Sarsılarak uyandırıldığımda içerisi zifiri karanlıktı.
İlk önce nerede olduğumu anlamayıp korkuya kapıldım. Çığlık atacak gücüm de yoktu. Çok fazla bitkindim. Saçlarım terden alnıma yapışmıştı ve sanırım kolumu kanatmıştım.
İki yabancı elin de omuzlarımda olduğunu bilmek beni daha iyi hissettirmiyordu.
"Uyan." Tekrar hafifçe sarsıldığımda sesin yumuşak tınısını tanıdım. Ve şaşırdım. Onun burada ne işi vardı?
"Jaehyun?" Güçlükle konuştum, sesim fısıldar gibi çıkmıştı. Öksürdüm ve yattığım koltuğa daha çok sindim. İlk önce ne olduğunu algılayamadım ve okul için uyandırdığını düşündüm. "5 dakika daha."
"Hayır, aptal. Sana uyuma demiştim." İki kolumu da kaldırarak beni yattığım yerden oturur pozisyona getirdi.
Ona neden diye sormak istedim ama gözlerim çoktan kapanmıştı ve yorgunluktan açamıyordum. Konuşamıyordum bile. Burnuma hoş bir koku geliyordu. Jaehyun'un kazağından geliyordu.
"Jae..." Sadece bunu söyleyecek gücüm vardı.
"Sakın uyuma." Birden beni bıraktı, başım öne düşerken ellerim bağdaş kurmuş kucağımdaydı. "Uyumuyorsun değil mi?"
Mutfaktan ses geldi. Dolap kapaklarının açılıp kapandığını duydum. Jaehyun sürekli "Uyuma, uyuma, uyuma," diye söyleniyordu. "Uyumuyorum..." dedim güçlükle. Beni uyanık tutmaya çalışıyordu ama bilincim kapanmak üzereydi. Kendimi sarhoş gibi hissediyordum.
Bedenim artık dayanamayıp geriye düşerken bir kol boynuma, diğer kol da dizlerimin arkasına dolandı. Havaya kaldırıldığımı hissettim. Burnumda yine o hoş koku vardı.
"Ne yapıyorsun..." Mırıldandım.
"Aptal. Sana 10 kere uyuma demiştim. Hastanede günlerce yatmak mı istiyorsun?" Jaehyun lambayı açtı. Kapalı gözlerim bile ışıktan rahatsız olmuştu. Yüzümü buruşturdum. "Yanıyorsun. Hastaneye gitmeliyiz. Tanrım, annen nerede?!"
Başımı omzunun altına yasladım. O kadar rahat, sıcak ve hoş kokuyordu ki iyice uyku moduna giriyordum. Jaehyun ise beni taşırken oradan oraya dönüp duruyordu. Telaşlıydı ve hala neler olduğunu bilmiyordum. Sadece uyumak istiyordum. Jaehyun'la beraber kıvrılıp sonsuzluk uykusuna dalmak istiyordum.
"Taksi. Taksi," Beni koltuğa oturttu ve cebinden telefonunu çıkardı. Gözlerimi kendimi zorlayarak açtım. İlk gördüğüm şey cam kapı ve dışarısı oldu. Gökyüzü kapkaranlıktı. Saat kaçtı acaba? 2? 3? Bakışlarımı Jaehyun'a çevirdim. Telefonda biriyle hararetli bir şekilde konuşuyor, arada elini saçına daldırıyordu. Konuştuğunu görebiliyordum ama hiçbir ses yoktu. Sanki suyun altındaymışım gibi hissediyordum. Hafif, yorgun, yoğun. Giderek batıyordum.
Jaehyun telefonu kapattı. Ve bana döndü. Ayak uçlarıma oturdu ve eliyle alnımı yokladı. Dokunduğunu biliyordum ama neden bana sahte geliyordu?
Bir şeyler dedi. Bana baktı. Kollarımdan tutup sarstı bedenimi. Bağırdığını biliyordum ama hiçbir şey duyulmuyordu.
Ellerimi tuttu, elleri soğuktu. Hissedebiliyordum, bu iyi bir şey olmalı. Elleriyle ellerimi sıkarken bir şeyler söylüyordu. Sonunda alnını dizlerime yasladı. Ona her şeyin yolunda olduğunu söylemek istedim ama sesim çıkmadı. Evin önünde taksi belirdiğinde Jaehyun hemen beni kaldırdı. Ve tekrar kollarındaydım; rahat, sıcak, hoş kokan kollarında.
Dışarı çıkıp aceleyle beni taksiye taşırken bilincimi kaybettim.
***
Bilincim arada gidip geliyordu. Ama çoğunluğu karanlıktı.
Zihnimin nemli zemininde otururken durgun durgun önümdeki karanlığa bakıyordum. Kazada başımı fena çarpmış olmalıyım, sonrasında da duygu patlamaları üst üste birikmişti. Ve vücudum bu durumu kaldıramamış, kendini resetlemişti. Evet, şu an düzgün düşünebiliyordum. Peki neden hala bilincim yerinde değildi?
Karanlığa bakarken bir beden belirdi. Siyah eşofmanlı, beyaz kazaklı. Koyu renkli, ipek gibi saçları ve süt gibi teni olan birisi. Gülümsediğinde insanın kalbini eriten gamzelere sahip biri. Sesiyle insanı uyutan birisi.
"Yoonoh?"
Başını onaylayarak salladı. Gülümsedi. Gülümsemesi tüm dertlerimi ortadan kaldırıyordu. Ayağa kalkmak istedim ama o bir metre uzağıma, karanlıkta zemin olduğu bile belli olmayan yere oturdu. Parlıyordu, Tanrı'nın beden bulmuş halı gibiydi. Eşsizdi.
Jaehyun ile Yoonoh arasında pek bir fark yoktu. Yoonoh normal genç gibiydi, hamburger yer, dostlarına sataşır, derslerden kalırdı. Ama iyi kalpliydi, kimsenin kötülüğünü düşünmezdi. Cömert ve yardım severdi. Jaehyun da gençler gibiydi, ama o çıkarı için kötülüğü seçebilecek bir karakterdi. Benim kötülüğümü isteyebilecek bir karakterdi.
Yoonoh bana uzunca süre bir şey demeden baktı. Ardından konuştu. "Uyanma zamanı geldi."
Ve Yoonoh gözlerimin önünde birden yok oldu.
***
SINAV HAFTASI BİTTİ ÇOK ŞÜKÜR.
RAHAT RAHAT BÖLÜMLER YAZABİLİRİM.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
stitches
Hayran Kurgu❝ ve madem artık öpücüklerin yok dikişlere ihtiyacım olacak. ❞ ⋟ Aslen Koreli olsa da Kanada'da yaşayan Park SeoNeul tekrar Kore'ye dönüyor. Yeni ev, yeni okul, yeni insanlar derken yan evde oturan Jung Yoonoh ve aynı bedene tıkılı kalan diğer k...