treinta y uno

1.4K 182 231
                                    

"Bu kez anladım, kuru dallardan yapma bir köprüden geçiyorum. Ben oradaydım, erbabı yalnızları yutan kentler biliyorum."


BBH

Görülemeyecek kadar küçük bir parçanın gözlerinin önünde paramparça olduğunu görmek, kör biri için zor bir duygu. Bu parçanın umudu temsil etmesi ise daha zor. Ya bir parçanın birden fazlaya bölünmesi umudun ta kendisiyse? Hangisini seçeceğimi mi düşünmeliyim ya da hangisini kabullenmem gerektiğini mi? Bu bir tercih mi bilmiyorum. Fakat bildiğim iyi bir şey var. Bilmediğim bir şeye takıldığımda tercih etmek için sabırsız olmamam ve kabullenmek için de aceleci davranmamam gerekiyor. Biliyorum, çünkü yaşıyorum.

Bir resme başlarken ne düşünmem gerektiğini bile saatlerce düşünüyorum. Nereden başlamam gerektiğine değil ne yapmam gerektiğine odaklandığım için saatlerimi harcıyorum bir tuvalin karşısında. Aslında bu bile tercihlerimin ne yönde ilerlediğini göstermiyor mu? Saatler benim için değil ben saatler için ilerliyorum sanki. Bunu hep yaşıyorum. Ve hep bir çözüm yolu da buluyorum.

Ama şimdi bir çıkmazdayım. Neyi tercih edeceğimi bilmiyorum. Bu bir umut mu yoksa kabulleniş mi, kendime soruyorum. Fakat cevap alamıyorum. Yıllardır umutla beklediğim beyazla mı karşı karşıyayım yoksa bu da bir illüzyon mu? Ben ne yaşıyorum? Neden buradayım, bilmiyorum. Nefretle kaçtığım aydınlığa yakalanıyorum. Hem de hiç beklemediğim bir zamanda.

"Baekhyun?! Beni duyuyor musun?!" 

Sevgilimin endişeli sesi çığırıyor kulaklarımda. Elleri yanaklarımı sertçe sıvazlıyor. Sonra bir şeyler beliriyor tam önümde. Gözlerim yanıyor. Sanki gökyüzüne çekiliyorum. Annemin ve babamın diyarına gideceğimi sanıyorum. Göz kapaklarımın kapalı olmadığını ilk kez hissediyorum. 

"Baek?! Cevap ver?! Şokta mısın?" Chanyeol'ün sesi git gide yükseliyor. İçine hapsolduğum aydınlığın bir an için kaydığına şahit oluyorum. Göz bebeklerimin oynadığını hissediyorum  ilk kez. Fakat bunu nasıl tarif edebilirim bilmiyorum. Karanlıktan başka bir yerdeyim ama bunu asla tanımlayamıyorum. Görmüyorum. Hala her şey çok bulanık. Fakat hissediyorum, göz kapaklarımın kapanmadığını ve göz bebeklerimin oynadığını. On dört yıl sonra ilk kez hissediyorum. "Tamam! Korkma! Buradayım ben, seni buradan çıkaracağım tamam mı?" Korkmuyorum. Sadece defalarca bunu tekrarlıyorum içimden. 

Sonra karanlığa yeniden düşüyorum. Ve bu bilinçsizce oluyor. Bedenimin varlığını hissetmeyi akıl ettiğimde ise ıslak bir kumun üzerine sürüklendiğimi anlıyorum. Bir saniyeliğine Chanyeol'ün buraya nasıl geldiğini sorguluyorum. Sonra zaten 14 yılımı cehenneme çeviren karanlık kuyu çekiyor beni içine. Yeniden düşüyorum.

***

flashback

Chanyeol'ün evden ayrılmasından sonra saatler geçmesine rağmen hala çağrılarıma bir yanıt alamıyorum. Evden heyecanla çıktığını hatırladığımda ise kendimi kötü senaryolara kaptırmamaya çalışmak büyük bir çaba oluyor. Aniden dışarı çıkmamızı neden istiyor bilmiyorum. Fakat haftalar sonra Yongdeon'a gidecek olmak beni biraz heyecanlandırıyor diyebilirim.

Chanyeol'ü beklerken odada kıyafetlerimin arasında epey bir zaman harcıyorum. Sanki görüp deneyebiliyormuşum gibi ne giyeceğime karar vermeye çalışıyorum. Taşındıktan sonra düzenimiz allak bullak olduğu ve kıyafetleri renklerine ve kumaşına göre dizemediğimiz için ayırt etmek çok zor oluyor. En azından ince saten bir gömlek seçebiliyorum üstüme. Üzerine ise kalın bir hırka geçiriyorum.

Nodo Ciegos || chanbaekHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin