Her yerine otlar yapışan taytımı çıkardım ve başka bir tane giydim. Aynadan kendime bakıyordum, Jenn de yatağıma oturmuş izliyordu. Sımsıkı taytı göbek deliğimin üstüne çektim, üzerimde de esnek kumaştan siyah badi vardı. Kalede de böyle gezdiğim oluyordu, eğer göreve çıkmayacaksam rahatıma düşkün giyinirdim.
Bacaklarım boyuma oranla uzundu, bu yüzden sürekli çizme giyiyordum ve içine bıçak saklamak çok kolay oluyordu. Kalede yarım atletle dolaşmazdım ama odama çekilince giydiğim ya atlet ya da Riley veya Seth'in büyük tişörtleri olurdu. Genellikle uzun dalgalı koyu kumral saçlarımı ya omzumun iki yanına atardım ya da atkuyruğu yapardım. Makyajdan nefret ederdim, ağırlık yapardı ama Jenn bayılırdı. Makyaj yapmaya çok uygun bir suratım olduğunu söyleyip kaleden çıkacağımız gecelerde beni boyayacağını söylerdi.
Gözlerim babamın gözleriydi, masmavi parlıyorlardı. İriydi, hafif çekikti. Belki de bu yüzden gözlerimi siyaha boyamayı seviyordu. Kalan özelliklerimi babamdan almadığımı biliyordum. Küçükken saçlarımı severken annenin saçlarını almışsın derdi. Beyaz tenliydim ama bembeyaz değildim. Bu yüzden Jenn gibi güneşin altına çıkınca kıpkırmızı olmuyordum. Fotoğraflardan gördüğüm kadarıyla yüz şeklimi, diğer her şey gibi, annemden almıştım. Fazla sert baktığımı düşünmezdim çünkü surat yapım buna müsait değildi fakat bazen öyle bir dalıyordum ki Riley her yeri yakacağıma inanıyordu. Seth ise gülümsediğimde tatlı olduğumu söylerdi. Fakat bunu da sadece onlar görebiliyordu.
Deri ceketimi Jenn'in yanından aldım. "Onunla buluşmaya gittiğime inanamıyorum."
"Şöyle düşün, onu bu hafta bir daha görmene gerek kalmayacak."
"Ben de kendimi böyle avutuyorum."
Jenn ellerini arkasına yasladı. "Hançerin nerede?"
"Koca bir hançeri insanların gözüne sokarak kafeye mi gitmemi istiyorsun?" Ayağımı kaldırıp çizmeme vurdum. "Bıçak yeterli."
Jenn baştan aşağı beni süzdü. "Sen en son ne zaman dışarı çıktın?"
"Ne alaka şimdi?"
"Ne zaman? Normal insanların gittiği kafe gibi yerlerden bahsediyorum." diye sordu. Ağzımı açtım ama ne zaman olduğunu bulamadım. Aylar önce? "Jane..."
"Ne alaka dedim?" diye üsteledim. "En son Seth ile dışarı çıktım. Yanlış hatırlamıyorsam sen de oradaydın. Ve Riley!"
"Bu aylar önceydi."
"Her neyse Jenn. İşimin çabuk bitmesi için dua et." Çantamı kaptım, içine sadece para ve telefonum vardı. "On dakika oturup kalkarsam şaşırma." dediğimde kıkırdadı.
O kendi odasına geçti, sanırım Mia ile konuşacaktı, ben ise dışarı çıktım. Araba mı Charlie mi diye düşünürken kendimi Charlie'ye yürürken buldum. Sokak aralarından gitmeye kalkıştım, yolum beş dakika uzamış oldu çünkü çıkmak istediğim yere çıkamadım.
Marketin yanındaki kafenin önüne gelince çevreme bakındım. Ne bir motosiklet ne de o pahalı arabayı gördüm. Beni ekmiş olabilirdi ama eğer ektiyse bunu Alaric'e iletecektim çünkü onunla bir buluşma daha planlamazdım.
Tam Charlie'yi tekrar çalıştıracağım sırada sokağa buraya ait olmadığını haykıran Lamborghini döndü. Vincent beni ezecekmiş gibi sürdü, Charlie'yle arasında birkaç santim kalınca ani fren yaptı. Keyfimi hiç bozmadım, o da irkilmediğime şaşırmadı.
Arabadan inince dik durdum. "Selam, Gölge."
Sinirle gözlerimi yumdum. "İnsan içinde şunu demeyi kes."
"Niye, Gölge değil misin?"
Kapısını kapattı, beni bekledi. Charlie'den indim, ona hiç bakmadan tepeye uzanan merdivenleri çıktım. Kafe sokağın ortasındaki sıradan bir yerdi. Dışarı masalar konulmuştu ve geleni geçeni izleyebileceğimiz şekilde dizayn edilmişti.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gölge
FantasyKurtlar, şekil değiştirenler, büyücüler ve gölgeler... Anlaşmazlıklar sebebiyle hepsi ayrı yaşarken konseyin yaptığı bir açıklamayla hepsinin hayatı değişecektir artık. Birlikte yaşamayı ve anlaşmayı öğrenecektir bu ırklar. Konseyin gücünü reddede...