24. Bölüm "Ruhlar Patikası"

937 120 20
                                    

NOT: Bu bölüm için öneri müzik: https://www.youtube.com/watch?v=fO6Zrk-WZFE  

***

Karanlık çok yoğun olduğunda, yanındakinin nefesini bile duymak imkansız hale geliniyordu. Hırsız da Alexander'ın hissini kaybettiği an içine hücum eden korkuyla baş etmenin yolunu düşünmeye başlamıştı. Uzun zamandır rahatça korkmaya ve yanındakilere güvenmeye o kadar alışmıştı ki, korkuyla mücadele etme kaslarını kaybettiğini fark etti. Neden buraya çekilmişlerdi? Burası neydi? Alexander neredeydi? Tüm bunların cevaplarını bulamadığı sürece de aslında o kadar rahatlayamayacak gibi görünüyordu.

- Monk? Burada mısın?

Önce fısıltıyla söylemesi gerektiğini düşünmüş ve etrafında nelerin olabileceğini bilmediğinden de bu şekilde davranmıştı. Biri yumuşak bir dokunuşla bileğini tuttuğunda da nefes alabilir hale gelerek, rahatlamıştı.

- Buradayım. Hırsız sessiz ol.

- Buranın ne olduğunu bildiğini söyle, hiçbir şey göremiyorum.

- Ben görüyorum. Merak etme.

Hırsız daha da rahatlamış bir şekilde iç çekip, Alexander'a iyice yaklaşıp, elini tuttu. Bu karanlıkta kaybolmak ya da tek başına kalmak istemiyordu. Etraflarını sarmış olan karanlık normal bir insanın gözlerinin kesinlikle alışamayacağı kadar yoğundu. Ancak ışığın elçileri monklar için bu kadar zor değil gibi görünüyordu.

- Nerede olduğumuzu söyleyecek misin? Korkudan ölmek üzereyim.

- Ah, bu kadar çabuk korkabildiğini bilmiyordum. İlk başlarda duvar gibiydin.

- Susar mısın, sinirlerimi bozuyorsun.

Hırsız, monkun yüzünde beliren gülümsemeyi hayal edebiliyordu. Neyse ki her ortamda onu sakinleştirebilen bir rahatlığı vardı. Üstelik bunu nasıl başardığını anlamak da imkânsızdı. Bir kişi nasıl da hidranın karşısında bile nutku tutulmadan kalabiliyordu ki? Böyle zamanlarda monkun nasıl bir eğitimden geçtiğini ayrıntılarıyla öğrenmek istiyordu. Bu başlarına gelenlerden bile korkmasını engelleyecek türlü korkularla karşılaşmış olmalıydı.

- Nerede olduğumuzu biliyorum ama emin olmadan sana söylemek istemiyorum.

- Nasıl emin olacaksın peki? Başımıza kötü bir şey gelecek mi?

Monk buna cevap vermek için nefes almıştı ki, karşılarından başlayan rüzgâr durdu. Önce gözlerini acıtan mavi beyaz bir ışık delip geçti karanlığı, sonra ise ucunu göremedikleri bir zeminde, ışıkla sarmalanmış olarak buldular kendilerini. Hırsızın gözü artık etrafı görüyordu, karanlık dağılmıştı ama parlak ışık bu sefer de o kadar yoğundu ki, etrafı görse bile gözlerini aralamakta zorluk çekiyordu. Monkun böyle bir zorluk çekmediği ortadaydı. O ışığın elçisiydi.

- Artık eminim söylememi ister misin?

Monk konuştuğunda, hırsız rahatlamak istemişti. Nerede olduklarına emin olduğunda sakinleşeceğini düşünmüştü ancak Alexander'ın sesi ilk kez titremiş olduğu için tam tersi hissediyordu. Panik olmak üzereydi. Daha sıkıntılı bir duruma girdiklerine emin olmuş gibiydi.

- Monk, beni korkutma, kötü bir şey mi?

Alexander'ın, hırsızın elini tutan eli onu biraz sıktı. Hissinin anlamını veremiyordu. Hem tedirgin, hem güçlü, hem de korkmuş gibiydi ancak bu sonuncu kısma hiç daha önce şahit olmadığı için emin olamıyordu. Böyle bir durum daha da korkutucu olurdu. Bunun için gözlerini yavaş yavaş da olsa açmaya karar vermişti. Çok kısık bir şekilde gözlerini açmaya başladığında, ışığın parlaklığına alışmak için yavaş yavaş açmaya çalıştı. Sonunda alışmıştı ancak parlaklığın içini çok fazla göremiyordu. En net gördüğü şey, tam önüne gelmiş bir şahin ve yüzündeki her çizgiyi ayrıntılı bir şekilde gösteren ışığın altında donup kalmış monktu. Hırsız anladığı şeyin doğru olup olmadığını anlamak için şaşkınlıkla ona bakmaya devam ediyordu. Alexander donmuştu. Ama gözlerindeki dalgalanmayı görmek mümkündü. Monk, hırsızın onu anlamaya çalıştığında fark ettiği için sadece çok hafif bir şekilde fısıldamıştı.

Çöl Hırsızları (Kitap Oldu!)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin