10 : Not Fine

3K 362 186
                                    

Jaehyun sınıftan çıktığında kollarımı kendime dolamış, öylece dikiliyordum.

İyi değildim. Benimle uğraşmasını istemiyordum. Sessiz, sakin bir hayat yaşamak istiyordum. Belli ki isteklerim Tanrı'ya fazla geliyordu.

Ayrıca Jaehyun Mark'ın dün geceki olayları gördüğünü söylemişti. Yumruğu, hatta öpücüğü dahil. Eminim Mark'ın güvenini sarsmıştım ve karşılaştığımızda ona ne diyeceğim hakkında en ufak bir fikrim bile yoktu.

Sonraki dört derste beynim sulu ve boştu. Dersleri dinleyemedim, aklımdaki düşünce Mark'a ne diyeceğimdi. Fakat bir şey bulamamıştım.

Öğle arasına gireceğimiz zil çaldığında yavaşça telefonumu, kulaklığımı ve ceketimi alarak sınıftan çıktım.

Bahçeye inerken durgundum. Aç değildim ve hava almak istiyordum. Ama aklıma sürekli Mark ve Jaehyun geliyordu. Bahçede Mark'la karşılaşırsam ona ne diyecektim? Üzgünüm, önce sana yüz verip sonra en iyi arkadaşın tarafından öpüldüğüm için mi diyecektim? Bunu diyeceğime kendi tükürüğümle boğulma fikri daha cazip geliyordu.

Arka bahçede ağaçların arasındaki çardaklara ilerlerken boş birine geçip ahşap banka oturdum ve dirseklerimi masaya yaslayıp kulaklıklarımla müzik dinlemeye başladım. Taeyeon'un Fine şarkısı denk geldiğinde çenemi avucuma yaslayarak gözlerimi kapadım.

Hafifçe esen rüzgar tenimde gezinirken ne kadar bunaldığımı fark ettim. Babamı özlemiştim. Arkadaşlarımı özlemiştim. Burada yapayalnızdım. Hiç kimse yoktu.

Kulaklığımın teki kulağımdan yavaşça çıkarıldığında irkilerek gözlerimi açtım ve karşımda oturan kişiye baktım.

"Ne dinliyorsun?" Çıkardığı teki kulağına takarken rüzgar siyah saçlarını savurdu. Yay kaşları hafifçe kalktı ve pembemsi dudaklarıyla sordu. "Taeyeon mu?"

Mark'ı onaylayarak başımı salladım. Çenesini sağ eline, sağ kolunu da masaya yaslayarak öylece müziği dinlemeye başladı.

Bitene kadar onu izledim. Etkileyiciydi, tatlıydı ve karizmatikti. Üzerinde lacivert bir hırka vardı. Kol saati ve siyah bilekliği sağ kolundaydı. Dudakları hafifçe aralıktı. Yüzünün yanlarında ve alnında birkaç tane sivilce vardı. Gözleri uykusuzluktan şişmişti ama o bu haliyle etkileyiciydi. Sivilceli, yorgun haliyle bile kalbimin hızlanmasını sağlamıştı.

Müzik bittiğinde kulaklıkları çıkardık. Mark hafifçe gülümsedi. "Eee, dün ne yaptın?"

Sorusunun altından beni sınadığını anlayabiliyordum. Yalan söyleyip söylemeyeceğimi, güvenilirliğimi test ediyordu. Fakat en iyisi ona doğruları söylemekti.

"Akşam parka gittim ve Yoonoh-..." Duraksayıp bakışlarımı elime indirdim, ardından derin bir iç çektim. "Jaehyun'la tartıştık."

"Neden?" Mark gözlerini gözlerime kenetleyerek beni can kulağıyla dinliyordu. Anlaşılan olayları sadece görmüştü, yani ne konuştuğumuzu duymamıştı.

"Uzun hikaye," diye geçiştirdim ve tekrar bakışlarımı ellerime indirdim. Kısık sesle ve öfkeyle mırıldandım. "Ondan hiç hoşlanmıyorum."

Mark buna güldü. Bakışlarımı ona çevirirken yuvarlak dişleriyle gülümsedi. "Güzel yumruktu."

Tüm oyunculuğumu kullanarak ona baktım ve şaşkınca sordum. "Orada mıydın?!" Sanki bilmiyormuşum gibi.

Başını salladı.

"Peki şeyi de mi gördün..."

"Jaehyun'un seni zorla yere yatırıp öpüşünü mü? Evet." Biraz gergin gibiydi. Yüzü gerilmişti ve arada bir etrafına bakıyordu. Kendimi acayip derecede mahcup hissediyordum. Ellerimle yüzümü kapatıp "Üzgünüm," diye mırıldandım. "Beni o şekilde görmeni istemezdim."

Derin bir iç çekti. "Senin suçun değildi." Ellerimi yüzümden çekip ona baktım. Güldü. "Ve o yumruğu unutmayacağım."

"Çok istiyorsan sana da atabilirim?" Dedim tek kaşımı kaldırıp sırıtarak. Ellerini yukarı kaldırdı. "Yok ya, iyiyim ben böyle."
İkimiz de güldük. "Bugün de seni bırakmamı ister misin?" Mark sorduğunda kollarımı göğsümde kavuşturdum. Tek kaşımı kaldırdım. "Bugün ben de bisikletle geldim."

"Wow. O halde yarış yapalım. Korktun mu?" Sırıttı. Güldüm. "Senden mi?"

"Pekala Bayan Park. Sandviç yemeye gitmeye ne dersiniz? Yakınlarda güzel bir kafe biliyorum." Ayağa kalkıp kalkmam için elini uzattığında gülüp elini tuttum. "Elbette."

"O zaman bisikletlere kadar yarış?"

"Toz yutmaya hazır ol Mark."

"Görelim bakalım SeoNeul."

Ve koşmaya başladık. Tabii ki Mark öndeydi şaka mısınız? Toz yutan taraf ben olmuştum ve bu hiç hoş değildi.

Fakat mark kaldırıma takılıp düştüğünde az kalsın duramayıp ben de düşecektim. Onun düşüşüne gülerken o da gülmeye başladı. "Of, çok komikti!" Yanına elim gülmekten ağrıyan karnımdayken gidip yerde sırtüstü yatan Mark'a gülmeye devam ediyordum. Mark da bir eli karnında gülüyordu. Saçları geriye doğru yatmıştı ve yuvarlak dişleriyle aşırı şirin duruyordu.

Elimi uzattım. "Kalk hadi üzerin kirlenecek."

Mark ılık eliyle elimi tuttuğunda onu çekmeye çalıştım, olmayınca iki elimle onu tutarak kaldırmak için debelendim. Mark verdiğim çabaya gülerek kalktığında elini istemeyerek bıraktım.

"Düşmeseydim ben kazanacaktım."

"Ama düştün. Ve," Elimle bisikletinin anahtarını salladım. "Ben kazandım."

"Peki peki," dedi ve beraber bisikletlerin yanına gittik. Kilitleri açtık ve bisiklet alanından çıkıp okulun çıkış kapısına ilerledik.

Fakat gözüm çıkarken çardakta Haneul ile kol kola oturan Jaehyun'a takıldı. Bana bakıyordu. Göz göze geldiğimizde sinirli bir şekilde önce Mark'a, sonra tekrar bana baktı. Gerçekten sinirli duruyordu. Yüzü gerilmişti ve elini yumruk yapmıştı. Nedensiz yere kalbi küt küt atmaya başladı.

Ve o sana her geldiğinde, sen hep geri gideceksin. Taa ki kalbin acıyana dek. Ve işte o zaman bana yalvaracaksın. Ben de dün geceki o yumruğu sana ödetmiş olacağım.

"SeoNeul hadi!"

Mark'ın seslendiğini duyduğumda kendime geldim ve Jaehyun'dan bakışlarımı kaçırdım. Ardından tüylerim diken diken olurken Mark'ın yanına gittim.

İçimde kötü bir his vardı.

*
*
Pazartesi sınavlarım başlıyor bu yüzden pek bölüm atamayabilirim eheh ama yazmaya çalışacağım o yüzden bildirimi bekleyin ;)

stitches Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin