Sabah olduğunda alarmın sesiyle değil, Jennifer'ın bağırışıyla uyanmıştım. Ufak bir kahvaltıdan sonra telefonunu eline aldı, nereye gitmemiz gerektiğini üç kere kontrol etti. Arabayla gitmeye karar verdim ve sürücü koltuğuna oturdum. Jennifer bana yolu tarif ederken bir yandan konuşuyordu.
"Diğerleri bizim burada olduğumuzu biliyor mu?" dedi güne yeni başlayan, kaldırımlarda yürüyen genç kesime bakarak. Hepsi insan değildi, olamazdı.
"Alnımızda isimlerimiz yazmıyor Jenn. Ve evet, biliyorlardır ama sadece tahmin ediyorlardır. Bruce burada yaşıyor." Parmağıyla bir yer gösterdi, dediklerimi bile dinlemiyordu. "Sol!" Tabii ki sola geçemedim çünkü kavşağın yanındayken söylemişti. "Sol dedim Jane!"
"Bunu önceden söyleyeceksin ki şerit değiştirebileyim Jennifer!"
"Arabayı ben kullanmalıydım."
"Araba benim."
Hayretle ağzını açıp, "Öyle mi? Senin olan benimdir sanıyordum?" dedi.
"İşime gelince."
"İşine gelsin o zaman Jane. Sola kır!"
Zorlu geçen on beş dakikadan sonra konumu atılmış olan alana ulaştık lakin geldiğim yer hayalimdekiyle kesinlikle uyuşmuyordu. Arabayı durdurmadan çevreyi incelemeye başladım, herhangi bir şeye çarpmamak için birden frene bastım. Jenn ile aynı anda öne gittik ama ikimiz de konuşamadık.
Alaric'in modern bir binada olduğunu düşünmüştüm ama çevresi çitlerle örülü, toprak arazinin ortasında, yanlarından kurumuş otlar çıkan bir prefabrik ev görüyordum. Fırtına çıksa uçacak gibiydi.
Bu küçük ev buraya yeni konulmuşa benziyordu çünkü çevresinde molozlar, eskimiş tahta parçaları ve tuğlalar vardı. Yıkılan bir binanın boş arazisine taşınan yeni bir ev? Arabadan hızla indim ve karşıma baktım. "Doğru yerde miyiz?" diye sordu Jenn, elindeki konumu kontrol ederek.
Çitlerin kenarlarını gösterdim. "Motosikletlere bak." dedim. Yürümeye başladığımda Jenn kendi etrafında dönmeye son verdi ve takip etti. Kurumuş otlara basa basa ilerledim. Dışarıda birisini görmeyi umdum ama kimse yoktu. Zaten kapalı olan hava beni bunaltıyordu, bir de yokluğun ortasında kalmışım gibi hissediyordum.
Prefabrik evin bir kapısı vardı, küçük camları yarı açıktı. Yaklaştıkça içeriden sesler geldiğini fark ettim, kalabalığın oluşturduğu uğultuydu. Kapalı küçük kapının tokmağını tutup ittirdim. Karşıma direkt Alaric olduğunu düşündüğüm kişi çıktı. Bu evin ne bir odası ne de başka bir şeyi vardı. Tek, koca bir odaydı.
Karşıma çıkan ilk kişi sarının koyu tonlarındaki saçlarını ensesinden toplamış, kalıplı, temiz yüzlü bir adamdı.
Elinde ise liste tutuyordu.
"Jane ve Jennifer." dedi bize bakarak.
"Alaric Carter?" dediğimde başını salladı. Onu bu şekilde görmeyi beklememiştim, oldukça yaşlı bir şekil değiştiren hayal etmiştim ama bu adam en fazla otuzlu yaşların başında olmalıydı.
Ona bakmaya son verip odanın kalanını inceledim. Onlarca kişi bize bakıyordu. İçeri son giren bizdik ama sadece on dakika geç kalmıştık. Sıra sıra konulmuş küçük masalar, tahta sandalyeler...
"Yedi yaşıma dönmüş gibi hissettim." dedi Jenn yabancı gözlere dönerek. Alaric bunun üstüne gülümsedi. Yedi yaşında bile böyle bir sınıfta vakit geçirmezdik, antrenman yapardık. Kalenin derslik alanı da vardı ve Jenn küçükken oradan kaçardı. Onu zorla sınıfa sokan ben olurdum.
Alaric listeyi kapadı. "Öyle de diyebilirsin. Lütfen yerinize geçin."
Yerim?
Yürümeden önce odanın en arkasına kadar inceleme fırsatı buldum. Beklediğim kadar kişi yoktu ama beni rahatsız edecek kadar patili dost vardı. O pati sahiplerinin bir kısmını dün görmüştüm, şimdi hepsi ayrı ayrı oturmuştu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gölge
FantasyKurtlar, şekil değiştirenler, büyücüler ve gölgeler... Anlaşmazlıklar sebebiyle hepsi ayrı yaşarken konseyin yaptığı bir açıklamayla hepsinin hayatı değişecektir artık. Birlikte yaşamayı ve anlaşmayı öğrenecektir bu ırklar. Konseyin gücünü reddede...