Üzerime lacivert bir sweatshirt, gri bir eşofman altı geçirerek aşağı kata inmenin üzerinden yaklaşık bir saat geçmişti. Yemek yemiş, Rain ile oynamış, oturup televizyon izlemiştim.
Saat sekize giderek yaklaşıyordu. Beynimde hem Mark hem de Yoonoh vardı. Aslına bakarsanız Mark'ı hala aklımdan çıkarabilmiş değildim ama tam bir iki yüzlü olan Yoonoh-Jaehyun, artık her kimse, şahsının bahanesini merak ediyordum.
Yine inatçılık yapıp gitmek istemiyordum, sırf o dedi diye ayağına kapanmayacaktım. Ama lanet olası merakım hep ağır basıyordu ve yapmak istemediğim işleri zorla da olsa yaptırıyordu. Kendi zihnim kendisiyle çatışıyordu.
Rain benim yanıma koltuğa atlayıp bacaklarımın üzerine yayıldı. Dalgın dalgın elimle kumral, yumuşak ve uzun tüylerini okşadım. Elimdeki telefona patileriyle vurup havladı. Ekranı açıp saate baktım. 8'e iki dakika vardı.
Rain'i koltuğa itip başını okşadım. "Hemen döneceğim, yaramazlık yapma," diye mırıldandım. Anahtarlarımı, telefonumu ve spor ayakkabılarımı alarak evden çıktım. Hava çoktan kararmış, yarım ay gökyüzünde parlıyordu. Ayakkabılarımı giyerek çimlerde ilerledim. Acelem falan yoktu ve onu bekletmek istiyordum. Ama yine de olabildiğince hızlı adımlar atmaya başladım.
Yaklaştıkça kalbim giderek daha da hızlı atıyordu, sanki mümkün olabilirmiş gibi. Açıkçası özür dilemesini bekliyordum ve öyle yapacağından emin gibiydim. Yani, başka ne diyebilirdi ki?
Parka adımlar kala uzaktan uzun bir silüetin etrafta dönüp durduğunu gördüm. Evet, bu kesinlikle Yoonoh'tu.
Parkta yanına ilerlerken beni fark etti ve dönmeyi bıraktı. Üzerinde lacivert bir kazak ve eşofman altı vardı. Saçları dağınıktı. Eliyle tekrar geriye atarken bana doğru bir adım attı. Salıncakların önünde durduk.
"Ne konuşacağız?" dedim sessiz bir tonda. Ellerini ceplerine koyup başını kaldırıp gökyüzüne baktı. Adem elması çıkmıştı ve çok etkileyici görünüyordu. Beyaz teni ay ışığında parlıyordu.
"Bugün olanları." Gözlerimin içine baktı. Özür dileyecekti ve ben de onu affedecektim. Evet. "Mark'la çok yakındın. Çıkmaya mı başladınız?"
"Ne? Beni parka bunun için mi çağırdın?" Ona öfkeyle bakarken kaşlarını yavaşça çattı. Bir anda bakışları değişti. Bunu dememi beklemiyormuş gibi.
"Ne bekliyordun?"
"Ugh, bilmem, dün geceki ve bugünkü pislik gibi davranışlarından dolayı bir özür en azından?" Sinirlenmiştim ve sinirlenince ağzımı tutamazdım.
Yoonoh bana alayla baktı. "Ne olmuş onlara? Ah... Sen de beni şeker çocuk sandın. Aşağıdan öyle görünüyor olmalıyım."
"Ne?" Sinirden ve şaşkınlıktan dilim tutulmuştu. Gözlerim onun kahverengi gözleriyle birleşikken bana acıyormuş gibi baktı.
"İki iyi davrandım diye sürekli peşinde olacağımı mı düşündün? Hah." Başını iki yana salladı. Sinirle yumruklarını sıktım. "Sizin oralarda herkes bu kadar saf mı? Tanrım, beni nelerle uğraştırıyorsun?"
"Neden pisliğin teki oldun Yoonoh?"
"Bana Yoonoh diyerek daha çok sinirimi bozuyorsun," dedi beni omzumdan iterek. Gücü karşısında bir adım geriledim. Ona neler oluyordu böyle? "Yoonoh öldü. Artık Jaehyun var. Buna alışsan iyi edersin."
Ona dik dik bakarken konuştum. "Yoonoh geri geldiğinde ve özür dilediğinde burada olmayacağım. Ve sen de Yoonoh gelene kadar bana bulaşmayacaksın."
"Senin gibi babasız ucubelerin-"
Lafını yarıda keserek yumruk yaptığım sağ elimi suratına öfkeyle bağırarak geçirdim. Geriye sendelerken bir kere daha. Ve üçüncü geçirişimde yere, kumların devrildi. Üzerine oturup iki yakasını da tutarken öfkeden gözüm dönmüştü. Yakalarından tutup yüzünü yüzüme yaklaştırdım. Dudağı kanasa da kanı kenara tükürüp sırıttı.
"Bir daha babam hakkında konuşursan seni bitiririm."
Alayla kıkırdadı. "Ahh, SeoNeul." Tıchladı. Başını iki yana salladı. "Tamam."
"Ne tamam?"
Hala üzerindeyken dikkatim dağıldı ve birden iki belimden de tutup beni hızla altına aldı. Kollarını kaçmamam için kumlara koyarken ona şaşkınlıkla baktım.
"Yoonoh gelene kadar sana bulaşmayacağım ve baban hakkında konuşmayacağım." Yüzünü yavaşça yüzüme yaklaştırdı. Sıcak nefesi yüzüme çarparken iliklerime kadar titriyordum. "Ama bir şartla."
"Ne istiyorsun pislik? Para mı?" Dedim yüzüne iğrenerek bakarak. Güldü ve bir eliyle yüzümdeki saçları geriye itti. Dokunduğu her yer sanki alev alıyormuş gibiydi.
"Para mı? Hayır, o kadar basit değil maalesef." Elini çekti ve kulağıma doğru fısıldadı. Tüylerim diken diken olurken sıcak dudaklarını kulağıma dayadı. Teninin tenime değdiğini hissettim. "Seni içten yıkacak bir şey olması lazım."
Kulağımdan çekilirken ona bakıyordum. Tek kelime edemedim. Fakat sonra kendimi zorladım. "Ne istiyorsun?"
Sırıttı ve yüzüme doğru iyice yaklaştı. Ellerimi göğsüne koydum. Fakat beni umursamadan alev gibi sıcak dudaklarını tam dudaklarımın yanına bastırdı. Kalbim küt küt atarken ellerim titriyordu. Sıcak nefesi yüzümde dağılırken birkaç saniye sonra yavaşça dudaklarını çekti. Ve yüzüme doğru fısıldadı.
"Mark'a yaklaşmayacaksın. Ona aşık olsan bile onunla olmayacaksın. Kalbin dayanamayana kadar onun yanına gitmeyeceksin. Ve ben ne zaman seni onunla görürsem, giderek daha fazla uğraşmaya başlayacağım."
*
*Bad Boy Jaehyun vs. Good Boy Yoonoh
Sizce hangisi?
![](https://img.wattpad.com/cover/97727569-288-k828408.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
stitches
Fiksi Penggemar❝ ve madem artık öpücüklerin yok dikişlere ihtiyacım olacak. ❞ ⋟ Aslen Koreli olsa da Kanada'da yaşayan Park SeoNeul tekrar Kore'ye dönüyor. Yeni ev, yeni okul, yeni insanlar derken yan evde oturan Jung Yoonoh ve aynı bedene tıkılı kalan diğer k...