Walter'ın cesedinin bulunmasının üstünden günler geçmiş olmalıydı ama hiçbirimiz ölü bedenle ilgili bir açıklama duymamıştık. Üzeri örtülmüştü. Yüzüğünün ısırıldığını fark etmiş olmalıydılar ve çalıştığı kişiler bu haberin patlamaması için onun ölümünü gizli tutmuştu. Bu işin arkasında bizim olduğumuzu bilemezlerdi, birilerinin onlardan haberdar olduğundan eminlerdi. Fakat ne ben ne de diğerleri bunun işlerini aksatmaya yol açacağını düşünmüyorduk. Biz konuşturmak istemiştik, Walter konuşmadan ölmüştü. Onlar böyle biliyordu ve kısmen doğruydu.
Ne onlar dururdu ne de biz. Yollarımız elbet bir yerde kesişecekti. O zaman yüzlerimiz açıkta olacak ve o yoldan kimin sağ çıkacağını görecektik.
Nereye gittiğimizi bilen, durumdan haberdar olan herkesle çeşitli tartışmalara girdiğim iki hafta olmuştu.
Vincent'ı aramamak için türlü türlü çabaya girdiğim iki iğrenç hafta.
Ama başaramamıştım.
Yine de iyi gidiyordum, onu bir kere rahatsız etmiştim çünkü burada değildi, merkeze yollanan kurtların yanında kalacağını bana kendisi söylemişti. Blaxton onun gittiğini duyduğuna şaşırmıştı çünkü normalde bu kadar uzun kalmıyor ve iki geceliğine uğruyordu. Endişemin sebebi oraya bu kadar uzun süreliğine gitmesinin sebebini kendime bağlamamdı. Abisiyle ve diğer kurtlarla konuşmamızın ardından toz olmuştu. Beni mi deniyordu? Onu merak etmeden ne kadar direnirim diye... çünkü özel hayatıma karışma demişti ama bunu aştık sanıyordum.
Peki, onu aramadan günler geçirebilmiştim ama kalan hiçbir şeyi becerememiştim. Hector'ın bir ara Vincent döndü dediğini duymuştum, iki gün önceydi. Her sabah yaptığım yürüyüşü sahile değil ormana taşımıştım. İnanılmaz acınası olduğunun farkındaydım ama onun dolandığı yerleri, hangi ağaçların yanında mola verdiğini çok iyi biliyordum ve denk gelirim diye ormanın içinde yağmur çamur dinlemeden yürüyordum. Fakat karşılaşmamıştık.
Seni çoktan aldım demişti.
Haklılığı iliklerime işlemişti.
Orman yolundan çıkarken yağmur kafamı delecek kadar şiddetlendi. Ayağımda botlarım, üzerimde ince ceketim vardı. Sabah yürüyüşü yetmemişti, bir de akşam çıkmıştım ve artık hepsini ormanın içine yöneltiyordum. Lanet olası beni aramıyordu. Geldim demek bu kadar zor olmamalıydı.
Kaleden atılmış olmam kafamın en derin köşesine kazınmıştı ama eskisi kadar baskın değildi. Rose, Bruce ona haber verdiğinde ve araçları ayarladığında duvara yolculuk yapacak, çatlağı bulmaya çalışacaktı. Gölge değildim lakin gölge gibi yaşıyordum. Babam benimle konuşuyordu, eskisi gibi sohbet edebilirdik. Hançerim yanımdaydı, Jenn mutluydu, ben sıradan bir insana dönüşmemiştim, Raphael şu an sessizdi... İçinde bulunduğum durumu en iyi hale getirene kadar yoğurmuştum, kabuslarım Riley'nin videolarından ve beni sevdiğini gördükten sonra yok olmaya başlamıştı. Kusmuyordum. Yiyordum. Gülümseyebiliyordum.
Ama mutlu hissetmiyordum.
Saçlarım gözlerime düşmüştü, kafam önde ilerliyordum ve bahçeme geldiğimi fark etmemiştim. Bahçenin ne kadar boş olduğu gözüme çarptı. Jenn, Blaxton'ın evine Raphael'in bana verdiği arabayla gitmişti. Bir ton küfür etmişti ama motosiklet kullanamazdı ve bizim külüstür tamirhanedeydi.
Alışveriş yaptıktan sonra geri gelecekti, birkaç saate burada olurdu.
Ama bahçemde olmaması gereken bir kamyonet duruyordu. Rose veya Maya. Belki de ikisi birden.
Verandaya ayak izleri bırakarak çıktım, eve girdiğimde sırılsıklam olan ceketimi askılığa astım. O sırada Maya elindeki boş bardakları şıngırdatarak mutfak tezgahının üstünden başını çıkardı. Bulaşıkları yerleştiriyordu. "Selam! Hoş geldin."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gölge
FantasyKurtlar, şekil değiştirenler, büyücüler ve gölgeler... Anlaşmazlıklar sebebiyle hepsi ayrı yaşarken konseyin yaptığı bir açıklamayla hepsinin hayatı değişecektir artık. Birlikte yaşamayı ve anlaşmayı öğrenecektir bu ırklar. Konseyin gücünü reddede...