Müzik medyaya eklendi. Şiddetle tavsiye ederim okuma sırasında. :)
***
Suikastçılar yer altında olmaya alışıktı. Her ne kadar çok özlese de havasızlık uzun süre mücadele edebilecek olduğu bir şeydi. Malum, o hiç ihanet içermeyen sokakları, loncaları ve tüm eğitim bölgeleri yer altındaki gölgelerde saklanırdı. Gerçi Kaşmir, ilk başlarda bunu oldukça yabani buluyordu ama onun bildiği tek hayat bu olmuştu ve ona uyum sağlamak dışında elinden hiç bir şey gelmemişti. Kimseye güvenmemeyi de buna bağlıyordu. Başkalarına güvenme hissinin çok zalimce ortaya çıktığının farkındaydı. Çoğu zaman hayatındaki kimseye güvenmeden görevleri tamamlamayı da öğrenmişti. Hem kendi arkasını kollamayı hem de başkalarına karşı savaşmayı alışkanlık haline getirmişti. Sadece suikastçıların doğasına değil, annesinin ona mesafeli oluşuna da bağlıyordu bu zor tarafını. Güvenmeme konusunu onunla deneyimlemişti. Hayatta insanlar en çok anne ve babalarına güvenirdi ama onun annesi bunun için yanlış bir kadındı. Lonca liderinin, loncadaki pozisyonunu yükseltmesine karşılık oğlunu bir daha görmeme şartını kabul etmişti. Hem de gözünü kırpmadan ya da bir gün bile ağlamadan. Hal böyleyken, Kaşmir, kimsenin onu yeterince sevmeyeceğine uzun yıllar kendini o kadar keskin bir şekilde inandırmıştı ki, bazı duygulara kapı açması için çok kişinin ona bunu kanıtlaması gerekmişti.
Bunu değiştiren olayların başında eğitmeni vardı. Hayatına Efsuncu girdiğinde de ona güvenmek konusunda çok zorlanmıştı. Tam 10 senesini almıştı tamamen onunla aynı yola çıkmaya karar vermesi. O babası gibi gördüğü, asıl ailesi olan tek kişi olmuştu ama bu bile çok zor gerçekleşmişti. Bu yüzden, bu ekibe bu kadar bağlıydı. Onlara gözleri kapalı kendini bırakırdı. Şimdi başının üzerinde siyah karartılar dolanırken de, Alexander'ın onun başını dizine koymasını bu yüzden rahatlatıcı buluyordu. Bilinci yerinde olmasa da onu iyileştirecek olduğunu, en azından bunu deneyeceğini biliyordu. Tek istediği, onu kurtaramazsa kendini suçlayarak, acı çekmemesiydi. Bunu yapmaya çok meyilliydi. Bu konuda da ekibin diğer elemanlarına güvenmek dışında hiç bir şey gelmiyordu elinden.
En son hatırladığı şey Salvator denen nişancının onu korumak için oklarını sağa sola, muhafızlara atması ve çok tanıdık bir sesi duyup arkasını dönmek için kısacık bir hamle yapmasıydı. O anda da güven duymadığı nişancıya güven duymasını sağlayacak, yaşamayı başarırsa ekip beraber kaldığı sürece onun arkasını kollamasını sağlayacak bir şey görmüştü. Nişancının gözlerindeki gerçek endişeyi, onu uyararak kalkan kaşlarını ve elinden gelen bütün enerjiyle, gözle görülemeyecek bir hızla sırtındaki sadaktan okları alıp, imkansız olduğunu düşündüğü bir mesafeden, imkansız olduğu bir hızla nişan alarak mücadele etmesiydi. Aynı anda aslında güven denen şeyin ne kadar kaygan bir zeminde durduğunu da öğrenecekti.
Sahiden bu kadar hızlı gerçekleşen, onun havayı kokladığı an nasıl vukuu bulmuştu?
***
Salvator gözlerini kısmış, kamufle olduğu alanda, sadağı sonuna kadar doluluktan ağırlaşmış olarak sırtında bekliyordu. Henüz güvenmediğini biliyordu ama Kaşmir'de sevdiği bir taraf vardı. Umursamaz halini seviyordu. Kendi de hemen hemen aynı yaklaşımda olduğundan, içinden bir ses hayata bakış açılarının ve yaşadıklarının çok benzer olduğunu söylüyordu. Bu şehir yaralı insanlarla doluydu. Loncalar insanları çocukluklarından beri kendi içlerinde kıyma yapmaya uğraştıklarından aile ve benzer kavramlar için genel de çok uzakta büyüyorlardı. Hiç bir loncaya ait olmamak konusunda annesinin inat etmiş olması Salvator'u bu şehirdeki şanslılardan yapıyordu. Ona çok şey borçluydu. Ona, "her şeyi" borçluydu.
Dikkatle kendini, nişan alması gereken alana odaklamışken, dar duvar aralığında fark ettiği hareketle oklarından birine uzandı. Beklediği an gelmiş olmalıydı. Rastin tam da sözünün eri bir adamdı. Sadece onu gizlice yakalamaya çalışırken, Kaşmir'in yanlışlıkla onu öldürmemiş olduğunu umuyordu. Suikastçı aralıktan çıkarken, üst balkonda kıpırtıyı fark eden iki muhafız eğilip, kontrol için odaklanmışlardı ama aynı anda alınlarına yedikleri okla gürültülü cüsseleri düşüvermişti. Bir tanesi sarktığı balkondan aşağı, suikastçının önüne düştüğünden, Kaşmir de buna bir an için bir adım geride kalarak karşılık vermişti. İrkilmemişti bile. Adam demir gibi sağlam sinirlere sahip olmalıydı. Salvator ister istemez dudaklarında hafifçe oluşan tebessümle yeni bir oka erişti. Suikastçı onu fark etmiş ve bir an için gözleriyle selam vermişti. Şimdi, tek yapması gereken, normalde alışık olduğundan daha kısa olan 50 metrelik mesafeyi geçmesiydi. Bahçe Efsuncu'nun akrepleri ve Şahinci'nin şahinleriyle gözetlenmişti. Yerleri belli olan muhafızlar bir kaç dakika öncesine kadar Salvator'un oklarıyla nefessiz kalmışlardı. Yalnızca bazı alanlar için suikastçının çıkışını bekliyorlardı çünkü saray ne kadar büyük olursa olsun özellikle bazı bölgeleri daha çok korunur ve sık vardiya değiştirirdi. Yani nöbetçiler zindan kanadında çok daha sık kontrol edilirlerdi. Ölen nöbetçi muhafızların fark edilmesi için 10 dakikaları bile olmayabilirdi. Son ana kadar beklemek bu anlamda önemliydi. Öyle de yapmışlardı. Şahinci, çığlık atarak tepelerinde uçarak olup biteni zaten kontrol ediyorlardı. Şimdiye kadar beklediklerinden daha aksi bir durum gerçekleşmemişti. Ta ki Kaşmir alanın 20 metresini geçene kadar. O ana kadar onu görme menziline girdiği her nöbetçi için Salvator da çok hızlıydı. Bu konuda kendine güvenirdi. Onunla aşık atabilecek nişancıların varlığının kısıtlı olduğuna emindi. Annesi de eski bir okçuydu. Ormanda büyümüş ve zamanında Kuzey şehirlerinden birinde Prens Amor için savaşmış nişancılardan olan babası tarafından bizzat eğitilmişti. Bu, onu genetik olarak keskin gözlere sahip, sinirleri devrilmez ve kolay kolay irkilmez bir adam yapıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Çöl Hırsızları (Kitap Oldu!)
Fantasyhttps://www.tilkikitap.com/kitaplar/?a=Çöl%20hırsızları https://www.dr.com.tr/kitap/col-hirsizlari/edebiyat/roman/turk-romani/urunno=0002115725001 https://www.tilkikitap.com/kitaplar/kitap-baski-zumrut-tanrioven-col-hirsizlari-3649.html https://www...