Yorulur muydu insan kalbinin atmamasından? Sevmek ister miydi karanlığın içerisinde?
İkisinin de cevabını bilmiyordum. Tek bildiğim sadece fiziksel olarak acı çekmediğimdi... Ruhum da acı çekiyordu. Soğuk ve yıpranmış tenimin altında acıyan birşeyler vardı. Her defasında kalbime ok gibi batan bir sessizliğin ardında kabuk tutmayan yaralar vardı ve de iyileşmeyeceği kesindi.
"Bekle!" Dedi. Peşimden geldiğini hissediyordum. Umursamıyormuş gibi davranmak zorundaydım.
Onunla konuşursam canımın daha çok yanacağını biliyordum.Onu duymamış gibi yürümeye devam ederken mırıldanarak söylendiğini farkettim. En sonunda kolumdan çekti ve beni kendine doğru döndürdü. Ağlıyordum ve çok fazla utanmıştım. Bunu farkederek bir süre yüzüme baktı . Gözlerim kesin kızarmıştı.
"Neler oluyor Mevsim?" Dedi ciddi bir ses tonuyla. Neden umursadığını gerçekten anlayamıyordum. Bu kafamın karışmasına sebep oldu. İnsanların beni umursadığını söylesem, doğru olmazdı. Bunun pek beni rahatsız ettiği yoktu gerçi ama çevremde güvenebileceğimi hissettiğim sadece iki kişi vardı .Eylül ve Oğuzhan. Onlar yıllardır kopmadığım, doğrusu istesem de kopmadığım tek insanlardı. Yanlarında ailemden bile daha fazla güvende hissediyordum. Aile... Annem,sürekli dengesiz davranan bir kadındı. Onu anlamak üstün bir zekâ isterdi... Üvey babamın ise ne olduğu ortadaydı. Ah, bir de kendimi yakın hissetsem bile uzak olduğum bir kardeşim vardı; Doğu. Yine de o bazen eve bile gelmiyordu. Bir arkadaş grubu vardı, şu popüler olanlardan. İnsanları umursamadan kafasına eseni yapardı. Onun bu hareketine bazen çok özeniyordum. Sanırım evdeki en özgür kişi oydu. Sırf bu yüzden umursandığımı ve değerli birisi olduğumu hissedemiyordum.
"Ne neler oluyor?"dediğimde sol gözümden akan yaşı hissettim. Hemen gözlerimin dolması en nefret ettiğim huyumdu.
"Ağlıyorsun!"dedi sinirlendiğini belli eden bir ses tonuyla. Anlamadığım şey neden benim gibi bir kızla konuşmaya çalıştığıydı .Olağan üstü derece yakışıklıydı. Bu diğer kızların ilgisini çekmek için yeter ve artardı bile.
"Bir gündür tanıdığım biriyle ne konuşacağımı sanıyorsun sen? Oradan bakınca salak gibi mi duruyorum? Bana daha fazla soru sorma ve beni rahat bırak. Ben sana göre değilim."dediğimde ağzı açık bir şekilde yüzüme baktı. Son cümleyi vurgulamıştım.
Ne düşünüyordu,anlayamamıştım ama dediklerimi umursamıyor ve saçma buluyor gibiydi.
"Alt tarafı ne yaşamış olabilirsin?"dedi sinirden kendi kendine gülmeye başlarken. Dudakları alayla yukarı kıvrılmıştı. Bu canımı acıttı.
"KESİNLİKLE ÇOK YAKIŞIKLI VE SANA GÖRE DEĞİL. HEM DE BU SENLE YAŞIT OLAMAZ." dedi iç sesim. İlk dediği cümleyi görmezden geldim ve ikincisine odaklandım. Sahiden en az yirmi duruyordu. Acaba kaç yaşındaydı?
"Oradan bakınca kendine faça atan, sevgilisi tarafından terk edilmiş kızlara mı benziyorum ben böyle konuşuyorsun?"dedim bu sefer ben sinirden gülmeye başlarken.
"Ben ne gibi duruyorum?"dediğinde duraksadım kısa bir süre.
"Ben insanları yargılamıyorum."dediğimde kaşlarını çattı ve düşünmeye başladı. Bakışlarını gözlerimden ayırmış, boşluğa kenetlemişti.
"Bu sefer rolleri mi değiştik sen, senden uzak durmamı istiyorsun."dediğinde yüzü eski ifadesiz keskin halini almıştı. "Sedece... Lütfen benden uzak dur."dedim zorlukla yutkunurken. Onunla konuşmaman gerekiyordu. Hayatıma lanet okudum ve gözlerimi yeniden gözleriyle buluşturdum. "Neden?"dedi biçimli kaşlarını kaldırarak bu sefer. Salak bir kız olduğumu düşünüyordu muhtelemen.
Konuşurken suratına bakmaya çekiniyordum adeta. Çok fazla kusursuz biriydi. Gözleri olsun, dudakları olsun oturup sayfalarca şiir yazılmak için yaratılmış gibiydi. "Boşver."diyip tekrar yürümeye başlarken elime dokunarak beni durdurdu.
"O zaman tam anlamıyla tanışmaya ne dersin?"dedi gözlerimin içerisine bakarak. Kısa bir süre ne demek istediğini idrak edemesem de, daha sonradan anladım...
