Sabah uyandığımda üzerimde dün geceki kıyafetler vardı. Sırtım yatağın diğer yarısına dönüktü. Uykulu bir şekilde telefonumu komidinin üzerinden alarak saate baktım. 9:42.
"Lanet olsun." Kısık sesle mırıldanıp yüzümü ellerimle ovuşturdum. Okula geç kalmıştım. Fakat şimdi bu kafayla gitsem bile bir bok anlamayacağımı biliyordum.
Gece nasıl buraya geldiğim hakkında hiçbir fikrim yoktu. En son Jaehyun'a sarılırken uyuya kalmıştım ve gerisi karanlıktı. Büyük ihtimalle unutmuş olmalıydım. Yoksa Jaehyun'un beni eve, hatta yatağıma kadar taşıyacak hali yoktu ya.
Ayaklanıp yüzümü yıkamadan üzerimi çıkardım. Dolaptan M.Ö bilmem kaç bin yıl önceden kalmış siyah basketbol şortumu giydim. Üzerime de gri erkek reyonundan aldığım, göğsünde beyaz harflerle freedom yazan tişörtü giydim. Kıyafetlerimi öylece yerde bırakıp banyoya ilerledim.
İşimi halledip elimi yüzümü yıkarken aynadaki gözleri ağlamaktan şişmiş halime acıyarak baktım. Saçlarımı tararken aslında bir nevi rahatladığımı hissediyordum. En azından Mark'a benim söylemem gerekmemişti. Ve hallolduğu için mutlu bile sayılırdım. Fakat durup aynaya bakarak ne kadar gülmeye çalışırsam çalışayım işe yaramadı.
Mark olayı bittiğine göre geriye tek Jaehyun'dan uzak durmak kalıyordu, en azından eski hayatıma dönebilmek için.
Merdivenlerden inerken çoraplarımı giymediğimi fark etsem de geri çıkmak çok zor geldiği için yalın ayak yürümeye devam ettim. "Anne?!" Evin içinde bağırırken sonunda aşağı indim. Rain yanıma koşup havaya zıplayarak havlamaya başladığında eğilip tüylerini okşadım.
"N'aber Rainy? Eve iyi baktın mı?" Havladı. Onu bırakıp mutfağa ağır adımlarla ilerlerken havlamaya devam etti. Son kez ona baktığımda koltuğa bakarak havladığını fark ettim.
Bir adım yaklaştım. Bir adım daha... Kenardan bir elin sarktığını gördüm ve hemen geri çekildim. Annemin eli değildi, kesinlikle bir erkek eliydi. Rain hırladı.
"Rain," dedim. Bana baktı. "Atla."
Sanki komutumu bekliyormuş gibi tüm fizik kurallarına karşı gelerek uçan tekme atarcasına koltuğa tek hamlede zıpladı ve uyuyan kişinin korkuyla bağırmasına neden oldu.
"Dostum! Sana beni uyandırma dedim!.." Sesin sahibi sanki tüm gece aynı olay dönüp duruyormuş gibi konuştu. Ayrıca ses çok tanıdıktı. Bu yumuşak tını...
İlerleyip ürkekçe yeni uyanan ve Rain'in tüylerini okşayan kişiye baktım.
"Jaehyun?"
"Ne?" Küstahça -aslında daha çok uykulu- bir şekilde cevap verince koltuğun arkasına yaklaştım ve ona baktım. İçinde beyaz tişört, onun üzerinde gri yakası kaymış kapüşonlu hırka ve altında da siyah basketbol şortu vardı. Saçları dağılmış, dudakları kızarmış ve şişmişti.
"Burada ne arıyorsun?" Bu günlerde bu soruyu ona çok fazla soruyordum. Rain onu yalayıp karnında sanki altındaki koltukmuş gibi tepinip zıplarken Jaehyun gözlerini örten sol kolunu yüzünden çekip bana baktı ve üstündeki Rain'i işaret etti. "Şu yaratığı üzerimden alsan?"
Rain'i tutup yere bıraktım ve o da anında her şeyi unutup köpek mamasını yemeye gitti. Jaehyun da ayaklanıp kollarını ufuklara kadar uzatmak istercesine açarak ve bağırarak gerindi. Hala ondan bir cevap bekliyordum. O ise saçını karıştırarak bana baktı, ardından gözlerini devirdi.
