Sabahın 7'sinde kalktığımda üzerimdeki kısa kollu tişört yüzünden üşüyordum. İki kişilik yatağımdan kendimi zorla kaldırırken sıcak çarşaf ve battaniyem beni kendine çekiyor, biraz daha uyumam için yalvarıyorlardı. Uykum olmasına rağmen uyuyamayacağımı biliyordum. O yüzden çıplak ayaklarımla parkenin soğuk yüzüne bastığımda gerindim.
Dağınık saçlarımı ensemde topladım, ellerimle yüzümü ovuştururken yatağın kenarına oturdum tekrardan. Sıcak yanaklarım buz gibi parmak uçlarımla temas ederken gözlerim yarı açık, nefes alış verişin düzenli ve uyuşuktu.
Odaya kısaca göz attım, çalışma masamın arkasında, kapının yanındaki duvarın önünde Rain kendi köpek yatağında uyuyordu. Yem kutusu doluydu. Ayağa zorla kalkarak dolabına ilerlerken bakışlarım sola, çalışma masamın önündeki büyük pencereye takıldı. Yalnızca benimki ile aramda metreler olan diğer evdeki Yoonoh'un odası gözüküyordu. Hatta onu görebiliyordum. Elinde birkaç eşyayla odasını topluyor gibiydi. Hemen bakışlarımı kaçırdım. Bir de onu gözetliyor gibi olmak istemiyordum.
Dolaptan açık gri, ince bir kazak ile aynı renk, paçaları dar ama kendisi bol olan favori eşofman altını çıkartarak üzerimi değiştirdim. Saçımı tekrardan ensemde toplarken telefonumu, kulaklığı mı ve beyaz spor ayakkabılarımı alarak odadan çıktım.
Kahverengi parke merdivenlerden sessizce inerken annem uyanmasın diye çabalıyordum. Evden çıkıp ayakkabılarımı giydim. Beyaz verandadan hafifçe atlayarak yeşil çimlerde ilerlerken kulaklığımı kulaklarıma taktım.
Hava son derece hoş ve güzel sayılabilirdi. Hava tamamen bulutsuz ama griydi. Hafif bir rüzgar vardı ama ılık değildi. yani soğuğu iliklerinizde hissedebiliyordunuz. Hala mart ayında olduğumuzu var sayarsak son derece normaldi.
Esen rüzgarla saçımdan perçemim çıkışarak yüzüme geldi. Kulağımın arkasına sıkıştırırken ayrıldığım bloktan karşıya geçerek ilerlemeye devam ettim. Nereye mi gidiyordum? Okuldan eve dönerken rastgele gördüğüm ve neyse ki eve de fazla uzak olmayan bir parka. Aslında sanırım bir çocuk parkıydı ama arabayla geçtiğimiz için fazla dikkatli bakamamış olabilirim.
Bir blok daha geride bıraktığımda hemen sağ tarafta beliren açık alan varış noktamdı. Aslına bakarsanız pek de çocuk parkı sayılmazdı. Yani eminim buraya 14-15 yaşlarındaki gençler de gelip eğleniyorlardı. İnsanın üzerinde öyle bir izlenim bırakıyordu.
Park parktı işte. Salıncaklar, kaydıraklar, banklar vesaire. Sabahın körü olduğunu göz önüne alırsak boş olması son derece normaldi. Benim için sıkıntı olmasını bırakın, aslında istediğim şeydi. Biraz yalnız olmak, kafa dinlemek.
Yavaş adımlarla esen rüzgar yüzünden hafifçe sarsılan salıncağa ilerledim. Toprak alana girdim ve salıncağın demirlerini kavrayarak oturdum. Ellerim üşüse de demirleri tutmaya devam ederek sol ayağımı yere koydum ve hafifçe sallandım. Yalnızca birkaç santimetre gidip geliyordum.
Buraya yalnız kalmak için gelmiştim. Evet ama yalnız kalmak istemiyordum. Arkadaşlarımı geri istiyordum. Yanımda olmalarını. Birlikte gülmeyi. Geldiğimden beri annem, köpeğim ve gizemli komşum haricinde kimseyle iletişim kurmamıştım. Biriyle konuşmaya ihtiyacım vardı ve eminim ki konuşmam gereken kişi o üç kişiden biri değildi. Yeni birine ihtiyacım olsa da yeni biriyle tanışmak istemiyordum, fazla zaman alıyordu ve eğer bu bir hafta içinde birini bulamazsam içime dönük ineğin teki olacağımdan emindim. Çalışmayan bir inek.
Sallanmayı kesip dirseklerimi dizlerime yaslayarak ellerime yüzümü gömdüm. Yanaklarım ve burnumun ucu soğuktan donmuştu, ellerimle yüzümü ovaladım. Ah hayır, kötü hissetmiyordum. Sadece, ne bileyim... Fazla boş ve gereksizdi.
"Hey!"
Gelen sesle başımı ellerimden kaldırdım. Parkın önünde, yani yaklaşık 5 metre önümde bir beden duruyordu. Siyah saçları hafif terlemişti ve rüzgar her esişinde dağılıyordu. Üzerinde beyaz bir sweatshirt ve altında da siyah, paçaları dar bir eşofman ile NIKE spor ayakkabıları vardı. Hafifçe gülümsedi, bu uzaklıktan bile gamzesini görebiliyordum.
"Yoonoh?"
Yalnız olmak istemediğim anda belirmesi Tanrı'nın bir işareti miydi?
Buraya doğru ilerlemeye başladı. Yüzünde hala hafif bir gülümseme vardı. "Ailem bile Yoonoh ismini sinirlendiklerinde kullanıyor." Solumdaki salıncağa oturup elleriyle demirleri tutmak yerine sweatshirtünün ceplerine koydu.
"Bence Yoonoh Jaehyun'dan daha hoş." Ben de gülümseyerek ona baktım. Omuzlarını silkti.
"Eee? Burada ne yapıyorsun?"
Bakışlarımı karşıya çevirip omuzlarımı hafifçe silktim. "Yalnızca hava alıyordum. Bu taşınma işi fazla iç karartıcı." Ona baktım. Başını hafifçe salladı. "Peki sen?"
"Yürüyüşe çıkmıştım." Ellerini ceplerinden çıkararak demirlere tutundu. "Tam olarak nereden geldim demiştin?"
Dudağımı kemirirken ellerimdeki kulaklıklarla oynuyordum. "Kanada, Vancouver."
"Benimde bir arkadaşım var, adı Mark. O da oradan taşındı." Kaşlarını kaldırarak bana bakarken gözleri anlayamadığım duygularla bana bakıyordu. Arkadaş olmaya çalışıyor gibiydi ama aynı anda ilgisiz gibiydi. Garipti. "Neyse."
"Onunla tanışmayı çok isterim," dedim hafifçe gülümseyerek omuzlarımı silkerek. "Hiç arkadaşım olmadığını var sayarsak başka şansım da yok gibi." İkimiz de güldük. Soğuk bir rüzgar estiğinde titredim ve kazağımın kollarını parmak uçlarıma kadar çektim.
"Merak etme alışırsın, kafa dengi bir insansın. Buradaki herkes öyledir. Haneul'la iyi anlaşırsın. Aşırı benziyorsunuz."
"Haneul kız arkadaşındı değil mi? Onunla tanışmayı isterim," İçten bir şekilde gülümsediğimde başını eğdi ve o da güldü.
"Evet öyle." İkimiz de sessizce oturmaya devam ettik. Haneul'un kız arkadaşı olduğunu ismini söylerkenki heyecan ve gözlerindeki parlaklıktan anlamıştım. Yoonoh'u iyi tanımasam bile kötü niyetli biri olmadığını anlamam uzun sürmemişti. Benimle konuşarak arkadaş olmaya çalışarak bile yeterince nezaket göstermişti. Ben onun yerinde olsam konuşma zahmetine bile girmezdim.
Aramızda rüzgar dans ederken ve kuşlar cıvıldamaya başlarken kulaklığımla oynuyor, yere bakıyordum. Bir süre daha bu şekilde geçti. Ardından Yoonoh oturduğu salıncaktan kalktı. Bana dönüp yüzünü buruşturdu. Eliyle arkasını işaret etti. "Annem uyanmadan eve dönmeliyim. Yoksa ugh, beni fena yapar." Güldü, ben de onunla birlikte güldüm.
"Tamam, sonra görüşürüz." El salladım ve o da el salladı. Ardından arkasını dönerek parktan ayrılmak üzere ilerledi. Görüş alanımdan çıkana kadar onu izledim.
Hoştu, benimle iletişim kurması. Bundan hoşlanmıştım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
stitches
Fanfiction❝ ve madem artık öpücüklerin yok dikişlere ihtiyacım olacak. ❞ ⋟ Aslen Koreli olsa da Kanada'da yaşayan Park SeoNeul tekrar Kore'ye dönüyor. Yeni ev, yeni okul, yeni insanlar derken yan evde oturan Jung Yoonoh ve aynı bedene tıkılı kalan diğer k...