--
"Buraya ilk defa altı yaşımda geldim. Her haftasonu beni buraya getirir ve beni burada sallardı. İnsanın en kıymetli hazinesinin sevgi olduğunu onun sayesinde anladım... İlk geldiğim andan beri sevmiştim zaten burayı. Neredeyse her hafta sonu getirmeye devam etti beni. Biliyordum... Sadece benim sevdiğim için değil, onun da sevdiği için buradaydık.
Bazen gözlerine bakardım ama en çok sevdiğim ona ait şey saçlarıydı. Onlarla oynamayı, cennet kokan saçlarını kollayarak uyumayı çok severdim. Çok güzellerdi. Sarıydı. Zamanla... Zamanla o sarı saçlar seyrelmeye başladı... Dökülmeye... Daha sonra zayıflamaya başladı... Ondan sonra bir daha hiç buraya gelmedik ve bir daha kimse beni burada sallamadı..."dedi Aybars.
Oturduğumuz salıncakta sallanırken, salıncağın iplerine dokunmaya başladı gözlerini kapatarak.
Bunları neden bana anlattığını çözmeye çalışıyordum fakat başardığım pek de söylenemezdi çünkü amacı beni etkilemekse, bunu başarıyordu. Gerek özenle kurduğu cümleleriyle,gerek yoğun bakışlarıyla.
Yanımdaki salıncağa uzanarak elini tuttum istemdışı davranarak.Bu yaptığımı elini tuttuktan sonra idrak edebilmiştim. Ne yapıyordum ben? O an elimi tam geri çekecektim ki gözerini açarak bana bakmaya başladı.
"Onu ziyarete gidiyor musun?"dedim elim hala eline dokunuyorken. Güzel ellere sahipti.
"Evet...Her sabah."
"Annen dışında seni seven insanlar var."dedim ve onun da elimi tuttuğunu hissettim. Kestane rengi saçları karışmış, muhteşem ötesi güzel gözleri ise KIZARMIŞTI. İşte bu yüzden sevmiyordum bu rengi. Hep acıda vardı.
"O günden sonra hep hastanede olmayı istedim... O her zaman doktor olmamı isterdi. İnsanlara umut ışığı olmamı..." Toparlanmaya başlamıştı. Hayatımda gördüğüm en güçlü insandı belki de. Yine de dengesiz hareketlerini kestiremiyordum. Yavaşça elimi elinden çektim. Bakışları eski halini almaya başladığında ona güç vermek istercesine konuştum. "Olacaksın."dedim çok zayıf bir tebessümle. Çok güzeldi...
"Tabii ki de olacağım. Hem de sence de beyaz önlük içerisinde çok seksi olmaz mıyım?"dediğinde ikimizde gülümsedik. Eve gitmem gerekse de umursamadım. Büyük ihtimalle onu bugünden sonra bir daha görmezdim. Annesini kaybetmesi onu hayata tutunmaya yönlendirmişti sanırım. Dışarıdan durduğu gibi soğuk ve sert değildi ama yine de yakışıklılığını ne olursa olsun kaybetmiyordu. Düşündüm. Ben annemi kaybetsem, hayatımdaki tek değişiklik gideceğim yurt olurdu.
Beni annesinin onu getirdiği yere getirmişti. Ormanlık bir alanda biraz ıssız ama rahatlatıcı derecede güzel bir yerdi.
Annesiyle beraber yaptıkları salıncaklara oturmuş, konuşuyorduk. "Aybars."dedim sesimi çıkmaya zorlayarak.
"Efendim."
"Bana bunları neden anlatıyorsun?" Bunu istemesen de demek zorundaydım. Konuşmamız tehlikeliydi.
"Bilmiyorum. Senin olayın ne?"dedi konuyu kapatmak istercesine. Gözlerimi karşımdaki ağaca kenetledim. Konuyu değiştirmem gerekiyordu.
"Boşver. Her insanın sırrı vardır. O meraklı doktorun sana bunları söylememesini dilerdim. Kendimi küçük düşmüş hissediyorum."Kelimeler dudaklarımdan öylece süzülmüştü.
"O doktor-"derken lafını kestim.
"Ona söyledim, üstelememeliydi... Böyle davranması çok saçma. Aptal kadın! Sana rezil oldum!"dedim ve kafamı önüme eğdim yeniden. O kadın sayesinde buradaydık.
"Mevsim."dedi rahatlatıcı bir tonda. Sesi çok güzeldi. Etkileyici, erkeksi, hoş bir ses tonu...
"Üzgünüm herşey onun suçu!
Çok duyarsız." Ses tonum tahmin ettiğimden de sinirli çıkmıştı."Mevsim, o aptal benim ablam."

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Karanlık Melek
FanfictionO karanlık bir melekti; Bense karanlığın ta kendisiydim. Mevsim- Hande Erçel Aybars- Tolga Sarıtaş Oğuzhan- Çağlar Ertuğrul Eylül- Burcu Özberk Murat- Emre Kınay Doğu- Alperen Duymaz Anne- Didem İnselel Ada- Afra Saraçoğlu Yağız- Onur Tuna Dr. Sima...