12 : Hug and Cry

3.2K 363 430
                                    

"Sağa mı sola mı?"

"Sola."

Pedallara basarken yanımda benim gibi bisikletle ilerleyen Mark'a kısa bir bakış attım. Ardından sürmeye devam ettim.

Günlerden pazar. Hava, son derece normal. Ruh halim, normal. En azından düne kıyasla.

Her neyse. Bugün, saat 11 civarlarında bilinmeyen bir numara bana mesaj atmıştı. O kişi Mark'tı ve beraber takılabilir miyiz diye sormuştu. Yapacak işim olmadığından kabul etmiştim.

Yaklaşık 20 dakika önce siyah bisikletiyle kapımda belirmişti. Gülümseyip bisikletimle yanına gitmiştim. Ve öylesine sohbet ederek sürmeye başlamıştık. Bana etrafı gezdiriyordu.

"Burası da eski bir kitapçı, okumadığınız kitapların varsa buraya satabilirsiniz Bayan Park."

Güldüm. "Teşekkür ederim Bay Lee. Beni değerli bilgilerinizle eğittiğiniz için."

"Her zaman yanınızdayım Bayan Park." Gülümsedi.

Her zaman yanınızdayım.

Bu cümle beni aptal gibi gülümsetirken utançla başımı ondan olmayan bir yere çevirdim. Kalbimi küt küt attırıyordu. Daha ne kadar onunla zaman geçirebilirdim emin değildim.

Her ilerleyişimizde saçlarım geriye savruluyor, üzerimdeki gri, ince, bol ve yarım kollu kazak uçuşuyordu. Arada Mark'a kaçamak bakışlar atıyordum. Siyah saçları alnına dökülse de rüzgar onları da geriye savuruyordu. Üzerinde siyah bir sweatshirt vardı. Siyah pantolonu ve NIKE spor ayakkabılarıyla acayip etkileyiciydi. Yay kaşları, sivilceleri, sol yanağı ve sol göz kapağındaki benleri, aralık pembe dudakları... Her şeyiyle etkileyiciydi.

"Önüne bak, bir yere çarpacaksın." Mark birden gülerek bana baktığında hemen önüme döndüm.

"Sana bakmıyordum..." Mırıldandım ve konuyu değiştirdim. "Yoruldum. Bizim oradaki parka gidelim."

"Tamamdır." Ve ikimiz de yönümüzü değiştirdik.

Bir süre sessizce pedallara bastık. Uzaktan gelen araba, kuş cıvıldamaları ile bisikletin sesleri dışında ses yoktu. Bloku dönerken bir köpek bize bakıp havladı. Birkaç kadın konuşarak ilerlerken onları da geride bıraktık.

"Eee, ailen ne iş yapıyor? Kardeşin var mı?"

Mark'ın sorusuyla omuz silktim. "Hayır, tek kardeşim. Annem kapak tasarımcılığı yapıyor, babam da Kanada'da bir şirketin müdürü."

"Hmm, baban Kanada'da mı?" Mark bana baktı. Başımı salladım. "Annenin işi yüzünden mi geldiniz?"

"Hayır, annemle babam boşandı. Biz gelmeden birkaç hafta önce." Yutkundum. Bir süre sessizlik oldu. Hala alışamamıştım. Gözlerime gelen yaşları geri iterken Mark bu halimi fark etti. Hayır, birilerinin önünde ağlamamalıydım. Özellikle Mark'ın önünde.

"Üzgünüm, konuyu açmak- DİKKAT ET!"

...

Aniden gelen ışık, solumda beliren hızlı araba, frene asılışım ve öne doğru yuvarlanmam. Başımı sertçe yere çarpmam. Kulaklarımın çınlaması. Acıyan kolum. Korkudan güm güm atan kalbim ve titreyen bedenim. Mark'ın bisikletten inip yanıma koşması. Arabanın sahibinin yanıma gelmesi.

Az önce ölüyordum.

Bunlar benim için acayip hızlı ve ani olmuştu. Daha ağzımı açmaya fırsat bulamadan Mark yanıma koşup başımı tutmuştu. "İyi misin? Bir şeyin var mı?!" Endişeyle açılan gözleri, kalkan yay kaşları, dağınık saçıyla çok hoş duruyordu.
Başımı salladım ve kalkmak için yeltendim. Arabanın sahibi bayan yanıma geldi. "İyi olduğuna emin misin? Çok özür dilerim, aniden önüme geldiniz ve duramadım-"

stitches Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin