9 : Class & Talk

3.3K 369 351
                                    

Eve gittiğimde dış kapıyı arkamdan sıkıca kapadım. Beynim o kadar sulu ve bulanıktı ki hiçbir şey o kadar da net değildi. Rain yanıma geldiğinde sırtımı dış kapıya vermiş parkede oturuyordum. Bacaklarımı kendime çektim. Rain kucağıma atladığında kollarımı ona sarıp sıkıca sarıldım. Yanağımı yalayıp kuyruğunu sallarken gülecek gücü kendimde bulamadım.

Nasıl bir işe bulaşmıştım ben böyle? Neden parka gidip onunla buluşmuştum ki?

İki yüzlünün tekiydi ve elinde kozlarım vardı. Tek bir şartı ve o da Mark'tan uzak durmamdı. Neden Mark olduğunu düşündüğümde ise ondan hoşlanmaya başlamış olduğumu anlamış olduğunu anlamam için sivri zeka olmam gerekmiyordu. Beni içten yıkmak istediğini söylemişti. Ve şu an bile yıkılmaya başlamıştım. Ondan nasıl uzak duracaktım?

İnatçılığım baş kaldırırken kendime hakim olamadım. Onu dinlemek zorunda değildim. En fazla ne yapabilirdi ki? Okulda rezil ederdi. Başka hiçbir şey yapamazdı. Mark'tan uzak durmak istemiyordum.

Ama Jaehyun beni korkutuyordu. O Yoonoh değildi. Arkadaşım olan Yoonoh gitmişti. Parkta dudaklarımın yanına kondurduğu öpücüğün değdiği yer hala yanıyordu. Kulağıma fısıldayışını hatırladığım her an tüylerim diken diken oluyordu. Ondan iğreniyordum. Beni birkaç dakika içerisinde o raddeye gelecek kadar etkisiz hale getirebiliyorsa onun şartına sadık kalmam gerekliydi. Tekrar aynı şeyleri yaşamak istemiyordum. Tek çarem Yoonoh'un bir an önce geri gelmesiydi.

Koltuklardan birine oturduğumda saat çoktan bire geliyordu. Öylece yarım saat kadar daha oturdum. Ardından kapı açıldı.

"Sen hala yatmadın mı?" Annemin kızgın sesini duyduğumda oraya dönme gereği bile duymadan başımı iki yana salladım. Kapıyı kapatıp anahtarı, çantasını ve montunu vestiyere bıraktığını duydum. "Kalk bakayım yatağa. Yarın okulun var."

Annem bana yaklaştı ve önüme geldi. Rain'i kucağımdan bırakıp annem hala ayaktayken ona sıkıca sarıldım ve ağlamaya başladım. Bağıra bağıra ağlıyordum. Ellerimle onun kazağını sıkıyor, göz yaşlarımı akıtıyordum. Annem şaşırıp kalırken ellerini saçlarımda gezdirmeye başladı.

Jaehyun'dan korktuğum için ağlıyordum. Yapabileceği şeylerden korktuğum için ağlıyordum. Mark'tan ayrılmak istemediğim için ağlıyordum. Ve Yoonoh'u özlediğim için ağlıyordum.

***

Ertesi sabah okula bisikletle gittim. Kırmızı bisikletim aylar sonra bile hala iş görüyordu. Bunun için minnettardım.

Hava açık ve sıcak sayılabilirdi. Bulutsuz gökyüzü ve yalnızca gölgelerin soğuk olduğu bir gündü. Ders fizikti ve çenemi elime yaslamış dışarıyı izliyordum. Uykum vardı. Benim hep uykum vardı. Yine de bugün kendimi tuhaf hissediyordum.

Zil çalana kadar dışarıyı izledim. Üniversite sınavı yaklaşıyordu ama o an için umurumda olmadı. Zilin çalmasıyla ayağa kalktım ve kitaplarımı alarak sınıfın arka duvarında dizili olan dolaplara ilerledim. Açık mavi dolabımın şifresini girip bir dahaki dersin defterini alırken kafam dağınıktı.

Sınıf gürültülüydü. Birbirine kağıt atanlar, bottle flip yapanlar, güreşenler, kıkırdaşanlar, flörtleşenler... Çeşit çeşit kişiler vardı. Yakınmıyordum. Komiklerdi. Tabii, size sataşmadıkları sürece.

Defterimi masama koyarken sınıftan içeri biri geldi. Kim olduğuna dikkat etmedim ama birkaç kız yılışmaya ve fısıldaşmaya başlamışlardı bile.

"Jaehyun, bugün bir şeyler içelim mi? Duyduğuma göre Haneul'dan ayrılmışsın."

Bir kızın yılışık sesine kulak kabarttığımda kanımın donduğunu hissettim. Başımı kaldırıp buz gibi bana bakan bir çift gözle göz göze geldiğimde dün gece olanlar beynime akın etmeye başladı.

Beni çağırışı. Yumruklarım. Tehdit. Öpücük.

Jaehyun kıza cevap bile vermeden bana doğru adımladı. Herkes sessizleşip buraya baktı. Tabii ki bakarlardı, okulun egoist, popüler çocuğu yeni kıza doğru adımlıyordu. Fakat kimse içimde fazlasıyla hissettiğim iğrenmeyi ve nefreti göremiyordu.

Bir adım önümde durduğunda ve kalçasının sırama yasladığında gözlerine bakmayı sürdürdüm. Koyu renk saçları bembeyaz tenine dökülüyor, kahverengi gözleri hafifçe kısıktı. Eliyle sıramdaki kalemimi alırken dişlerimin arasından "Eşyalarıma dokunma," diye tısladım. İçten içe sinirden köpürsem de dışarıdan son derece sakin göründüğüme emindim.

Jaehyun kalemi geri bırakırken sınıfa baktı. "Hepiniz dışarıya çıkın. Öğle yemekleriniz benden."

Saniyesinde sınıf boşaldı.

Jaehyun'a bakmayı sürdürdüm. Kollarımı göğsümde birleştirdim. "Bir şey mi oldu?"

"Hiç," dedi ve kollarını açarak gerindi. Ona dik dik bakarken tek kaşını kaldırdı. "Ne var, komşumu görmek isteyemez miyim?"

"Ne istiyorsun Yoonoh?"

Gözündeki bakışlar anında karardı. Yüzü gerilirken yaslandığı masamdan dikleşti. "Sana bana Yoonoh dememeni söylemiştim." Bir adım ilerledi. Geriledim. "Yoonoh gitti. Ve gelmeyecek. Boşuna umutlanma kızım."

Bir şey demedim. Ondan nefret ediyordum. Bunu iliklerime kadar hissediyordum. Yoonoh'u istiyordum.

"Lütfen Jaehyun," dedim. Bugün havamda değildim. "Ne oldu?"

Birden bire gardımı indirmeme şaşırdı fakat kendinden ödün vermedi. Gözlerindeki gölgeler biraz da olsa azaldı. Hatta birkaç saniyeliğine onu Yoonoh sandım. Fakat konuşmaya başladı ve Jaehyun geri döndü. "Dün geceki şartımı unutma."

Bir şey demedim. Mark'tan bahsediyordu. "Neden birden gelip bunu söylüyorsun?"

Sonunda konuşabildiğimde Jaehyun sırıttı ve eliyle saçını arkaya attı fakat tutamlar alnına geri döküldü. Eğer karşımdaki Yoonoh olsaydı ondan etkilenebilirdim. Yakışıklıydı. Bu su götürmez bir gerçekti. Beyaz dişleri, gülümseyince çıkan gamzesini, gözlerinin kısılışı... Fakat Jaehyun farklıydı. O sadece iticiydi. Hep de öyle kalacaktı.

"Ah, neden mi?" Alayla güldü. "Dün gece... Baştan sona, o güzel öpücük anı dahil, her şeyi senin şu yanıp tutuştuğun Mark'ın gördü."

Dedikleriyle yerimde donakalırken Jaehyun saçımı kulağımın arkasına atıp sınıftan birkaç kelime daha söyleyip çıktı.

"Ve o sana her geldiğinde, sen hep geri gideceksin. Taa ki kalbin acıyana dek. Ve işte o zaman bana yalvaracaksın. Ben de dün geceki o yumruğu sana ödetmiş olacağım."

stitches Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin