Okulun bitiminde ceketimi ve çantamı alarak kalabalıkla beraber okul binasından dışarı çıktım. Kulaklıklarımı kulaklarıma takmış, dinen yağmurdan sonra açan güneşin yeni yeni batarken çıkardığı kızılımsı ışık süzmelerini izliyordum. Yerlerde küçük küçük su birikintileri oluşmuş, gökyüzünde çıkan gökkuşağı yansımasını suya bırakıyordu.
Okul bahçesinden de çıkarken etrafta park etmiş birkaç arabaya bakındım. Annemin arabası ortalarda yoktu. Ve ben otobüs kartımı da getirmemiştim. Ne halt edeceğimi bilmeden annemi aradım. Meşgule atıp bana mesaj yollamayı tercih etti.
Toplantıdayım, sonra iş yemeğine gideceğim. Gece yarısından sonra dönebilirim. Seni seviyorum~
Oflayarak etrafıma bakınmaya başladım. Öğrencilerin çoğu gitmişti. Sadece tek tük arkadaş grupları kalmıştı. Yapacak bir şeyim yoktu. Tabanları yağlayıp hatırladığım kadar eve gitmeye çalışacaktım.
Karşıdan karşıya geçmek için yola baktığım sırada ayağıma değen bir şey dikkatimi dağıttı. Kulaklıklarımı çıkarıp baktığımda bir basketbol topu olduğunu gördüm. Topu almak için yere uzanırken arkamdan biri bağırdı. "Topu atsana sersem!"
Başımı kaldırıp elimde topla oraya baktım. Kızlı erkekli bir grup okulun serserileri bana alayla sırıtarak bakıyorlardı. Takıldığım konu o asalaklar değildi. Bana alayla bakanların arasında kolunu sevgilisi Haneul'un omzuna atmış Yoonoh da vardı. Bir süre bana pislik gibi baktı, ardından solundaki, henüz bugün tanıştığım kibar çocuk Mark'a döndü. Mark bana bakmak yerine kollarını göğsünde birleştirerek bana laf atan çocuğa dik dik bakıyordu.
"Duymuyor mu bu ya? Kızım! Özürlü! Topu atacak mısın yoksa ben mi gelip alayım?" Bana laf atan yanında duran kız yayık yayık konuştuğunda topu kesip ona yedirme isteğimi bastırarak topu onlara attım. Arkama dönerken "Sersemler," diye mırıldandım.
Kulaklıklarımı takmadan önce karşıdan karşıya geçerken benimle alay edişlerini de duydum. "Aman Tanrım! Bize sersemler dedi! Meğerse biz sersemmişiz! Beni çok incitti cidden!" Kızın dediklerine aldanmayıp kulaklıklarımı kulağıma geçirdim. Asalaklar her yerde asalaktı. Her okulda vardı ve nedense hep beni buluyorlardı.
Okulu geride bırakırken ellerimi ceketimin ceplerine koydum. Aklıma takılan tek konu Yoonoh ve iki yüzlülüğüydü. Tanıdığım benimle arkadaşlık kurmaya çalışan komşum Yoonoh gitmiş, yerine arkadaşlarıyla uyumlu olabilmek için uğraşan sahte piçin önde gideni Jaehyun gelmişti. Yüzüne yumruğumu geçirmek istiyordum. Ne demeye benimle konuşmuştu ki zaten, en sonunda böyle bir kişiliğe bürünecekse?
Jaehyun ve Yoonoh farklıydı. Ve şimdiden Jaehyun'dan nefret etmiştim. İnsanların ona Yoonoh dememesini anlıyordum artık. Mark'la konuşurken Jaehyun'un Yoonoh ismini sıkıcı bulduğunu söylemişti. Demek ki okulda sıkıcı bulduğu kibar kişiliğini saklıyordu.
Yine de bana Jaehyun olarak yaklaşmaya ve konuşmaya çalışırsa işler hiç iyiye gitmeyecekti. Yoonoh'un gitmesini istemiyordum.
Hatırlayabildiğim kadar yolda ilerlemeye çalışmaya odaklandım. Bu sokak bitince üç dönemeç daha vardı, sonrasında şirin mi şirin biricik evimize kavuşabilecektim.
Arkamdan bir el kulaklıklarımı çekip soluma geçtiğinde başımı merakla çevirdim. Yoonoh olmasını bekliyordum. Fakat Mark'ın gülümseyen yüzünü gördüğümde ve içim burkulduğunda kendime kızdım.
"Hey, selam," dedi. İki eliyle bisikletini yanından sürerek yürüyordu. Gülümsedim ve "Selam," dedim.
"Şey, ben... Az önce olanlar için üzgünüm. Ona durmasını söyledim ama-"
"Sorun değil Mark. Teşekkür ederim." Gülümsedim ve kulaklıklarımı cebime sıkıştırdım. "Sanırım artık umursamıyorum. Bilirsin işte."
"Evet." Bir süre yan yana yürüdük. Cıvıldayan kuşların, arada nadiren geçen arabaların ve Mark'ın bisikletinin ilerlerken çıkardığı zincir sesi dışında ses yoktu. Böyle ilerlemeye devam ederken yanımızdan otobüs geçip gitti. Ben otobüse bakarken Mark da bana baktı. "Neden binmedin?"
"Normalde annem alacaktı, ama işi çıktı. Ben de kartımı getirmedim," dedim omuzlarımı silkerek. Mark başını salladı. Birkaç saniye sonra durdu. Bisikletine binerken bana koyu kahverengi gözleriyle baktı. "Atla. Seni bırakayım."
"Yolunun üstündeyse neden olmasın?" dedim gülerek. Başını salladı ve o da güldü. Bisikletin arkasında oturma demiri falan olmadığı için arka tekerleklerin iki yanındaki demir çıkıntılara ayaklarımı koyup ayağa kalktım ve ellerimle sıkıca Mark'ın geniş omuzlarına tutundum.
"Hazır mısın?" Ve cevabımı beklemeden hızla sürmeye başladı.
Rüzgar ceketimi ve saçlarımı geriye savururken güneş giderek batıyor, gökyüzü daha da turunculaşıyordu.
"Jaehyun'un evinin tam yanındaki ev değil mi?" Mark sesini duyurmak için bağırarak sorarken hızla kaldırımdan inip yola çıktık. Kalbim deli gibi atarken "Evet!" diye bağırdım.
"Benimki de iki blok sonra!" Duraksadı ve sola döndü. "Ne bileyim, işin düşerse uğrayabilirsin! Belki film izleriz!"
Şirinliği ve teklifi karşısında yüzümde bir gülümseme oluştu. Omuzlarındaki ellerimi sıkılaştırırken bağırdım. "Çok isterim!"
İkimizin de yüzünde gülümsemelerle ilerlemeye devam ettik. Kalbim küt küt atıyordu. Mark çok tatlı ve kibar biriydi. Ve teklifi yüzümde aptal bir gülümseme oluşmasını sağlamıştı.
Birkaç dakika sonra bizim bloka vardığımızda "Şu ev," diyerek gösterdim. Evin önünde durduğunda dikkatli bir şekilde inmem için Mark kolumu tuttu. İki ayağım da yerle buluştuğunda elini çekti. Gülümsedim.
"Teşekkür ederim, bıraktığın için. Ve teklifin için."
Gülümsedi ve ensesini kaşıdı. "Önemli değil... İkisi için de." Güldük. Ardından geri geri eve adımladım. "O halde okulda görüşürüz." Elimi salladım, onayladı. "Görüşürüz." Son kez gülümsedik. Ardından pedallara basarak uzaklaştı.
Aptal gibi sırıtmaya devam ederken eve girip odama çıktım ve kendimi yatağa bıraktım. Kalbim hala ağzımda atıyordu. Benden hoşlanmıştı. Ben de ondan hoşlanmıştım.
Sökeyim, ballının tekiydim.
Rain aşağıda kendi kendine havlarken yataktan kalkıp üzerimi değiştirmek için odada ilerledim. Ceketimi ve hırkamı çıkartırken perdeyi kapatmak için pencereye adımladım. Fakat Yoonoh'un penceresine asılı kağıdı ve büyük yazıyı görmemle okumak için yaklaştım. Okuduğumda perdeyi kapatıp üzerimi çıkarmaya başladım.
Konuşmalıyız.
Saat 8'de parkta buluşalım.*
*
Bölüm geç geldi, okul var diye yazamıyorum bir türlü beni affedin
ŞİMDİ OKUDUĞUN
stitches
Fanfic❝ ve madem artık öpücüklerin yok dikişlere ihtiyacım olacak. ❞ ⋟ Aslen Koreli olsa da Kanada'da yaşayan Park SeoNeul tekrar Kore'ye dönüyor. Yeni ev, yeni okul, yeni insanlar derken yan evde oturan Jung Yoonoh ve aynı bedene tıkılı kalan diğer k...