58. Bölüm

4.8K 726 351
                                        

Filmlerde içimi parçalayan o sahnenin başrolüydüm. Yakılmak, kazığa bağlanmak üzere götürülüyordum ve tek suçum içimize deliren kurtları salan adamlarla bizi ayırmak üzere kurulan duvarın büyüsünü sağlama almaktı.

Xavier veya Ayaz o kurtların çıktığını yalanlamamıştı. Fakat Xavier bir ara gülümsemiş ve üzülmüş numarası yaparak "Keşke elini sürmeseydin, zaten öleceklerdi." demişti.

Anlamamıştım.

Ayaz beni odadan çıkarmadan önce giydirmişti. Üzerimde bel kıvrımı bile olmayan, odundan yapılmış gibi katı görünen bir elbise vardı. Ayaklarım çıplaktı, saçlarım yolunmuştu. Tenimin hiçbir yeri görünmüyordu ama sebebi üzerimdeki askılı elbise değildi, kendi kanımla günler önce kaplanmış ve artık o kanın derimle bütünleşmiş olmasıydı.

Ellerimi kenetleyen zincirlerin öteki tarafını Marcus tutuyordu. Gözlerim bağlıydı, nereye basıyordum bilmiyordum. Kapalı gözlerle aldığım eğitim, içimdeki görüş, günler önce kaybolmuştu. Çevremin kalabalık olduğunu gözüm kapanmadan önce görmüştüm. Otuz dakikadır yürüyordum, gökten birisi inecekmiş ve beni çekip çıkarabilecekmiş gibi etrafımı saran bir sürü kurt vardı. Yürümeye halim olmadığını görmüyorlar mıydı?

Ayaklarımın altında kurumuş toprak vardı, belki de Hamyam'ın içinde gezindiği o lanetli yerlerden geçiyordum. Fakat sonra çimenler tabanımı gıdıklamıştı. Ölmeden önce bir şey hissedebildiğim için mutluydum.

Marcus yavaşladığımda zincirlerden çekiyordu ve beni az kalsın düşürüyordu. Dönüşen kurtların haricinde, en dibimde, Ayaz vardı. Gözüm kapalı olduğu için benimle ilerliyordu. Sendelediğimde dirseğimden tutuyordu, yürümeye devam ettiriyordu. Hiç konuşmamıştı. Elbiseyi kafamdan aşağı geçirirken fısıldamış, sonra susmuştu.

"Çektirdiğim acılar bir yana, ateşin bedene ne yaptığını biliyorum. Hamyam kadar mahvetmese bile çok gerçekçi hissettirecek. Eğer hemen ölmezsen alev dalgalarının arasına bir ok göndermelerini emredeceğim. Seni kalbinden vuracak ve acını keseceğim. Sadece, bağırmamaya gayret et."

O kadar tozdan sonra beni düşünmesi çok tatlıydı.

Bunun için onu cehennemde ziyaret edecektim.

Ayaz sendelemediğim halde kolumdan tutunca geldiğimizi fark ettim. Samanların arasına adım atmadan önce bileğimdeki zincirleri çıplak elleriyle kırdı. Bundan sonra ikimiz yürüdük. Bata çıka ilerlerken nefes almıyordum. Omuzlarımdan tuttu ve beni döndürdü.

Biliyordum.

Önümde yüzlerce kişi vardı ve hepsi bana bakıyordu.

Ayaz beni kazığın önüne dayadı. Kollarımın tepesinden gergin bir ip geçirdi ama boğucu raddede sıkmadı. An itibariyle kaçmayacağımı, buna çabalamanın ne kadar salakça olacağını bildiğimi biliyordu. Ayrıca, kaçacak gücüm kalmamıştı.

Ayaz ipleri bıraktıktan sonra önüme geçti ve göz bandına parmaklarını geçirip aşağı indirdi. Karanlıktı. Gece olmuştu.

Kısık bakışlarımdaki bulanıklık dağılmaya başladığında benden metrelerce ileride toplanan, dip dibe giren ve izlemek için buluşan o kalabalığa şahit oldum. İçimde bir şeytan varmış ve yaklaşanı yakacakmış gibi geride bekliyorlardı. Halbuki samanları kaplayacak o ateş bu kadar uzağa yayılamazdı.

Soğuk bakışlarımı beni izleyen türlü kişilerin üstünde sağdan sola gezdirdim. Gülmeye başladığımda Ayaz kaşını kaldırıp bana baktı. "Şebek olacağımı hiç düşünmemiştim. Umarım iyi bir şov olur." Birbirini ezip de öne geçmeye çalışan kimse yoktu. Herkes sakince olduğu yerde duruyordu. Ben mora dönüşen o kuru toprakların üstündeydim, bu insanlar da aynı şekilde. Hemen arkalarından orman başlıyordu.

GölgeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin