70. Bölüm "Planlar"

606 66 69
                                    

Herkese iyi okumalar, 

Yorumları heyecanla beklerim :) 

***

Güney sahilleri güvensizliğin kol gezdiği bir bölgeydi. Bundan nasibini yeteri kadar Çöl Şehri de almıştı. Bu yüzden yıllardır süre gelen zaman içinde birbirlerinin rakibi oldukları kadar birbirlerinin müttefikleri olarak görünürde kalmaya devam etmişlerdi. Ancak durumu değiştiren şeyler her zaman olduğu gibi bu bölgede sıkça yaşanırdı. Beyaz prens ve ölüm büyücüsü yanında kalmaktan çekinen kraliçe Hera, Güney Sahilleri Kraliçe'sine sığınmak için yanaştığında zaten başına neler gelebileceğini biliyordu.

Hera'ya kırmızı kiremit rengi boyalı koridorların en sonunda, denizi gören bir oda verilmişti. Burası sessiz bir kanattı ama Çöl Şehri'nin yarattıklarından olan bir ruh için deniz, ikamesi olmayan bir güzellikti. Bu yüzden bu geniş camlı odanın ona verdiği histen dolayı huzurluydu. Birkaç gün daha kalarak, şehrinin düzenine nasıl dönebileceği ile ilgili planlar yapması gerekecekti. Bu süreç ne kadar sürecekti, bilmiyordu ama içinden geçen bir an önce işleyecek bir planla orayı darmadağın etmekti. Onun bir parçası gibi olduğunu hissettiği beyazların, Kans tarafından bir kabusa dönüşmüş olmasına hala inanamıyordu. Üstelik onların yok olmasından yana kendini de kötü hissetmediği ortadaydı. Onlara ihtiyacı olmadığını düşünüyordu. Bu çok büyük bir ihanetti. Beyazların şimdilik hırsızda olmasından dolayı kendini iyi hissediyordu. Paris'in sonsuza dek ölmesini tercih etmezdi. Hayatının adamı kimse olamayacaktı ama Paris onun gardiyanıydı. Bu anlamda kendini hala savunmasız hissediyordu.

Odasının güvenliğini Hunter sağlıyordu. İçerideki kimseye güvenmeme konusunda inatçıydı. Sürekli uyarı yapıyor ve bu korumacılığı şimdilik Hera'nın iyi hissetmesini sağlıyordu. Ne olacağını bilmeden öylece duruyordu. Onlardan beyazları çalan ekibin bir haber vermesini umuyordu. Düşmanlarının, yardımcıya dönüşmesi de kabul edemediği bir şeydi ama tahtı için her şeyi yapardı. Taht onun hakkıydı. Onun için çok uğraşmıştı.

Bu arada, odasında dinlenen kraliçeyi koruyan Hunter ve iki muhafız için sessizlik can sıkıcıydı. Bir an önce kendi topraklarına dönerek, sakinleşmek ve güvende hissetmek istiyorlardı. Burası her muhafızın kabusuydu. Bu saray eğitimlerinin merkezi olan sahillerden gelen suikastçılar tarafından korunuyordu. Burada ölümü ruhunuz bile duymazdı. Tıpkı az sonra iki muhafız ve Hunter'ın başına gelecekler gibi. Kraliçe için başka planları olan Güney Sahilleri Kraliçesi anlaşmalarını değiştiriyordu. Beyaz prens çok güçlü bir müttefikti ve bazılarının arada kaynaması bu yüzden kabul edilebilir bir zayiattı. İki muhafız hızla boğazlarından kanın akmasına bile zaman olmadan yere düştüklerinde, Hunter elini kılıcına götürmüştü ama o da onun boğazını tek bir hareketle kesen diğer suikastçının elinde, sessizce yere bırakılmıştı.

Bu saray suikastçıları ile ünlüydü, hatta en sevdiklerinden birisi de yardıma gönderdiği Hera'nın sarayındaki zindanlarda öldürülmüştü. Bunun bir karşılığı olmalıydı. Şimdi ödeşmişlerdi.

Hera kapısı açıldığında kafasındaki karanlık ve ucunu göremediği düşüncelerle pencereden denizi seyrediyordu. İçeri giren üç kişiydi ve hepsinin yüzünde maske vardı. Hunter onlardan biri olmadığında kraliçe neyle karşı karşıya olduğunu anlamıştı bile. Burada öldürecekler miydi bilmiyordu ama bir şekilde üzerinden iyi bir anlaşma yaptıkları kesindi.

***

Suikastçı salonda, diğerlerinin önünde oturduğu şömineden bir hayli uzakta bir koltuktaydı. Uzun ve geniş camların dışında lapa lapa yağan ve bembeyaz, önünde uzanan ormanı seyrediyordu. Burası muhteşem bir şehirdi ve hala kralın doğum gününe yaklaştıkları için etrafta mumlar yanıyordu. Hava kararmadığı için onları geceki kadar güzel ve net göremiyor olsa da hala çok güzel yanıyordu. Monk, efsuncu ve nişancı uzaktaki şömine önünde planla ilgili konuşuyorlardı. Kaşmir'in kulağı onlardaydı ve aşağı yukarı her şeyi anlıyordu ama kafasında dönüp duran hala hırsızın kralla kahvaltıda olmasıydı. Ne kadar uzun olabileceğini düşünüyordu. Bir kahvaltı ne kadar uzun sürebilirdi ki? "Saraydaki her şeyi yesen bile şimdiye kadar biterdi" diye söylendiğinde de onun bu karanlık bulutların altındaymışçasına olan duruşuna monk döndü. Ne düşündüğünü biliyordu. Daha önemli işler olduğundan da bunu anlatmak istemeyecekti. İçinden bunun da önemli bir konu olduğunu bağırmak gelse de, az önce evlendiğini söylediği için ona kızgın olan efsuncunun duygularını hareketlendirmemek için önce sustu. Nişancıyı ve efsuncuyu haritanın etrafında bırakıp, yavaşça kalkarak, onlar konuşmaya devam ederken suikastçının koltuğunun karşısındaki koltuğa kendisini bıraktı.

Çöl Hırsızları (Kitap Oldu!)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin