15 : Melted Heart

2.9K 364 227
                                    

"Uyanıyor mu?"

"Sanırım uyanıyor."

Bu sesler de neyin nesiydi böyle? Ve neden midem bulanıyordu?

Gözlerimi araladım. Aslında beklediğim şey klasikti, hastanenin gri duvarı ile rahatsız edici bir ışık bekliyordum. Ama annemin yüzü hemen dibimde duruyordu. Ve tanımadığım bir yüz daha.

"İyi misin?" Tanımadığım kadının yüzünden yaka kartına gitti bakışlarım. Doktor Yoon.

"İyiyim." Sesim iyi geliyordu, başımdaki zonklama hariç harika hissettiğimi bile söyleyebilirdim. "Neler oldu?"

"Seni buraya getiren çocuk araba kazası geçirdiğini ama ciddi bir şey olmadığı için hastaneye gitmediğini söyledi. Sonradan da adrenalin hormonu vücudun iç dengesini düzeltmek isteyince vücudun buna tepki vermeye başladı. Ateşin çıktı ve vücudunu kontrol eden beyin fonksiyonların yavaşladı. Ah, cidden, kim araba çarpınca hastaneye gitmez ki?" Kadın bunları hızlı hızlı açıklarken ve söylenirken elindeki formu dolduruyordu. "Aynı annen gibisin."

Annem güldü. Bu ikisinin bestfriend moduna girmesini umursadığım söylenemezdi. Jaehyun'un beni buraya getirdiğini hayal meyal hatırlıyordum. Ama neredeydi?

Doktor bizi yalnız bırakınca anneme döndüm. Biraz konuştuk. Beni azarladı. Tabii ki azarlayacaktı, resmen araba çarpıp hastaneye gitmemiştim. Geri zekalısın.

"Jaehyun nerede?" Bir süre sonra sordum. Yüzünü ovuşturdu. O sırada da doktor içeri girdi.

"Onu geri yolladım. Büyük ihtimalle okuldadır." Saatine baktı. "Ya da çıkıyordur. Ah, işi arayıp gelmeyeceğimi söylemeyi unuttum."

"Gerek yok, gidebilirsin. İyiyim ben."

"Hayır, seni yalnız bırakmam." Gözlerimi devirdim.

"Evet gidebilirsin, zaten bir saate taburcu olacak. Kan değerleri normal. Ciddi bir şey yok. Sadece çok yorulmamaya çalış." Doktor gülümsedi ve annemin omzunu tuttu. "Hadi gel, kahve içmeye gidelim. Mesaim ve hastam bittiğine göre biraz dertleşiriz."

İkisi beraber bana veda ederek gittiklerinde sessiz odada tek başıma kaldım.

Aslında sessizlik iyi geldi, uyumak istediğimi ve ne kadar yorgun olduğumu fark ettim. Ve gözlerimi yumup uyumaya çalıştım.

Dün gece olanlar beynime akın etti. Benim kötü halde olduğumu nasıl anlamıştı? Evime gelmiş, telaşlanmıştı. Burnumda hala hoş kokusu vardı. Beni kollarında taşımıştı. Ateşime bakmış, hatta beni azarlamıştı. Ellerimi tutmuş, başını dizlerime yaslamıştı. Kalbim küt küt atmaya başladı. O kesinlikle Jaehyun olamazdı. Evet, o Yoonoh olmalıydı. Jaehyun asla böyle şeyler yapmazdı. Jaehyun benim için telaşlanmazdı.

Düşüncelere dalıp giderken kapım tıklandı. Ardından yavaşça açıldı ve bir çift meraklı göz bana baktı.

"Selam Seo," dedi Mark gülümseyerek. Ben de gülümsedim. İçeriye girdi ve yanımdaki sandalyeye geçti. Elindeki koparılmış papatya ile soğuk kahveyi bana uzattı. Oturur pozisyona geçip elindekileri aldım.

"Voah, tam ihtiyacım olan şey," dedim gülüp soğuk kahvenin ağzını açarak. "Teşekkürler."

"Aslında daha fazla çiçek getirmek isterdim ama okul biter bitmez geldiğim için," dedi siyah saçlarını karıştırarak. Elimle onu savuşturdum.

"Kalsın, böcek getirirler. Böceklerden nefret ederim," dedim yüzümü buruşturarak. Gülümsedi.

Garip bir sessizlik oldu.

Aslına bakarsanız Mark kırgın görünüyordu. Nedenini tabii ki biliyordum. Dün beni öpmek isterken geri çekildiğim içindi. Ondan özür dilemek istiyordum çünkü biçimli yüzünde bulunan bir çift ay parçasının duygu dolu olduğunu görmek içimi yakıyordu.

Ama özür dileyemezdim çünkü isteyerek geri çekilmiştim. Şu an yine aynı şey olsa yine geri çekilirdim çünkü Mark'dan gerçekten hoşlansam da onu erkek olarak değil, arkadaş olarak seviyordum.

"Dün akşam..." Mark söze başladığında kızardığımı hissettim. İşte, öpücükten bahsedecekti. Yerin dibine girecektim. Mark elleriyle oynarken bakışlarını bana, gözlerime çevirdi. Bakışlarımı kaçıracakken konuşmaya devam etti. "...hastaneye nasıl geldin?"

"Ha, o mu?.." Rahatlayarak mırıldandım. Ellerimle yanaklarımı ovuşturdum. "A-annem getirdi."

Ona Jaehyun'un gece yarısı evime dalıp beni uyandırdığını, kucağında taşıyıp taksiye bindirdiğini ve hastaneye getirdiğini söyleyemezdim. Duygularını incitmek istemedim.

"Anladım," dedi Mark başını sallayıp dudaklarını birbirine bastırarak. Siyah saçları alnına dökülüyordu. Mark gerçekten çok yakışıklı ve iyi kalpli bir çocuktu. Neden bana karşı duygular beslediğini anlayamıyordum. Duygularını incitmek en son isteyeceğim şeydi.

Mark tekrar "Dün..." diye lafa başladığında Tanrı'ya şükür kapı çalındı. Ardından içeriye hemşire girdi. "İsterseniz gidebilirsiniz Bayan Park. İşlemleriniz tamamlandı."

Gülümseyip başımı salladım. "Teşekkür ederim."

Hemşire odadan ayrılınca hemen yorganı üzerimden atıp gerindim. Ayağa kalktım ve yalın ayakla soğuk zeminde yürüyerek Mark'ın iki metre arkasında kalan masanın üzerindeki kıyafetlerimi aldım. Mark beni izliyordu. Tam hastane elbisesini çıkaracakken aklıma dank etti.

"Mark!"

"Tamam, çıkıyorum!" Gülerek ayağa kalktı. "Memnundum oysaki..."

"Ya!"

Koşarak çıktı ve kapıyı kapattı. Kızaran yanaklarımı ovaladım ve üzerimi değiştirdim. Annem evden yeni kıyafet getirmiş olmalıydı. Siyah dar pantolonu ve bordo ince kazağımı giyip üzerine lacivert hırkamı geçirdim ve spor ayakkabılarımı giydim. Saçımı elimle tarayıp minik aynada kendime baktım. Yorgun görünsem de umursamadım ve odadan çıktım.

Mark'la beraber hastaneden çıkıp temiz havaya adım attığımızda güneş batıyordu. Gökyüzü açık ve yüzünüze hafif bir meltem estiriyordu. Derin bir iç çektim ve ferahladığımı hissettim. Oda çok bunaltıcıydı.

"Ah, rahatladım!" Daha hastanenin kapısından yeni çıkmıştık. Mark güldü.

"Ben de senin iyi olduğunu görünce rahatladım." Dediği şey çok romantikti ama gülümsemekle yetindim. Ardından bir adım daha attım. Mark yürümeye başlamıştı bile.

Ve arkamda birini fark ettim. Dört metre kadar uzağımda duran birini.

Başımı çevirip arkama döndüm. Elinde çiçek buketiyle biri duruyordu. Koyu renk saçları her zamanki gibi dağınık ve alnına dökülüyordu. Gamzesi yanağındaki yerini alıyordu. Fakat gülümsemiyordu. Bakışları hayal kırıklığı ve öfke karışımıydı. Yüzü ise ifadesizdi, tıpkı duvar gibi.

Jaehyun'la birkaç saniye bakıştık. Ardından önüme döndüm ve Mark'a doğru ilerledim. Hiçbir şey olmamış gibi.

*
*

Rosepiar sana ithafen bebeğim, seni çok özledim.

stitches Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin