29 : Attention

3.2K 315 360
                                    

Sarsılan arabayla gözlerimi açtığımda etrafımız ağaçlarla çevrili toprak ve çakıl taşlı bir yolda ilerliyorduk. Arka koltuktaki Daeun ve Dojun, Jaehyun'a ellerindeki haritayla bağırıyorlardı.

"N'oluyor?"

Jaehyun bir iki saniyeliğine bana dönüp "Ah, uyanmışsın," dedi. Daeun arkadan bağırdı.

"Buradan sağa dönmen gerekiyor!"

Jaehyun direksiyonu ani bir hareketle kırınca emniyet kemerime sıkıca tutundum. Uyanır uyanmaz ne güzeldi böyle.

"İçki almak için durunca diğerlerini kaybettik," dedi arabayı taşlı yolda oldukça hızlı bir şekilde sürerken. Üzerimdeki kırmızı ceketi kenara koyup oturuşumu dikleştirdim. Üçü de gergin görünüyordu.

"Sola. Hayır sağa- AY EVET SOLAYMIŞ!" Daeun bağırırken Dojun kızın elinden sertçe haritayı kaptı. "Şunu bana versene sen! Jaehyun dümdüz ilerle kardeşim. Sonra deniz kıyısına yaklaşırken sola döneceksin. Oradalar, telefonda da öyle söylediler zaten."

Jaehyun cevap vermeden sürmeye devam ederken saate baktım. 1'e geliyordu, güneş tepedeydi ve sabahki havadan pek farkı yoktu. Yani tamam sıcaktı ama o kadar da değil. Üzerimdeki kazak beni terletmiyordu.

(Yazarken piştim bu ne sıcak beh.)

Sonunda ağaçların seyrekleştiği yere park edilen arabaları görünce dördümüz de rahat bir nefes verdik. Dojun Daeun'un bacaklarına kafasını koyup çoraplı ayaklarıyla Jaehyun'un koltuğunu tekmeledi. "Bize buldum diye taşak geçip başka yola sapmasaydın bunlar olmazdı!"

Daeun ve ben güldük. Jaehyun arabayı park ederken yanındaki minik yastığı Dojun'a attı. Dojun geriye kaçılınca yastık Daeun'a geldi ve iki saniyede kaos oluştu.

Hepsi bir ağızdan aynı anda bağırmaya başlayınca yastığı aradan kurtardım. Yastıklar kutsaldır.

"İnsek mi artık?" Kemerimi çıkarıp Dojun'a laf sokmakla meşgul olan Jaehyun'un sözünü keserek yüzünün önünde parmağımı şıklattığımda dikkatini bana verdi ve diğer ikisinin de sakinleşmesini sağlayarak başını salladı, ardından kırmızı ceketini alıp el frenini çekti. Kapıyı açmadan önce siyah tişörtünün üzerine kırmızı kotumsu ceketini geçirdi. Ben de arabanın kapısını açıp önümdeki çantamı almadan önce botlarımı ayağıma geçirdim.

Temiz havaya çıkar çıkmaz çantamı sırtlandım. Diğerleri de arabadan çıkıp kapılarını kapatırken Jaehyun bagajdaki kendi eşyalarını almakla meşguldü. Onun yanına gidip dikildim.

"Taşınacak bir şey var mı?"

"Var ama senin taşıyabileceğin bir şey yok," dedi bana bilmiş bir bakış atıp çantasını sırtlanıp kucağına katlanmış çadırı alarak. Çadırı sol kolunun arasına sıkıştırdı, kenardaki siyah poşeti aldı ve Daeun ile Dojun'un eşyalarını almasını bekledi. Elinden siyah poşeti alıp içine merakla bakarken Jaehyun gözlerini devirdi ve kolunu omzuma attı. Gülümsedim.

İkisi de eşyalarını alınca Jaehyun kolunu omzumdan çekip bagajı kapattı ve arabayı kilitledi. Daeun ve Dojun önden yürümeye başlamışlardı, uzaktan da bizden önce gelen kişilerin sesleri duyuluyordu.

Sol elimle Jaehyun'un sağ elini tuttum. Parmak uçları buz gibiydi. Başımı beyaz bulutlarla dolu gökyüzüne kaldırdım. "Üşüyor musun?"

"Hayır," dedi. Yalan.

"Ben üşüyorum, ceketini ver."

"Olmaz."

"Neden?"

stitches Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin