(Sae-ron)Yalnız hissediyordum.Çok fazla arkadaşım olsada yapayalnız...
Tüm gece tek başıma, kulaklığımı takarak, sessizce ağlamıştım. Kimse duymasın diye dudaklarımı sımsıkı birbirine bastırmış, başımı yumuşak yastığıma gömmüş , yastığımın ıslanmasını umursamayarak ve boğuk sesler çıkararak ağlamıştım.
Bu haldeyken en çok nefret ettiğim şey kendimden başkası değildi. Yaptığım bir şeyden dolayı bu haldeydim ve bunu hatırlayıp,kendime lanet etmekten başka bir şey yapamıyordum.
Bu zorlu geceden sonraki bu zorlu sabahta ne yapacağımı daha önceki deneyimlerimden dolayı adım gibi biliyordum. Ne mi yapacaktım? Hiçbir şey... Hiçbir şey yapmayacaktım. Her zamanki gibi kalkacak ve normal davranacaktım. Tek korkum ıslanan yastık çarşafım olacaktı. Ama onuda kirli sepetine atıp bu korkudan kurtulacaktım.
Büyük ihtimalle annem ve babamın bile fark etmeyeceği yüzümü birkaç çalışan fark edecek "yüzünüz neden şiş?" diye soracaklardı. Ona da bahanem vardı ama. "Geç uydudum." diyecek ve sahte gülüşümü tüm yüzüme yayıp, daha erken yatmam gerektiğini söyleyecektim.
Tüm bunları düşünürken tekrar kalbimin, göğüs kafesime yaptığı acıyla inledim. Jongin'in canı, canımdan daha fazla acıyordu ve bunun düşüncesi bile beni öldürmek için bir nedendi.
Neden böyle yapmıştım?
Neyi istiyordum?
Ben artık kimdim?
Neden yaşıyordum?****
(Yoo jung)
Jun-myeon beni en üst katta, kendi odasının hemen çarprazında olan odaya yöneltip, "Dinlenmen gerekiyor, ayrıca bu odayı daha tam yerleştiremedim. Daha sonra senin zevkine göre döşeriz." demiş ve gitmişti.
Çok büyük olmayan, orta boyutta, ama eski odamdan daha büyük bir odaydı burası. Krem rengi boyanmış duvarlarıyla, krem ve açık yeşilin karışımı mobilyalarıyla harmanlanmış bu odanın gelen misafirler için olduğu çok belliydi. Özel olarak birisi için hazırlanmamıştı ama yinede bu odayı bu haliyle sevmiştim. Daha sonra değiştirmeyecektim.
Duvarlardaki kocaman çerçeveli iki orman manzarası,odaya biraz daha aydınlık ve ferahlık sağlamıştı. Odanın tam ortasında duran çift kişilik yatak, yaprak desenli bir nevresim takımıyla hoş görünüyordu. Yatağın sağında duran krem komidin ve hemen yanındaki priz beni bir hayli mutlu etmişti. Yatağımın hemen karşısında, kapının yanındaki kocaman ayna ve onun önünde kocaman bir masa vardı. Muhtemelen bu masa makyaj masasıydı ama ben onu ders çalışmak için kullanacaktım.
Yatağımın sol tarafında ise boydan boya kocaman bir pencere vardı ve gelinlik gibi narin duran güpürlü bir perdeyle örtülmüştü.
Pencerenin yanındada iki kapaklı bir gardrop.Elimdeki çantayı kenarıya fırlatarak kollarımı iki yana açtım ve kendimi gerçek gibi görünen çarşafımdaki yaprakların üzerine attım.
"Psikolojin bozuldu yoo jung." dedim kendi kendime ve sesli bir şekilde gülmeye başladım. Gülüşlerim canımı yakıp, ağlamaya dönüştüğünde yumruk yaptığım ellerimle ağrıyan kalbime vurmaya başladım.
Bu kadar ağrıması doğal mıydı? Kimdim ben? Neydim? Neden sürekli oradan oraya sürükleniyordum?
Çalan telefonumla, pantolonumun cebine tıkıştırdığım telefonumu çıkardım. Hala daha yattığım yatakta yan pozisyona gelerek arayan kişiye baktım.
~Baekhyun~ yazıyordu telefonumun ekranında ve uzun süre çaldırmıştı. Kris neden aramıyordu? Jun-myeon'la giderken bana bir hayli surat asmıştı zaten.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Lise
FanfictionBaekhyun ve Kris çocukluktan beri çok iyi arkadaşlardı. Liseye başladıktan sonra herşey değişmişti. Lisede birbirlerine olan güvenleri kırılmış, sevdikleri kızı toprağa vermişlerdi. İki düşmandan başka birşey değillerdi artık. Kim Yoo Jung, üvey ann...