1. Part
Önceki Bölümde:
"Hoşça kal."Ardından bilet almak üzere havaalanına ilerledim. Arkamda her şeyi bırakarak.
Klimaların çalıştığı büyük camdan duvarlı binaya girdim. Dedektör ve X-Ray güvenlik kontrolünden geçerek pek kalabalık olmayan yerde yavaş adımlarla bilet gişesine ilerledim.
"Merhaba," dedi gişedeki kadın gülümseyerek. "Nasıl yardımcı olabilirim?"
"Kanada, Vancouver'a en yakın saate tek gidişlik bilet alabilir miyim?"
Kadın başıyla onayladı ve en yakın uçuşun 05:45'te olduğunu söyledi. Belgelerimi istedi ve işlemlerin tamamlanmasının teknik sıkıntılardan dolayı uzayacağını söyledi. O yüzden ilerideki siyah deri bekleme koltuklarına oturdum. Spor çantama sarılırken önüme gelen saçları kulaklarımın arkasına sıkıştırdım.
Öfkem dinmişti. Ellerimi açıp avuç içimdeki tırnak yararlarına bakıp iç çektim.
Anneme o kadar kırgındım ki onu gördüğüm anda yolumu değiştirmek, bir daha hiç konuşmamak istiyordum. Baba konusunda fazlasıyla hassastım ve bunu bilmesine rağmen yaptığı şey bencillikten başka bir şey değildi.
Dolan gözlerimi elimin tersiyle silerken çantamı kenara koydum, ayakkabılarımı ve etraftaki insanları umursamadan bacaklarımı karnıma çekip alnımı çıplak dizlerime yasladım. Ağlamak istiyordum ama çok yorgundum. Uçağım 5 saat sonra kalkacaktı, burada beklemek zorundaydım. Uyanık kalmam gerekiyordu fakat ağlamaktan başım, yorgunluktan ise bedenim ağrılar yüzünden çığlık atıyordu.
Ne kadar süre öylece oturdum bilmiyorum. Yarım saat? Kırk beş dakika? İnsanlar gelip geçti. Anonslar yapıldı. Işıklar yanıp sönerken ses geçirmeyen cam duvarlardan uçakların havalanıp indiğini izledim. Arada bir uyku bastırdı ve dakikalarca göz kapaklarımı açamadım. Bazense bakışlarım dalıyor ve gözlerimi bile kırpamıyordum.
Spor çantamı omzuma atıp bilet gişesine ilerleyerek kredi kartımı, pasaportumu, biletimi ve diğer belgelerimi alarak çantama koydum. Kadına teşekkür edip gişe yerinden uzaklaştım ve lavaboyu görmek için etrafıma bakındım. Elimi yüzümü yıkayıp kendime gelmem gerekiyordu.
Lavabolara doğru ilerlemeye başladım. Fakat arkamdan biri sertçe kolumdan tutup çevirdiğinde ne olduğunu şaşırdım.
Mavi tişörtü, siyah yırtık jeani ve dağınık siyah saçlarıyla Jaehyun tam karşımda durarak sıkıca sağ kolumu tutuyordu. Bakışları öfkeliydi. Gözleri, ağlamaktan kızaran ve şişen yüzümde gezinirken şaşkınlıktan bir şey diyemiyordum.
"Jaehyun."
"Gidiyoruz."
Sertçe tuttuğu kolumu daha çok sıktığında acıyla inlesem de beni umursamadan çıkışa sürüklemeye devam etti. Durması için elini kolumdan çekmeye çalışsam da fazla güçlüydü.
"Bırak beni Jaehyun."
Cevap bile vermedi. Sinirlenmeye başlarken bağırdım.
"Jae!"
Kolumu sertçe çekip ondan kurtuldum. Bana döndü. Dolan gözlerimle parmaklarının izinin çıktığı sağ kolumu ovuşturdum.
"Gidiyoruz dedim." Jaehyun gerçekten öfkeli duruyordu. Sesi o kadar sertti ki gerilmiştim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
stitches
Fanfiction❝ ve madem artık öpücüklerin yok dikişlere ihtiyacım olacak. ❞ ⋟ Aslen Koreli olsa da Kanada'da yaşayan Park SeoNeul tekrar Kore'ye dönüyor. Yeni ev, yeni okul, yeni insanlar derken yan evde oturan Jung Yoonoh ve aynı bedene tıkılı kalan diğer k...