk gözlerini Kaşmir'e kaldırıp ne yapacağını anlamaya çalıştı.
- Halledebilirim ama şuan fırtına çok kötü. Korumadan çıkmasak daha iyi.
- Sakın iyileştirme, şimdilik idare ederim. O kadar da kötü olmayacaktır, değil mi?
Hırsız, Kaşmir'in koluna hafifçe vuruyor ve kendini yere indirmesini söylemeye çalışıyordu. Bu sırada suikastçı da hafif bir tebessümle, mücadele etmekten vaz geçerek, yavaşça hırsızı yere bıraktı. Yere basabiliyor gibiydi. Biraz bekleyip, yere rahatça basabiliyor olduğundan emin olduktan sonra, Kaşmir yavaşça kollarını çekti.
- Buyurunuz hırsız, yerdesiniz.
Hırsız, gülümsedi. Bu oldukça masum ve hatta mahcup bir gülümsemeydi. Ona yardım etmeye çalışıyordu. Korunmanın ona hissettirdiği şey güzeldi ama hala alışamıyordu. Bunca zaman yalnız başınaydı ve yere düştüğünde elini uzatan kimsesi olmamıştı. Böyle düşündüğünde, sendelediği an kucağa alınmak farklı geliyordu. Ama hissi hoştu. – Teşekkürler. Dedi, pantolonunun önünü çırparken. Sonra monk baktı ve onun fırtınaya karşı durmak yerine, iyileştirme teklifini çok net bir bakışla reddetti. Yürümeye başlamıştı bile. Belli belirsiz bir rahatsızlık olduğu açıktı, arada aksıyordu ama çok umursamaz göründüğü için geride kalanlar da ciddiye almadı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Çöl Hırsızları (Kitap Oldu!)
Fantasyhttps://www.tilkikitap.com/kitaplar/?a=Çöl%20hırsızları https://www.dr.com.tr/kitap/col-hirsizlari/edebiyat/roman/turk-romani/urunno=0002115725001 https://www.tilkikitap.com/kitaplar/kitap-baski-zumrut-tanrioven-col-hirsizlari-3649.html https://www...