Yürüyordum... Sessiz ve yağmur tanelerinin iz bıraktığı ıssız sokakta, karanlıkta tek başıma yürüyordum. Hava bilinçaltımın yansıması gibi bulutluydu, sisler yüksek binalara düşman gibi sarıp sarmalamıştı her yeri. Etrafta çok fazla insan yoktu. Olanlar da, üzerlerindeki montlara sımsıkı bir şekilde sarılmış hızlı bir şekilde yürüyordu. Bir anda yanağımdaki ıslaklıkla yağmur fazlasıyla şiddetlenmeye başladı. Yağış hızı normalin katlarca fazlasıyken, insanlar koşarak oldukları yeri terk etmeye başladı. Yağmur taneleri, dolu gibi can yakıcıydı. Asfalt delinmeye başlamış, su oluşan oyuklarda birikmeye başlamıştı. Su yerden yükselirken, canımın acısıyla koşmaya çalıştım. Yere düşen taneler insanlara dokunduğunda çığlıklar artıyordu. Yağmur cenazeye dönüşmüştü. Bileklerime kadar hızla yükselen su güçsüz bedenimin hareket etmesini engellerken kollarımla kafamı korumaya çalışarak koşmaya devam ettim. Yarıklar koşmamı zorlaştırırken, ayağımın yere takılmasıyla suyun boynuma kadar geldiği bir çukura düştüm. Vücudumu esir alan korku kalp atışlarımı hızlandırırken, yağmurun dur demeden devam etmesi nefes almamı zorlaştırıyordu.
İyi bir hayatım yoktu. Aslına bakılacak olursa, hayatımda 'iyi' kelimesine yer yoktu.
Hayatın acımasızlığının getirdiği yalnızlıkta boğulan benim için su dalgaları aslında hafif kalırdı. Yine de içimdeki karanlıkla küs olan aydınlık, küçük bir umut olsa da yaşama itiyordu beni. Çünkü hayattaki dönüm noktalarına inanıyordum ve bir gün her saniyesini zifiri karanlık kuyuda geçirdiği bu hayatın tamamen değişeceğine inanıyordum. Bu yüzden ölmeyi hak etmiyordum.
"İmdat!" Dedim boğazımı aşmak üzere olan su dolu çukurun içinden. "Kimse yok mu? Yardım edin!"
Sesim boğazımı parçalarcasına yüksek ve güçlü çıkarken, gözyaşlarım yanaklarımdan usulca süzülmeye başladı ve suya karıştı. Etraftan insanların boğuk sesleri kulaklarımı doldursa da, kimsenin beni umursamaması basit hissetmemi sağlamıştı.
"Lütfen, şu an ölemem!" Diye bağırdım bu sefer özgür bir şekilde. İnsanların bencilliği çırılçıplak bir şekilde gözlerimin önündeydi. Artık ne söylersem söyleyeyim, burada ölecektim.
Su gözlerime kadar geldiğinde, gözlerimi kapattım. Herşeyin anlamsız son bulduğu hayatım için suya karıştı gözyaşlarım. Ölüm yersizdi belki şimdi ama yine de ses etmedim. Edemedim, bütün vücudum neredeyse tamamen suya karıştı.
Suyun içinde aniden kolumda hissettiğim elin karşısında ne olduğunu anlamadan, yağmurun dindiğini ve yukarı doğru çekildiğimi hissettim. Gözlerimi açmaya cesaret edemesem de duyduğum ses beni tamamen kendime getirdi.
"Artık yeni bir hikayeye başlıyorsun ve o hikayenin yazarı benim."
**
"Ne?"diye bağırarak uyandığımda, gün ışığının azaldığı odamda tek başıma olduğumu fark etmem iki dakikamı aldı. Sık nefeslerimin ardı arkası kesilmezken zorlukla yataktan doğruldum ve yatağın başlığına yaslanarak soluklanmaya başladım. Yine bir kâbus görmüştüm.Son zamanlarda sürekli ardı arkası kesilmeyen kabuslar görüyordum. Her seferinde sonunda öldüğümü gördüğüm kabuslar beynimde travma etkisi yaratırken, kalbimin atışı sanki her seferinde tamamen duruyordu. İnsanın yaşadıkları ve korku, rüyaları bile etkiliyordu.
Sakinleşmekten ziyade, kafamı dağıtmak için yatağımın başında duran laptobumu kucağıma alarak titreyen ellerimle bilgisayarı açtım. İlk kez gördüğüm rüyalardan birinden bu kadar etkileniyordum, bu korkmama sebep olmuştu. Kafamdan atmak istercesine, bloğuma girerek birşeyler yazmaya başladım.
"Gün gösterirse yüzünü, Gece kaybolur.
Gün batmazsa akşamüstü, Gece kahrolur.
Gün sürerse ömür boyu, Gece sonsuza dek yok olur."
Bilgisayarı kapattım ve havanın bozuk olmasını umursamadan üzerime ince bir hırka alarak, dışarıya çıktım. Evde sadece erkek kardeşim Doğu ve tanımadığım bir kızın olması en büyük avantajımdı. En sevdiğim kahve dükkanına doğru yürümeye çoktan başlamışken yağmurun yağmaya başladığını fark ettim. Bu içimde güzel bir hissin oluşmasını sağladı. Yağmuru çocukluğumdan beri çok severdim.
Yağmur Tanrı'nın bize en büyük armağanıydı bana göre. Yağmurun ruhumuzu temizlediğine inanan tarafım bana gülümsedi usulca.
Yağmur, insanın ruhunu temizlerdi. İnsanlar hırkalarına, ceketlerine sıkı sıkı tutunurken hırkamı çıkarttım ve kafamı gökyüzüne doğru kaldırdım. Gülümseyerek gözlerimi kapattım. Yağmuru iliklerime kadar hissetmek istiyordum. Yaralarıma en iyi gelen şey bu olacaktı.
Biraz daha ıslandıktan sonra insanların bana baktığını fark ettim. Genellikle insanları o kadar çok umursamazdım ama hava soğuktu, üşümüştüm. Hırkamı giyerek umursamadan sırılsıklam bir şekilde yürümeye devam ettim. O sırada ayağım büyük bir taşa takıldı ve yere düştüm. Her zamanki meşhur sakarlığım...
Üstüm başım çamur olmuştu ve galiba çukur gibi bir yere düşmüştüm. Bravo bana! Belediye çukuru olsa gerek biraz derindi. Bu yüzden seslenmeye başladım.
"Hey!Kimse yok mu?" İçimdeki korkak taraf kendini bana göstermekten çekinmedi. Yukarıyı görebilmek için zıplamaya başladım, işe yaramıyordu.
İki dakika daha bağırdığımda artık direnmeyi kestim ve korkuyla sessizce beklemeye başladım. Tam o sırada bir kol bana doğru uzandı ve beni sertçe çekerek çıkarttı. Korksam da o elin beni çıkartmasına itiraz etmedim.
Bir saniye... Bu durum gördüğüm kabusla doğru orantılıydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Karanlık Melek
FanfictionO karanlık bir melekti; Bense karanlığın ta kendisiydim. Mevsim- Hande Erçel Aybars- Tolga Sarıtaş Oğuzhan- Çağlar Ertuğrul Eylül- Burcu Özberk Murat- Emre Kınay Doğu- Alperen Duymaz Anne- Didem İnselel Ada- Afra Saraçoğlu Yağız- Onur Tuna Dr. Sima...