"Size içecekleri benim getireceğimi söylemiştim!"
"Hayır onu ben söylemiştim!"
"Tamam ama neden hiçbiriniz içki getirmedi?"
Sanırım olayları baştan anlatmam lazım.
Cumartesi günü sabahın 7'sinde alarmım yüzünden uyandım. Uykulu halimle 40 dakika içinde üzerime kot yırtık şortumu, siyah büyük beden kazağımı geçirdim. Saçımı tarayıp salık bıraktım. Tırnaklarımdaki lacivert ojeyi tazeledim, odamı toparlayıp akşamdan hazırladığım çantamı kontrol ettim. Power Bank'imi, kulaklıklarımı ve cüzdanımı da siyah sırt çantama sıkıştırarak hala bende duran Jaehyun'un siyah hırkasını üzerime geçirdim. Dişlerimi fırçaladım. Saat 07:40 olduğunda çantamı sırtıma atıp eve dün dönmüş olan uyuyan Rain'in tüylerini okşadım ve aşağı indim. Su şişeme suyumu da doldurup yanıma iki dilim ekmeği alarak evden çıktım.
Beyaz verandada lacivert botlarımın iplerini bağlayıp ayaz havayı içime çekip sessiz çimlerde ilerleyerek evin önüne geldim.
Neden mi hafta sonu sabahın köründe kalkıp hazırlandım? Kamp yapmaya gidiyorduk da ondan.
Okulun önünde buluşacak, hep beraber geldiğimiz arabalarla yola çıkacaktık. Incheon'a doğru ilerleyecek ama şehir dışında ve ormana yakın bir yerde kampı kuracaktık. Ayrıca okyanusa da yakın olacaktık.
Okulun önüne Jaehyun'la beraber gidecektik ve onu bekliyordum. Bugün normalde hava sıcak olacaktı ama henüz gündüz olduğu için bacaklarım soğuktan titriyordu. Neden şort giydiysem zaten...
Oflayıp üşüyen parmak uçlarımı ovalayıp etrafıma bakınırken yan evin garajından çıkan mat siyah Range Rover kornaya bastı. Sürücü koltuğundaki Jaehyun bana uykulu bir gülümseme fırlatıp önümde durdu. Hemen sürücü koltuğunun yanındaki koltuğa oturup elimdeki iki dilim ekmeğin birini Jaehyun'un ağzına tıktım. Diğerini kendi ağzımla tutarken çantamı ayak ucuma bırakarak arkama yaslandım ve kemerimi takarak ona döndüm. "Arabaya bayıldım."
"Evet, benim yeni bebeğim." Jaehyun şortuma ve çıplak bacaklarıma baktı. "Bunları niye giydin?"
"Bilmem?"
"Kamp yapmaya gidiyoruz, podyuma değil," dedi gözlerini devirerek ve vitesi değiştirerek gaza bastı. Ekmeğini yerken konuşmasına devam etti. "Uyku tulumunu getirdin mi?"
"Evet. Sen çadırı getirdin mi?" Saçlarımı kulaklarımın arkasına sıkıştırarak ona sorunca başını salladı ve direksiyonu sola kırdı. "Ah, Küçük Jaehyun'u da getirecektim ama annem izin vermedi."
"Salaksın," dedi Jaehyun başını iki yana sallayıp. Omuzlarımı silkip ekmeğimin son parçalarını ağzıma atıp ağzım doluyken konuştum.
"Ama onsuz uyuyamıyorum artık, dün sana söylemiştim."
"SeoNeul, yanında ben olacağım," dedi Jaehyun gözlerini devirerek. "Ayrıca sırf senin için böcekler girmesin diye özel çadır ve kokulu spreyler aldım."
Gülümsedim ve ona sol elimin baş ve işaret parmakların çaprazlayarak kalp gönderdim. Güldü. "Bu arada, ikimize çikolatalı süt aldım, gece yatmadan önce içeriz diye. Bir de marşmelovları ben getireceğim için ikimize ayrı bir paket daha aldım."
Başını salladı. Ardından bir iki saniye dönüp bana baktı. Başını tekrar yola çevirirken gamzelerini sergiledi. "O benim hırkam değil mi?"
Gözlerimi devirip kollarımı göğsümde birleştirdim. "Evet, asırlardır bende duruyor."
"Geri ver."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
stitches
Fanfic❝ ve madem artık öpücüklerin yok dikişlere ihtiyacım olacak. ❞ ⋟ Aslen Koreli olsa da Kanada'da yaşayan Park SeoNeul tekrar Kore'ye dönüyor. Yeni ev, yeni okul, yeni insanlar derken yan evde oturan Jung Yoonoh ve aynı bedene tıkılı kalan diğer k...