"Dün uyuya kaldığında seni getirdim. Annene haber vermek için aradım, o da orada kalacağımı sanıp -evet burada kaldım- bana yapman gerekenlerin listesini yazdırdı-" Arka cebinden küçük bir kağıt çıkardı ve okumaya başladı. "Yaratığın kumunu değiştir. Yaratığı bahçeye bağla. Yaratığı öldür. Çiçekleri sula. Etrafı toparla. Dolaptan kıymayı çıkar. Jaehyun'u iyi besle." Kağıdı buruşturup arkaya atarken mutfağa ilerlemeye başladı.
"O yaratık değil!" Arkasından bağırırken koltuğun yastıklarını düzelttim. Buruşuk kağıdı açıp okudum. Rain yazısını bin kere karalayıp büyük harflerle YARATIK yazmıştı. Ve evet, tahmin edildiği gibi listede Yaratığı öldür ya da Jaehyun'u besle diye bir madde yoktu.
Mutfağa, pencereden ve arka kapıdan güneş ışıklarının akın ettiği alana girdim. Arka bahçeden kuş cıvıldamaları ve su fıskiyelerinin sesleri duyuluyordu. Jaehyun buz dolabına bakınıyordu. "Ne yesek?"
Onun yanına gidip dolabın kapağını daha çok açtım. Birkaç saniye boyunca yan yana buzdolabına baktık. Ve ikimiz de aynı anda konuştuk.
"Pastırmalı yumurta."
"Mısır gevreği."
Yüzünü buruşturdu. "Evet, doğru. Mısır gevreği yemeliyiz. Pastırmalı yumurta çok zor geldi."
Fikrimi onayladığına şaşırdım açıkçası. Zaten bugünlerde pek kendi gibi davranmıyordu. "Sen hem neden... kendi evine gitmiyorsun?"
Dolaptan sütü çıkartırken omuzlarını silkti. "Çok uzak."
"10 adımlık yer! Ve mecaz anlamda değil, cidden 10 adım Jaehyun." Ellerimi belime koyup ona bakarken sütü tezgaha bıraktı, buz dolabının kapağını da kapatıp bana ters ters baktı.
"İstenmediğim yerde kalmam o halde." Masanın üzerine bıraktığı telefonunu aldı ve arkasını dönüp mutfaktaki arka bahçeye açılan kapıya yürümeye başladı.
Bir an ne yapacağımı şaşırdım ve elim ayağıma dolaştı. Ellerimi belli belirsiz havada sallarken Jaehyun çıkmak üzereydi. Elini aralık kapıya götürdüğünde dudaklarım benim yerime hareket etti. "Kal!"
Jaehyun durdu ve birkaç saniye sonra bana döndü. Tek kaşını kaldırarak beni koyu renk, fakat sabah güneşinin vurduğu gözleriyle inceledi. Açıklama beklediği belli oluyordu. Resmen susuz balık gibi çırpınıyordum şu an. Yanaklarım kıpkırmızı olmaya başlamıştı. Bana ne oluyordu böyle?
"Kal işte," diyebildim yalnızca. Hızlı ve kesik kesik nefesler alıyordum. Kalbim ağzımda atıyordu. Ayrıca hava sıcaklamış mıydı ne?
"Alışveriş merkezine gideceğim ve- biriyle gitmek istiyorum. Yani sadece seni tanıyorum- Mark hariç. Onunla konuşamam tabii- yüzüm kızarır ve ağlarım. Suçlu hissediyorum- duygularıyla oynadım ve biraz rahatlamak iyi gelir dedim. Biraz param var- belki milkshake içeriz POP'S da yani. Başka neresi var ki zaten?-"
"Gitmemi istemiyor musun?"
Jaehyun tüm o söylediklerimi umursamayıp bana güneş ışınlarının vurduğu gözleriyle baktığında dudağımın içini ısırdım. Önce çıplak ayaklarıma, sonra tekrar bana bakan bal gibi gözlere baktım. Dudaklarımdan mırıldanırcasına tek bir kelime çıktı.
"Gitme."

ŞİMDİ OKUDUĞUN
stitches
Fanfiction❝ ve madem artık öpücüklerin yok dikişlere ihtiyacım olacak. ❞ ⋟ Aslen Koreli olsa da Kanada'da yaşayan Park SeoNeul tekrar Kore'ye dönüyor. Yeni ev, yeni okul, yeni insanlar derken yan evde oturan Jung Yoonoh ve aynı bedene tıkılı kalan diğer k...