Tuzlu terimin tadı ve kanımın metalik hissi dilimin üzerinde bir katman oluşturmuştu.
Ayaz, tepemden aşağı ikinci kez su dökmüş ve gözlerimi yakan terin acısını biraz bastırmıştı ama döktüğü su, sızlayan yaralarıma merhem değil çakmak olmuştu. Yüzümden akan suyu mümkün olduğunca dudaklarımda tutmaya çalışıyordum, su içmem gerekiyordu.
Bir gün öncesinde susuzluk aklımı kaçıracağım raddeye ulaşmıştı, ölmemem için tepemden boşaltıyorlardı çünkü kanımın tadını da alabileceğim halde beni besliyorlardı. Bir hayvandan farksızdım.
Fakat artık suya ihtiyacım olduğunu sanmıyordum, kuruduğumu fark etmiyordum. Göremediğim güneş ışığı önemsiz kalmıştı, iltihap kapan yaralarım Ayaz beni ittirdiğinde tekrar kanamaya başlıyor, patlıyordu. Zehirlenecektim, kuruyacak ve iskelete bu şekilde sallanırken dönüşecektim.
Ama bunlar tatlı acılardı.
Boynumdan aşağısı kırmızıya boyanmıştı, sebebi kan değildi. Hamyam... bacaklarımın arasından bile akıyordu. Ayaz ve Xavier beni aralarına kıstırmış ve on dakikalık dinlenmeden sonra beni o kasenin içindeki tüm Hamyam'a bulamışlardı. Ve sonra kaseyi yenilemişlerdi.
Bazen saatlerce kayboluyorlardı. Odaya geri döndüklerinde üstleri kan içinde oluyordu. Benim kanım olmadığını biliyordum. Kimin kanıydı?
Xavier bir kurt adamdı, hemen iyileştiğine şüphe yoktu. Ama erken saatlerde onu gördüğümde kaşından aşağı akan kan lekesine çok yakından bakabilmiştim. O kan ona aitti. Sanki birisi ona kafa atmıştı ve kaşını patlatmıştı. İyileşmişti ama temizlenme ihtiyacı duymamıştı.
İçeri girdiğinde çok sinirliydi ve bütün sinirini benden çıkarmaya yemin etmişti. Tek kelime etmemiş, bir soru bile sormamış, kurala uygun oynamamıştı. Yanımdaki Hamyam dolu kaseye iki elini aynı anda daldırmış, avuç dolusu Hamyam'ı hem göğsümün arasına hem de sırtıma aynı anda bastırmıştı.
Çığlıklarım açık kapıdan çıkmış, kulağıma geri dönmüştü.
O Hamyam hala üzerimden akıyordu.
Xavier kenara çekilmiş, yerini Ayaz almıştı.
Sallandığım kısmın, kan gölünün hemen önüne sandalye çekmişlerdi. Nasıl hala ölmüyordum bilmiyordum, çoktan bayılmış olmalıydım. Marcus'un günde bir kere uğramasının sebebi bu muydu? Bana bir şey içiriyor ve siktirip gidiyordu. Ama Ayaz'ın dediğini de duymuştum, Hamyam onu zorluyor ve biraz daha verirsen yaşatmak yerine öldürecek demişti.
Xavier ona katılmamış, Hamyam sayesinde yaşadığımı söylemişti.
Öleceğim anı bekliyordum.
Beni öldürmesini umuyordum çünkü dördüncü kanunu uygulayacak halim yoktu. Kendi canıma kıymak için kolumu kaldıramazdım.
Ayaz, karşıma çekilen sandalyeye oturmadan önce bileklerime uzandı. Kilitleri açtığı an ceset gibi aşağı düştüm. Beni belimden sardı, üzerimdeki Hamyam ve kan ona da bulaştı. Dokunduğum an beni cehenneme götüren Hamyam onlara hala hiç etki etmiyordu.
Düşmemden önce beni hemen arkadaki sandalyeye oturttu. Kırık ayak parmaklarımı dün iksirle iyileştirmişlerdi, Xavier beni Hamyam'la yakarken özellikle parmaklarıma sürmüştü.
Sanki... Hamyam'a buladığı taraflarım acı kaybolduğunda çok daha hızlı iyileşiyordu.
Ayaz karşımdaki sandalyeye bacaklarını gerip oturdu, Xavier köşedeydi. Neden o karşıma geçmemişti? Ayaz'a işi bırakmıyordu, kendisi beni acıya buluyordu. Fakat durması için yalvardığımda ağzımdan çıkan Ayaz'ın ismi oluyordu. İyi polis kötü polis rolünü mü uyguluyorlardı? Ayaz'ın iyi polis olduğuna dair tek kanıt yoktu, sadece yalvardığımda Xavier'a bir bakış atıyordu ve Xavier kendisi duruyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gölge
FantasíaKurtlar, şekil değiştirenler, büyücüler ve gölgeler... Anlaşmazlıklar sebebiyle hepsi ayrı yaşarken konseyin yaptığı bir açıklamayla hepsinin hayatı değişecektir artık. Birlikte yaşamayı ve anlaşmayı öğrenecektir bu ırklar. Konseyin gücünü reddede...