Tanıtım

10.7K 554 210
                                    

Henüz on yaşındayken hayata gözlerimi yumdum. On yaşında öğrendim karanlıkta yaşamayı. Tek bir renkten kocaman bir gök kuşağı oluşturdum kendime. Üzerinde gezindim yıllarca, soğuk bulutların üzerinde.

İlk kez on iki yaşında öğrendim hayal dünyasında eğlenmeyi. O zaman kavramıştım artık bu karanlık hayattan kendime bir pay çıkarmam gerektiğini. Üzülmek, ağlamak, kabullenememek... Bunları atlatmam gerektiğinin farkına ilk kez o zaman vardım.

İlk karşıdan karşıya geçmeyi on dört yaşında öğrendim. Daha fazla çocukluk arkadaşım Sehun'u değnek olarak kullanamayacağımı anladığım ilk andı. Evet, korkunçtu. Karşıdan karşıya geçmeniz için size tanınan o kısa zaman aralığı, herkes geçtiğinde sürenin bittiğini anladığınız ama öylece beklemekten başka hiçbir şey yapamadığınız o an, korna sesleri, insanların kırmızı ve yeşil ışık arasında ki zaman aralığından bile daha kısa süren sabrı... Çökelip birinin elinden tutmasını beklemekten başka çareniz olmadığını hissediyorsunuz. Ama sonra kimsenin sizi umursamadığını ve sadece köşede oturup ağlayan bir çocuğu çöp gibi görüp ayaklarıyla kenara iteklemeye çalıştığını fark ettiğinizde istemediğiniz bir cesaret geliyor. Zor da olsa atlatıyorsunuz, üstesinden geliyorsunuz. Aslında o kadar da zor değil. Mecbur kalınca çöp bile oluyorsunuz ya...

İlk kez hissederek yaşamayı on yedi yaşında öğrendim. Karanlıkta çektiğim kocaman kare çizginin içinde tüm hissettiklerimi birleştirdim. Çok şükür ki on iki yaşında öğrenmiştim hayal kurmayı. İş hissetmekte bitiyordu işte. Sadece etrafımdaki tüm sesleri birbirinden ayırt edip kare çizgimin içine yerleştirmek kalıyordu bana. O zaman zorlandığım tek şey, hangi sesin hangi canlıya ait olduğunu çözemediğim zamandı. Hangi kuş sesi familyasında ki başka bir kuş sesiyle farklıydı? Ayırt etmek uzun sürse de başarmıştım.

İlk kez dokunarak resmetmeyi on dokuz yaşında öğrendim. İnsanlar engelim yüzünden hiçbir yeteneğimin olmadığını ve bundan sonra da olamayacağını söylemeseydi keşfedemezdim belki. O an hırslanıp elime aldığım kurşun kaleme de çok şey borçluyum. Sıra arkadaşımın alayla kahkaha atmasına sebep olan o yuvarlak çizgiyle başladı tüm servetimin hikayesi. Sonra ne mi oldu? Dokundum, keşfettim ve çizdim. Herkes çizimlerimi göremediğimi sanıyordu. Oysa ki onlardan daha net görüyordum. Bu, on yedi yaşında kazandığım yeteneğim; karanlık dünyamda çizdiğim kocaman kare çizgi sayesinde olmuştu.

İlk filmimi yirmi bir yaşında izledim. En güzeliyse bu filmi benim yapmış olmamdı. On yaşımdan yirmi bir yaşıma kadar kazandığım tüm yeteneklerim sayesinde kafamın içindeki kare çizgiyi televizyon haline getirebilmiştim. Doğayı hissederek ve resmederek ilk gördüğüm görüntüleri birleştirdim kocaman kare ekranımda. Sonunda insanların izleyip eğlendiği o koca kutunun içinde olanları ben de görebiliyordum. Bu aşırı mutluluk ve gurur vericiydi.

İlk kez aşık olmayı ise yirmi dört yaşında öğrendim. İşte bunda feci tökezlemiştim. Bunun nedeni, tecrübe etmeye çalıştığım bu tuhaf duygunun görmekle değil hissetmekle alakalı olmasıydı sanırım. Görmeye çalıştığım şey, insanların sözleriyle hırslanıp kafamda oluşturduğum LCD ekranın bayağı dışında kalmıştı.

Park Chanyeol, benim hissedemeden ve resmedemeden oluşturduğum tek eserimdi.


Nodo Ciegos || chanbaekHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin