23. Bölüm

18.9K 1.6K 299
                                    

Hançeri bıraktım, aynı şekilde bekledim. Yattığım tarafa dolandı, başucumdan gelen ışığı kesti ve saniyelerce baktı.

Tam geri adım atacağı sırada durdu.

"Ne zamandır uyanıksın?"

"Neden odamdasın?" Sesim ıslanmış hoparlörden geliyormuş gibi çıktı. Yatağımın kenarı çöktü, hemen dibime oturdu. Sonunda gözlerimi açabildim.

"İster inan ister inanma ama... ölüp ölmediğini kontrol etmeye geldim." Başımı hafif kaldırdım ama dünyam dönünce kendimi geri bıraktım. "Blaxton'a bile öyle gülecek kadar sarhoşken öleceğini düşündüm desem daha doğru."

"İşine gelirdi, değil mi?" dedim klasik olarak ama o cevaplamadı. "Gerçekten bu yüzden mi geldin?"

Dudağının kenarı pişkin bir şekilde kıvrıldı. "Başka ne düşündün ki?"

"Yanında alkol banyosu yapmamam gerektiğini söylemiştin."

Tam olarak bu yüzden gülüyordu. Elini yanıma bastırıp eğildi. Üzerimdeydi. Gerçekten. "İşte bu yüzden ister inan ister inanma diye başladım Gölge. Benim için bile fazla sarhoşsun."

Penceremden rüzgar esti. "Bu, odama ilk girişin mi?"

"Bilemezsin." diye mırıldandı, üzerimden zıplayıp yanıma geçti.

Bu kez doğrulabildim. "Bu benim lafım."

"Nasıl hissettiriyormuş?" Ayakkabılarını kenara fırlattı, yastığı arkasına yerleştirdi.

"Neden yatağıma yerleşiyorsun?"

"Eşlik edeyim dedim. Ayrıca, seni iyi ısıttığımı düşünüyorum." Şu halde bile sinirlerim yeşerdi. Bana değecek kadar yakınıma girdi. Yan yana oturuyor gibiydik. "Şaka yapmayı bırakayım mı?"

"Lütfen bırak."

"Neden bu saatte dışarıda olduğunu merak ettim. Tahminde bulunmak zorunda kaldım çünkü Hector da Kevin da bir şey demedi. Rüya görüp kendini Çekiç'e attığını düşünüyorum?" Ağzımı açmadığım için doğru tahmin ettiğini anladı. "Jane..."

"Tam bulutların üzerinde uçuyorum diyorum, sen gelip hepsini tekrar dağıtıyorsun."

"Tamam, tamam..."

Kafamı öne eğdim, saçlarım yüzümü tamamen kapadı. Parmaklarımla şakaklarıma bastırıp oval hareketlerle kendimi rahatlatmaya çalıştım. Uyuyup uyanmaktan dolayıydı. Üzerine alkol ve Çekiç'in gürültüsü eklenince ağrı kaçınılmaz olmuştu.

"Kıvranmanı izlemek bana neden zevk vermiyor?" diye mırıltı duydum.

Gözlerimi açmadan homurdandım. "Defol git Vincent." Artık katlanamayacak kıvamda olduğumu anladı. Nefesleri değişti, kıpırdandı.

"Gel." Bileğimden yakaladı. Gücünü kullanarak beni çekince ona doğru yalpaladım. Üst üste koyduğu bacaklarını ayırdı ve beni tam arasına oturttu. Sırtımı göğsüne yaslamak istemedim ama omuzlarımdan bastırdı. Şimdiki dayanağım o oldu. Bileklerimi aşağı indirip kendi parmaklarını benimkilerin yerine yasladı. Şakaklarıma iki yandan bastırdı ve yaptığım hareketi kendisi yapmaya başladı.

Çıkışacaktım ama dokunduğu an başımın ağrısı hafifledi. Arka tarafım göğsünden gelen sıcaklıkla kavrulurken gözlerimi yumdum ve başımı da serbest bıraktım. Omzuna doğru yaslandığım ve kendisi de bana bakabilsin diye eğildiği için nefesi bana düşüyordu. Başıma masaj yapmaya devam etti.

"Ne gördün?"

Blaxton gitmiş olmalıydı. Yoksa bu soruyu sormazdı.

Gözlerim kapalı, inlememek için kendimi sıkarken uyuşuk bir şekilde yanıtladım. "Tam hatırlamıyorum. Ama annemin sesini duyduğumdan eminim. Ve saçları, gözleri... Ah..." Başımı yana attım, biraz daha bastırsın istedim.

GölgeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin