20 : Take My Hand

3.2K 355 168
                                    

Birkaç saniye bakıştık. Ardından Jaehyun içeriye doğru tekrar adımladı. Omuzlarını silkerek "Milkshakeler senden," dedi. Başımı salladım. Mutfaktan çıkıp merdivenlere doğru ilerlerken tekrar seslendi. "Mısır gevreklerini koy! İşeyip geleceğim!"

Merdivenden çıkarken hafifçe güldüğünü gördüm.

Aslında son dediği şey yüzünden gülsem mi yoksa az önce olan utancımdan ağlasam mı bilemesem de ellerim mısır gevreklerini koymaya başlamıştı bile.

Jaehyun gibi değildi. Mark'ın evinde bizi gördüğü -yani dün- akşamdan beri Yoonoh gibiydi ama Jaehyun gibiydi de. Sanki Jaehyun olmak için kendini zorluyor gibiydi. Gece ağlarken sarılması, benim uyandırma gereği duymadan taşıyıp evime getirmesi, gece burada kalıp tüm Rain'in rahatsız verdiği anlara rağmen kalması... Gerçekten kendisi gibi değildi.

Bu konu hakkında ciddi bir konuşma yapmamız gerektiğini biliyordum ama Yoonoh'la son görüştüğümde bir şey sormamamı söylemişti. Tabii ki soracaktım. Hatta bugün sormam gerekiyordu. Çift kişilikli mi, her neyse, bunu düzeltmesi gerekiyordu. En azından ailesine haberdar edip tedavi için psikoloğa başvurmalıydı. Hem kendisi hem de çevresindekiler için bu gerekliydi.

Oturup mısır gevreğimi yerken Jaehyun da geldi. Sanki az önce olan şeyleri unutmuş gibi yemeye başladı. Ona ayak uydurmam gerekiyordu.

"Sütü az koymuşsun." Kendi kendine ağzı doluyken konuştuğunda gözlerimi devirdim. Elimle buzdolabını gösterdim. "Kalk al."

O da gözlerini devirip ayağa kalkarken ve hala ağzı doluyken bir şeyler mırıldandı. Aralarından sadece "Senin evin... Misafirlere... Hiç hoş değil... Görgü kuralları..." kelimelerini algılayabildim. Cevap vermeden omuz silktim.

Sütünü koydu ve ikimizde sessizce kahvaltımızı ettik. Rain arada ayaklarımızın dibinde gezinse de Jaehyun onu ayağıyla sürükleyerek mutfaktan çıkardı.

"Köpekleri severim ama o yaratığı değil."

"O benim köpeğim Jae," dedim iç çekerek. Ayağa kalkıp ikimizin boş tabağını kaldırarak bulaşık makinesine yerleştirdim. "Ve o yaratık benim için senden daha değerli."

Swag.

"Hahaha. Komik," dedi ayağa kalkıp hemen soluma gelerek ellerini lavaboda yıkamaya başladı. Gözlerimi devirdim. Tüm erkekler ellerini mutfakta mı yıkardı yoksa bu babamla Jaehyun'a özel bir şey miydi? "Bu değersiz varlık 10 dakika sonra bahçede seni bekliyor olacak. Ayrıca kalbimi kırmadın değil." Çeşmeyi kapatıp ıslak ellerini havlu bulamayınca gelip sırtıma sürdü.

"İğrençsin Jae," dedim onu ittirerek. Güldü. Ben de güldüm. Gülüşlerimiz o kadar kısaydı ki göz yanılması gibiydi. Ve o kısa anda birden Yoonoh'u gördüm. Gamzesi çıkmış, gözleri ışıl ışıl. Biraz çocuksu ama bir o kadar da etkileyici.

Gülümsememi silip geriye doğru adımladım, ardından mutfak çıkışına ilerledim. "Git ve hazırlan. Otobüs kartını da al."

Ona bakamadım. Merdivenleri adımlarken arkadan mırıldanmalar duysam da cevap vermedim. Adımlarımı hızlandırıp koşarak odama geçerken evin sessizleştiğini fark ettim. Gitmişti.

Dolabı açtım. Bir sürü kıyafet vardı ama giyecek hiçbir şeyim yoktu.

Buz mavisi boyfriend pantolonumu raftan çektim ardından askıdaki bordo ve beyaz çizgili ince kazağımı aldım.

Üzerimi çıkartıp giyindim ve kazağı pantolonun içine sokup siyah kemerimi taktım. Üzerime ceket almayacaktım. Kahverengi yandan asmalı (şu anne çantalarından değil, yani çanta belime kadar uzanıyordu) çantamı aldım ve içine cüzdanımı, anahtarımı, yuvarlak gözlüklerimi koydum. Banyoya gidip diş fırçalama saç tarama faslını geçtikten sonra çantamı alıp aşağı indim. Saç tellerimi kulağımın arkasına sıkıştırırken koltukta topuyla oynayan Rain'i kucağıma aldım. Tasmasını da alıp evden çıktım.

stitches Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin