Pazartesi günü, okulun çıkış zili çaldığında çözdüğüm test kitabından başımı kaldırdım. Nedense bugün fazlasıyla hızlı geçmişti. Eşyalarımı toparlarken telefonum titredi. Bakışlarımı telefonuma yönlendirirken bir yandan da kitapları sırt çantama takıyordum. Gelen mesaj bildirimini açtığımda ilk yaptığım şey göz devirmek oldu.
Jaehyun: ya park seoneul
Jaehyun: neredesin
SeoNeul: sınıftayım??
Telefonu kilitleyip okul gömleğimin üzerine kahverengi kazağımı geçirdim. Telefonumu sırt çantama koyup çantayı sağ omzuma atarak saçlarımı geriye attım ve sınıftan çıkan kalabalıkla beraber sınıf kapısına ilerlemeye başladım.
Jaehyun'la sarhoş olduğu geceden beri konuşmamıştık. Nasıl konuşabilirdim ki? Zaten cumartesi gününü önceki günün alkol sersemliğiyle geçirmiştir, pazar günü de annesiyle ablası geldiği için zamanı olmamıştır. Dün sabah iki aile üyesini eve girerken gördüğüm için biliyordum.
Derin bir iç çektim. Beynimin karanlık kıvrımlarındaki raflardan sürekli o geceki anılar yere düşüp kırılıyor ve sanki suya mürekkep damlatmışsın gibi her bir noktaya yayılıyordu. Durduramıyordum.
Sınıftan çıktığım anda kapının sağ tarafına yaslanmış uzun bir beden görmemle elim kalbime gitti. "Ödümü kopardın!"
Bu kişi elbette Jung Jaehyun'du.
"Gidelim," dedi ve hiçbir şey yokmuş gibi sağ elimi sol eliyle tutup yürümeye başladı. Tabii sürüklediği aciz bedenim de arkasından geliyordu. Beynimde sürekli sarhoşken yaptığı şeyler dolanıyordu. Acaba hatırlıyor muydu?
"Jaehyun, herkes bize bakıyor. Sen popülersin, şöyle davranma." Başımı etraftakilerin bakışlarıyla eğdim. Jaehyun ise gülüp beni kendine yakınlaştırdı.
"Ne? Hoşlandığım kızın elini tutamaz mıyım?"
Eline tırnaklarımı geçirdiğinde irkildi ve elini çekip cebine koydu. Zafer gülüşü atarken okul binasından çıktık.
Hava ılıktı, güneş gökyüzünden yavaş yavaş inerken okul bahçesi kalabalıktı. Gülüşenler, sohbet edenler, kaykay ve bisikletleriyle okuldan çıkanlar, koşanlar... Çeşit çeşit öğrencilerle doluydu.
"Woah," dedi Jaehyun gülerek. "Hava çok güzel değil mi? Bence biraz gezinmeliyiz."
"Nereye?" Dedim başımı kaldırıp ona bakarak. Omuzlarını silkti, gamzesi yanağında belirirken bana döndü.
"Bilmem, seni biraz daha gezdiririm. Hala görmediğin yerler var. Bugün eve gitmek istemiyorum."
Başımı salladım. "Bana uyar." Okuldan çıktık. Jaehyun sağa dönünce ben de onu takip ettim. Okuldan adım adım uzaklaşırken Jehyun elini cebinden çıkarıp elimi kavradı. Midemde hoş bir his oluşurken hafifçe gülümsedim. Jaehyun da bana gülümsedi. "Hoşuna mı gitti?"
"Hayır," dedim gözlerimi ondan kaçırıp yalandan öksürerek. Bu halime alayla güldü.
"Utandın mı yoksa?"
"Hayır!"
"Eminim öyledir." Jaehyun hırkasının kayan yakasını düzeltti. Ona bıkkın gözlerle baktım, beni sinir etmeyi çok iyi öğrenmişti anlaşılan. Gamzesini göstererek güldüğünde önüme döndüm. Etrafa bakınmaya başladım.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
stitches
Fanfiction❝ ve madem artık öpücüklerin yok dikişlere ihtiyacım olacak. ❞ ⋟ Aslen Koreli olsa da Kanada'da yaşayan Park SeoNeul tekrar Kore'ye dönüyor. Yeni ev, yeni okul, yeni insanlar derken yan evde oturan Jung Yoonoh ve aynı bedene tıkılı kalan diğer k...